Dava Layihalarının Hazırlanması
 
Anglosakson sistemle Kontinental sistem arasında dava layihaları açısından da önemli farklar vardır. Bu alanda da Kontinental ilkeler bilerek veya bilmeyerek KKTC yargısına olumsuz etki yapmış bulunuyorlar.
 
Tüm hukuk sistemlerinde dava layihaları önemlidir. Çünkü yargılama  yazılı metinlere dayanarak yapılır. Kontinental sistemde inisiyatif Yargıçta olduğu için Mahkemeye dosyalanan dava dilekçesi usul açısından fazla önemli değildir. Çünkü orada gerçeği arayan Yargıçtır ve taraflar sadece Yargıca bilgi vermektedirler.
 
Anglosakson sistemde ise  iki eşit taraf arasında bir mücadele olmaktadır. Bu nedenle tarafların hazırladığı layihalar önemlidir.
 
Kısa bir bilgi vermek gerekirse davacının hazırladığı layihaya “talep takriri”, davalının hazırladığına ise “müdafaa takriri” denir.  Bir talep takririne “esasa ilişkin olgular”, İngilizce sözcüklerle “materialfacts”  yazılmalıdır.
 
Anglosakson sistemde talep takririne  esasa ilişkin olgunun yazılması gerektiği  herkes tarafından biliniyor.  Ancak esasa ilişkin olgunun tanımı konusunda hukukçular arasında büyük tereddütler ve yanlış anlamalar vardır. Yapılan yanlışların Yargımızı etkileme ve  standardını düşürme olasılığı vardır.
 
Esasa ilişkin olgu bir kimseye hak kazandıran olaydır.  Sade bir vatandaş, kendisine hak kazandıran olayı özet halinde nasıl anlatırsa talep takririne bu yazılacaktır.  Hukuk Muhakemeleri Usulü Tüzüğüne ,göre sadece  önemli olgular özet halinde yazılmalı  başka herhangi bir şey yazılmamalıdır.
 
Layihanın  amacı karşı tarafa Mahkemede karşılaşacağı  olgusal iddialar konusunda bilgi vermek ve  duruşmaya hazırlanmasına olanak sağlamaktır. 
 
Davacı talep takririnde “Şöyle bir olay oldu. Bu nedenle tazminat talep ederim” diyecektir. Davalı ise müdafaa takririne “ Olay öyle olmadı böyle oldu” diye yazarak savunmasını yapabilir. Yargıç da  layihaları okuduğu zaman duruşmada hangi olayların tartışılacağını anlamalıdır.
 
Bu bilgiler ışığında şöyle düşünebiliriz. Bir duruşmada davalı “ Bu talep takririnde eksiklik var. Yazılanlardan ben hangi  olayların kanıtlanacağını anlamadım ve davaya  hazırlanamadım” diyebilir. Bu iddiayı yapması son derece yerinde olur. O zaman Yargıç ya talep takririne eksik kalan  olayın  eklenmesine  ya da tafsilat olarak karşı tarafa bilgi verilmesine emir verebilir. Ancak davalı “Ben hangi olayların iddia edilip kanıtlanacağını çok iyi anladım hazırlanmam konusunda da hiçbir eksiklik yok. Önemli olan davacının bir formaliteye uyması ve kanıtlayacağı her şeyi yazmasıdır.  Uymadığına göre bu dava yürüyemez” derse  Anglosakson usul hukukunun dışında bir iddia yapmış olur. Hele bu iddiayı yeterli bulmaz ve “Mademki avukat başlangıçta olayları yazarken bir hata yaptı artık bunu düzeltmek de mümkün değil” derse  tamamen sistem dışına çıkmış olur. Çünkü o zaman tarafların anlaşmazlığa düştüğü olaylar tartışılmayacak; avukatın ne yazdığı veya yazarken ne hata yaptığı ile ilgili bitmez  tükenmez tartışmalar başlayacaktır.
 
Anglosakson sitemde dava layihalarının hazırlanması oldukça  önemlidir.   Yukarıdaki bilgiler bir layihanın nasıl hazırlanması gerektiği konusunda bize bir fikir verebilir.  Ancak bu yeterli  olmayabilir. Bu konuda daha pratik bir yönteme başvurabiliriz. Nelerin layihaya yazılmaması gerektiğini saptayarak daha net bir bilgi sahibi olabiliriz.
 
Talep takririne   a)Yasal iddialar yazılmamalıdır. b) Olayları kanıtlayacak deliller yazılmamalıdır. c) Teferruat yazılmamalıdır.
 
Bir konu olayın özü mü yoksa teferruat mı? Bu konuda tereddüt  etmek olasıdır. Bu sorunu çözmek için de pratik yöntemler aramalıyız. Davalı  Talep takririnde yeterli bilgi olmadığı kanısında ise, yani duruşmada tartışılacak olayları yeterince anlayamamışsa davacıdan  ayrıntılı bilgi vermesini isteyebilir. Bu durumda Yargıç eksikliğin giderilmesi talimatını verecektir. Eğer eksiklik olayın özüne ilişkin ise Yargıç davayı erteleyerek talep takririnin tadiline emir verecektir. Özetle “Layihalara şu yazıldı bu yazılmadı” tartışmaları ile zaman kaybetmek doğru değildir. Eksikliklerin adil koşullarda giderilmesine fırsat vererek layihalar sorununu çözmek gerekir. Layihasını hazırlamakta hata eden taraf,  karşı tarafın boşa giden masraflarını ödeyerek iddialarını öne sürme olanağına kavuşmalıdır.
 
“Odgers on PleadingsandPractice”  isimli kitap layihaların nasıl hazırlanacağını anlatmaktadır. Anglosakson hukuk usulü nün anlatıldığı bu kitap hukuk sistemimizi tanımak isteyenlere bilgi verecek en önemli kaynaktır. Baronun veya Yüksek Mahkemenin bu kitabı tercüme ettirerek hukukçuların bilgisine getirmesi Yargımıza büyük katkı sağlayacaktır.
 
Söz konusu kitapta bir talep takririne  nelerin yazılması gerektiği örneklerle anlatılmaktadır.  Kitaptaki bilgileri KKTC hukukçuları henüz  öğrenmediği  için birçok avukat  layihaları gereksiz yere şişirmektedir. Bir davada yasal iddiaların, bu  iddiaları kanıtlayacak delillerin ve teferruatın yazılmaması gerektiği halde bir çok avukat bunları yazmak zorunda olduğunu zannetmekte ve uzun layihalar ortaya çıkmaktadır.
 
Uzun layihalardan sonra   “Şu yazıldı,  şu yazılmadı” şeklinde  tartışmalarla zaman kaybedilmektedir. Birçok hukukçu karşı tarafa “Bu iddiayı layihaya yazmadığına göre kanıtlayamazsın ve Mahkeme dikkate alamaz”  itirazını yapmaktadır. Bu itirazla karşılaşmak istemeyenler de her olasılığa karşılık her şeyi yazma  eğilimi içine girmişlerdir. Böylece sisteme uygun olmayan bir gelişme olmuştur. 
 
Mesleğe başladığımda layihalar 1,2 sayfayı geçmiyordu.  Halbuki şimdi sayfalarca uzun layihalar yazılmaktadır. Bu durum  sistemin dışına çıkmaya başladığımızı göstermektedir. Layihalar konusunda sistemin bozulması bir çok sorunu birlikte getirecek ve Yargının standardının düşürecektir.
 
Bu nedenle Avukatlar uzun değil özet layiha yazmaya teşvik edilmeli ve herhangi bir itiraz durumunda eksikliğin  kolaylıkla giderilmesine fırsat verilmelidir. Böylece  sistemin bozulması önlenebilir.
 
İcra Sorununu Çözmek İçin Yapılan Girişimler
 
2000 li yıllarda hukukçular arasında  KKTC hukuk sisteminin kusurlarını giderme ve dünyanın en adil Yargılarından  birini oluşturma amacı oluşmuştu. Yargıya yönelik  şikayetlerin başında ise tebliğ ve icra sorunu geliyordu.
 
İyi bir yasa yapabilmek için önce ülkede yaşanan sorunları doğru saptamak gerekir. Daha sonra dünyada benzer sorunların yaşandığı ve çözüldüğü ülkelerde bu sorunların nasıl  çözüldüğüne  göz atmak yararlı olur. Bunu yaptığımız zaman önümüzde dikkate alabileceğimiz  iki örnek  bulunduğunu gördük, Türkiye ve İngiltere.  Türkiyede icra ile ilgili yaptığımız araştırmalar ve hukukçularla yaptığımız tartışmalar sonunda , Türkiye yasalarının tamamen farklı olduğu ve icra konusunda oradaki örneği izleyemeyeceğimiz kanısına vardık.
 
Bir ülkenin icra hukuku kendi hukuk sitemi üzerine oturan bir üst yapı gibidir. Bu nedenle Türkiyedeki icra hukukunu izlemenin büyük karmaşa yaratacağını anladık ve dikkatlerimizi İngiltereye yönelttik.
 
Yasaları yapma görevi  Yasama Meclisinindir. Buna rağmen bizim hukuk sistemimizde Yüksek Mahkemenin Yargı ile ilgili konularda tüzük yapma yetkisi vardır. Ayrıca Yargıya ilişkin yasaların yapımında da bir hazırlık çalışması yaparak Hükümete önerme olanağımız  bulunmaktadır. Bu nedenle görevimiz olan Yargının yanında  sistemimizi geliştirecek yasal çalışmalar   yapma gereği de duyuyorduk. İcra konusunu Yargıyı etkileyen önemli ir konu olarak ele aldık. 
 
2003 yılında İngiltere’nin Kıbrıs Yüksek Komiserini ziyaret ederek İngiltere’de tebliğ ve icralar ile bilgisayar teknolojisinden yararlanma konularında gerçekleşen gelişmeleri öğrenmek istediğimizi söyledim. Bana “Bakanlığıma bildireyim, size yanıt veririm.” dedi.
 
Uzun süre İngiltere'den herhangi bir yanıt alamadık. Yıllar sonra,  emekli olmamdan kısa süre önce Yüksek Komiserle bir yerde karşılaştım. “Annan planının kabul edileceğini düşünüyorduk. Bu nedenle bir şey yapamadık. Şimdi tekrar girişimde bulunacağım” dedi. Sanırım bu müracaatın etkisiyle 2008 yılında bir grup emekli İngiliz  Yargıcı KKTC ye geldi. O tarihte emekli olup Yargıdan ayrıldığım için getirdikleri  bilgilerin bizim işimize yarayacak bilgiler  olup olmadığını kontrol edemedim. Gelenler maalesef bizim beklediğimiz gibi tebliğ ve icra konusunda yardımcı olmak  için gelmiş değillerdi. Bilgisayar teknolojisinin Yargıya uygulanması konusu ile de hiç ilgileri yoktu. Aksine bizim eskiden beri KKTC ye gelmesini istemediğimiz “Case Management” diye isimlendirilen Kontinental usul hukuku ilkelerini öğretmek için gelmişlerdi.
 
Bu çalışmalar sonunda 2008 Hukuk Muhakemeleri (Değişiklik) Tüzüğü yapıldı. Böylece Kontinental ilkeler hukuk sistemimize girmiş oldu.  Gerçi bu ilkeler Woolf reformları arasında İngiltereye de girmişti. Ancak orada  fazla uygulama alanı bulamadıklarını  görmüş bulunuyoruz. Kanımca “Case Management” Avrupa Birliği veya Avrupa Konseyinin bir programı olarak ortaya çıkmıştır. Anglosakson sisteme uymadığı için bu sistemde olan ülkelere  yarardan çok zarar verebilir.
 
İcra sorununu çözmek için yaptığımız girişim sonuçsuz kaldı. Bu ciddi sorun bugün hala devam etmekte ve Yargımızı olumsuz etkilemektedir.