Bir heyetle Kütahya’daydık geçenlerde.

Bir dizi temaslar falan.

Valiyle başlayan ziyaretlerimiz, Belediye Başkanı, Ticaret Odası, Porselen fabrikası, Bazı tarihi yerlerle devam etti, akşam yemeği ile son buldu.

Ertesi gün ekibimizle Kütahya gezimiz başladı.

Her bir köşeye hayran kaldık desem yalan olmaz.

Neler var neler.

Mesela esnaflık var, nüfus çok değil ama yüzünüze gülen, sizinle sohpet eden, siyaset konuşmayan ve sadece kenti konuşan esnaf var.

Mesela sokakta bir partinin gençleri var, özelde Kütahya’nın genelde de Türkiye’nin geleceğini düşünen, didinen gençler var.

“Macar evi vaaa akideşlee, oraya mutlaka gidiverin” diyen bir amca var yolun kenarında.

Macar evi demişken, Avrupa’yı dolaşıp soluğu Kütahya’da alan ve 2 yıl Kütahyada kalan Macarın evi var, üstelik müze olarak kullanılıyor.

Giriş ücretsiz.

Adamın heykelini bile dikmişler.

Mesela, ottan, evet yanlış duymadınız, bildiğiniz ottan elektrik üreten Dumlupınar Üniversitesi var.

Hatta karşılık beklemeden ülkemizle işbirliği yapmaya hazır Rektör var üniversite’nin başında.

Hele bir fabrikası var ki, 24000 çalışanı ile dünyaya sanat dersi veren.

Ve 24000 sanatçısıyla birlikte kolları sıvayan bir patron.

Saymakla bitmeyecek büyük projeler var hayata geçen o şirin kentte.

Amaaaaaa,

Bunlara karşılık “iş yok” diyen yok,

Memur olamadım diyen de yok.

Diğer büyük kentlerin arasında sıkıştık, açız diyen de yok.

Özetle mazaret yok, sitem yok, Şükür var icraat var.

Bizde ne var?

Toma var.

En önemli konumuz TOMA.

Ülkemizin en büyük derdi TOMA.

Kavga var.

Eylem var.

Sanırım birazcık ölü toprağı ile az miktarda bitkinlik var.

İcraat yok ama bol miktarda mazeretimiz var.

Ve dikkat çeken tek yönümüz asabi olmamız..

Devam..

NOT: Ufaktan bir giriş yapalım dedik.  Bundan sonra kısmetse yazlılarımız ve haberlerimizle buralarda olacağız. HOŞBULDUK…