Yaşar Kemal'in 4 ciltlik "Bir Ada Hikayesi" romanını neredeyse bir solukta okumuştum. Lozan Mübadelesini işleyen muhteşem bir roman. Yaşar Kemal, romanında savaşlar, yıkımlar sonunda yerlerinden koparılan ve bir adaya sığınan ve yaşadığı acılardan sonra bir adada yeni bir hayat kurmaya çalışan bir grup insanın hayatlarını anlatmaktadır. Lozan Mübadelesi yıllarında bir adada geçen olayları ve adadaki doğayı, hayvanları, insanları, yaşamları, tarihsel olayları anlatırken kullandığı kelimeler, tasfirler beni adamıza daha da bağlamış bir kez daha aşık etmişti. Nedense ada romanları her zaman çok ilgimi çekmiştir. Ayrıca, bir adada yaşamam ve bu adanın vatanım olmasının da beni ayrıcalıklı, özel bir yere çıkardığını  düşünmüşümdür.
 
Son okuduğum roman ise Livaneli'nin "Son Ada" isimli romanı oldu. Sanırım bu artık adalarla ilgili okuyacağım son romandır. Romanın sonunda Ada yok edildi! 
 
Romanı okurken kendime pek çok sorular sordum "Livaneli bizim adamızı mı anlatıyordu? farklı bir adada farklı hikayeleri olan insanları ele alarak yaşadıklarımız ve yaşamakta olduklarımızla ilgili bize mesaj mı veriyordu?
 
Romandaki karakterler; azgelişmiş ülkelerde görmeye alıştığımız ve bizde de bolca bulunan politikacı başkan, suskunluğu seçen bir halk, suskunluğu seçen halkı uyarmaya çalışan bir aydın, ve adanın esas sahipleri martılardı.
 
Huzurlu bir hayat sürdürülmekte olan, herkesin herşeyden hoşnut olduğu adaya yerleşen politikacının yol açtığı yıkımları ibretle okudum. Sessizliği seçen insanlar, bu politikacının bildik oyunları ile birbirine düşer, bölünür, geçmişi unutur ve adanın kısa zamanda büyük otel yatırımlarından, eğlence dünyasından çok kazanacağına inandırılan insanlar sonunda sayıları fazla olan adanın ilk sahipleri martıları öldürmeye başlarlar. Martıları öldürmek için silahlar yetmez, tilkiler getirilir, martılar azalır, tilkiler çoğalır. Tilkiler hızla çoğalırken martı yumurtaları ile beslenirler ve sonuçta martılar çok azalır. Bu da zehirli yılanların artmasına yol açar ve adada insanların hayatı tehlikeye girer. Yılanları öldürmek için kokusu çok kötü olan zehirler getirilir, yasemin kokulu ada pis kokmaya başlar, zehirler içme suyuna karışır, insanları hasta eder. Ancak yine yılanlarla başa çıkılamaz ve sonunda büyük paralar ödeyerek uzman getirilir. Kuşların göç yolları üzerinde olan adaya leyleklerin yuva kurdurulması ve böylece çoğalacak leyleklerin yılanları öldürmesi gibi bir plan yapan uzman ise adadaki ağaçları kestirip leyleklerin yuva kuracağı direkler diktirir ve tabi parasını alıp apar topar adadar ayrılır.  Göç etmekte olan leylekler bu direklerek tabi ki yuva kurmaz göçlerine devam ederler. Sonunda çoğalan ve martıların yumurtalarını yiyerek onların azlamasına yol açan tilkileri silahla öldürerek martıların coğalması için bir uğraş içine girerler. Ancak başarılı olmayınca bu kez de zehirli yiyeceklere başvururlar tabi ki adadaki diğer hayvanlar da bundan etkilenip ölür. Bu kez de  tilkileri yuvalarından çıkarmak için kontrollü yangınlardan medet umarlar. Ve sonunda yangın kontrolden çıkar ve ada, adadaki yerleşim yerleri, kalan ormanlar küle olur yok olur. 
 
Güzel adamızda yaşayan insanlarımız da adamızdaki olumsuz gelişmelere karşın sessizliği seçmekte, çıkan sesleri de uzaktan dinlemekte, gelişmelere seyirci kalmayı ve/veya mevcut sistemden yararlanmayı sürdürmektedirler. Adamızın güzellikleri, doğal ve kültürel değerleri kısa dönemli gelirler için tahrip edilmeye, kirletilmeye, çıkar uğruna dağıtılmaya, yok sayılmaya devam ediliyor. Adada yaşama huzuru, zevki, ayrıcalığı yok ediliyor.  
 
Karar vericilerin, bizi yönetenlerin; "Petrol Dolum Tesisi Yapma Israrı" ile "Karpaz'da Altın Kumsalın Tahribatına göz yumulması" konularındaki yaklaşımı  çok ibret vericidir. Her iki konudaki ülkesel fayda maliyet analizlerinde  ülkesel maliyetler çok yüksek çıkmakla birlikte, adamız insanları,  gelir ve istihdam artacak aldatmacası ile bazılarının kısa dönemli gelir uğruna gelecekdeki ana gelirlerlerinden feragat etmeye itilmektedirler.
 
Halkın; ekonomik, sosyal, siyasi kesimleri temsil eden ada insanlarının, Petrol Dolum Tesisinin yapılmaması yönündeki iradesine, ortaya konan somut verilere karşın halen bu tesisin yapılması yönündeki ısrar ne ile açıklanabilir ki?    Ayrıca, Altın kumsalda, altın kumsala giden yolun güvenliğinin artırılmasının ötesine geçerek pervasızca yapılan, gereksiz ve doğal yapıya uymayan bir şekilde genişletilen yol nedeniyle ortaya çıkan doğa kıyımları, yasalara, kurallara uyumsuzluk ne ile açıklanabilir ki? Gerek yolun gereksiz bir şekilde aşırı genişletilmesinde  gerekse Altın Kumsalda yaşanan tahribat ve yıkımın halen ülkenin, bölgenin en yüksek makamları tarafından önlenememiş olması ne ile açıklanabilir ki?  
 
Evet, yıllardır adamızda yaşadıklarımızdan, yaşamakta olduklarımızdan da yola çıkarak Livaneli'nin Yaşar Kemal'in "Yepyeni bir ustalık" olarak ifade ettiği "Son Ada" romanını okurken anlatılanlar bana hiç yabancı gelmedi.