Adım gibi eminim ki ben bu yazıyı yazarken, eğer siz bir deniz kenarında keyif yapmıyorsanız, benimle aynı duyguları yaşıyorsunuz.
Hele de TV ekranlarında mecliste olup bitenleri izleyenler…
Mide bulantınız olduğundan kesin eminim…
Rüşvet olayında herkes birbirini suçlarken, insanın midesini bulanmaması mümkün mü?
Yine eminim ki bir çoğunuz da içinizden ya da yüksek sesle ‘Allah sizin belanızı versin’ diye feryat ediyorsunuz.
Aynen benim yaptığım gibi!
Ama bunda parti militanlarını ayrı tutuyorum, çünkü onlar takım tutar gibi parti tuttuğu için asla iflah olmazlar…

Rüşvet olayı bana göre tamamen bir intikam olayından başka bir şey değildir…
Ama inanın ki daha ben de kimin kimden intikam aldığını bilmiyorum.
Ama kuşkularım da yok değil…
İlk bakışta Ejder Aslanbaba, DP’den intikam aldı gibi gözüküyor…
Daha doğrusu Serdar Denktaş’tan…
Parayı bana Ahmet Kaşif ve DP idari amiri Güvenç Cantaş verdi diyor ama Serdar Denktaş adını da dilinden düşürmüyor.
Güvenç Cantaş, bir anlamda Serdar Denktaş demek olduğundan ve kendisinden habersiz böyle bir şeye bulaşmayacağından Serdar Denktaş’ın adının bir kenara yazılması da şart.
Serdar Denktaş, ‘dokunulmazlığım kaldırılsın ve araştırılsın’ derken aslında en doğrusun söylüyor ama sadece onun değil başkalarının da dokunulmazlığının kaldırılması artık şart.

Biz Ahmet Kaşif’i usta bir siyasetçi bilir ve öyle lanse ederdik ama yanılmışız.
Acemice Ejderle telefonda konuşup ve para konusunda anlaşıp, aracı olduğu için…
Gerçekten çok safmış!
Olay ortaya çıkınca da ‘ben rüşvet vermedim, yardım ettim’ diyor!
Yemezler Ahmet bey!
Yine benim tahminim odur ki, Ahmet Kaşif aday yapamadığı Ejder’e biraz da vicdani nedenlerden dolayı yardım etmek istedi ama bunun bal gibi rüşvet olacağını göz ardı etti…
Bu konuda tabi ki son sözü mahkemelerimiz verecektir…

Ejder Asbanbaba’ya gelince;
Elbette onun da Serdar Denktaş ve Ahmet Kaşif’den intikam almak için geçerli nedenleri var…
Ama yaptığı bazı tutarsızlıkları da göz ardı etmemek lazım…
Aldığı paranın 90 TL’sine viski, buz ve çerez alarak harcamış…
Yani diyor ki, ‘ben rüşveti aldım ama bunun çok az bir miktarını yedim”
90 TL değil, 9 kuruş olsa bu da rüşvet yemenin daniskasıdır…
Ayrıca aldığı 7 bin küsur dolarlık rüşveti bir okula bağışlayacağını da söylemesi tam bir acemilik göstergesi…
Hele de bu pis parayı bir eğitim kurumu ile paylaşmak istemesi bile mide bulandırıcı…
Ayrıca, bu parayı Perşembe gün aldı da niçin hemen o saat polise teslim etmedi de Pazar günkü canlı yayını bekledi ve bombayı herkesin gözünün önünde patlattı?
Sanırız rüşvet olayını bile eline yüzüne bulaştırdı…

Ben bir dedektif değilim ama bir takım başka kuşkularımı da sizinle paylaşmak isterim;
UBP Genel Başkanı İrsen Küçük’ün bu rüşvet olayında payı var mı yok mu hep bunu düşünüp durdum…
Çünkü, Ejder Aslanbaba’nın böyle büyük bir organizasyonu tek başına yürüteceğine inanmıyorum…
İrsen beyin de günahına girmek istemem ama bugün Meclis’te sergilediği tavırlar bana biraz şüpheli geldi…
Örneğin olayların hemen ardından kameraların önüne geçip, feryat etmesi gibi…
Hatta daha birkaç hafta önce müdürünü atadığı BRT’ye eleştiriler getirip, yayının kesilmesine sitem ettiği için…
Acaba diyorum, bu rezaletin canlı yayınlanmasıyla, kendini koltuktan eden üç muhalefet partisinden intikam mı almak istiyordu?
Demek ki, canlı yayının BRT yönetimi tarafından değil, Meclis Başkanı Hasan Bozer’in talimatıyla kesildiğini bile bilmiyordu…
Ya da bu kumpası kendiyle birlikte sadece birkaç kişi biliyordu.
Bozer de bir oyunun yabancısıydı!
Allahın sopası yok işte…

Başka ince bir detay daha;
Meclis’te bombasını patlatan Ejder Aslanbaba, kendini arayan hiçbir kimseye telefonlarını açmadı.
Buna gazeteciler ve ben de dahil!
Ejder’i dün ve bugün defalarca aradım ama bakmadı, bana da dönmedi…
Oysa beni sever ve hiç ikilemez, bakamazsa da birkaç saat sonra bana döner…
Aslanbaba, kimsenin telefonuna bakmadı ama apar topar Ersin Tatar’ın televizyonuna çıkarıldı, elinde kasetlerle…
Çünkü rahatça konuşabileceği ve muhalefeti isteği gibi bombalayabileceği tek televizyondu Kanal T.
Acaba diyorum Ersin Tatar da mı bu işe alet edildi?
Sonra;
Ejder, yayına ilk Firda Ekinci ile çıktı ama kısa bir ara verildikten sonra Ferda gitti ve deniz kenarında tatil yapan Nazmi Pınar geldi…
Hatta Nazmi, tatilini yarıda kestiği için Ejder’e sitem bile etti…
….
Yukarıda yazdıklarım tamamen benim hissiyatımdan dökülen kelimelerdir…
Ortada bir intikam olayı vardır, ama kimin kimden intikam almak istediği halen fludur…
Bunun taktirini de sizler yapacaksınız?
Ejder Aslanbaba, dışlandığı için Serdar Denktaş ve Ahmet Kaşif’ten intikam mı almak istemiştir?
Ya da İrsen Küçük, bu olayı tezgahlayıp giden koltuğun intikamını almak için Ejder’i mi kurban seçmiştir?
Sonuçta yaptıkları tek iyi şey, siyasetin ne kadar çirkef olduğunu bize kendi elleriyle göstermişlerdir…

Politikadaki sinir bozucu olayları izlerken kızgın içimi serinleten açıklama Afet Özcafer yaptı;
“Adam gibi adam kalmadı” diyerek…
Altına imzamı atarım!

Beni güldüren şeyler de olmadı değil;
Örneğin, ben bu yazıyı yazarken Hüseyin Özgürgün’den Berat Kandili mesajı geldi…
Yine Nazım Çavuşoğlu, Ejder Aslanbaba’ya teşekkür ederek, siyasetin temizlenmesi açısından kendisini tebrik etti…

DİP NOT: Bunu olayı araştıracak olan mali polis için yazıyorum: Ahmet Kaşif, söz konusu parayı bir arkadaşından borç alıp Ejder Aslanbaba’ya borç olarak verdiğini söylerken, Afet Özcafer ise arkadaşlar arasında toplanıp verildiğini söylemiştir…Bence kaydetmeye değer.


MESAJ KUTUSU


Sayın Ahmet KAŞİF, bu aralar biraz paraya sıkıştım, dardayım. Bir zahmet çok değil sadece 700 dolar istirham edebilir miyim? Ama ben Ejder gibi yalvarmam, verecekseniz verin vermeyeceksiniz Serdar beyin kapısını çalacağım…

Sayın Özkan YORGANCIOĞLU, UBP ve DP birbirini yiyedursun siz yine dört ayak üstüne düştünüz. Bu sabah ki olaylar sonrasında en az iki vekil fazla çıkarırsınız. Bu arada okurlar soruyor, kurultay istihdamları konusunda partiden değişik görüşler çıkıyormuş, kararınızı verin artık…

Sayın Ejder ASLANBABA, ben ta Lefkoşa’dan İskele’ye seninle görüşmek için gelmiştim ama sen telefonlarıma bile bakmadın. Meğerse o sıralar nelerin peşinde koşturuyormuşsun. Alacağın olsun yani… İnsan iki duble viski de bize ayırırdı…

Sayın İrsen KÜÇÜK, umarız bu pis tezgahın arkasında sizin parmağınız da yoktur. Yoksa dürüst ve temiz geçmişinize büyük bir kara leke sürülecektir… Bu arada yayını kestiği için BRT’yi değil de Hasan beye sitemlerinizi göndermeniz gerekiyor, zire yanını kendisi kestirmiş…

Sayın Nevvar NOLAN, bundan sonrası artık top sizin kucağınızda. Kamuoyunun büyük bir bölümü rüşvet olayında adı geçen vekillerin askıya alınmasını istiyor. Biz iletmiş olalım da üstümüzde kalmasın…

Sayın Bünyamin MERHAMETSİZ, önceki gün Dipkarpaz’da Nazım bey konuşma yaparken siz telefonda konuşuyordunuz ve kendisinden herkesin önünde fena halde fırça yediniz. Süt dökmüş kedi gibi olduğunuzu görenler hayret etmiş…

Sayın Emine ÇAVUŞOĞLU, Kaleburnu’ndan aradılar elinizde baklava paketleriyle vatandaştan oy istemeniz alay konusu olmuş. Eliniz boş gitmeniz daha hayırlı olur diyorlar bilesiniz…

Sayın Dr. Hamit BAKIRCI, İskele ve yöresinde sizin için epey övgü dolu mesajlar geliyor…Özellikle tedavi için yıllardır hastaların evine kadar gitmeniz sizi bir adım öne çıkarıyor. Partiniz iki vekil çıkarırsa kesin gibisiniz…

Sayın Kemal YILMAZ, bir vatandaş sizi ayakkabılarınızın üstüne basarak yürürken görmüş bir daha olmasın diyor. Bu tür şeyler seçmeni fazlasıyla etkiler. Bizden uyarması…

Sayın Asım İDRİS, görev süreniz çok kısa ama Akdoğan spor salonuna son bir buçuk yılda tek bir çivi bile çakılmadığını biliyor muydunuz? En azından birini gönderip rapor tutmakta yarar görüyoruz…

Sayın Ramazan ÖZÇELİK, Mağusa’daki seçim kampınız çok konuşulacak türden. Hem deniz kenarı hem havuz başı…Polonyalı ve Ukraynalı turistlerin yoğun olduğu yerde seçim çalışması dışında her şey yapılır değil mi?

Sayın Özdemir TOKEL, Güzelyurt Portakal Festivali’nin tanıtım ve reklam işlerinin ihalesiz olarak size verildiği iddiaları UBP içinde kargaşa yaratmışa benziyor ki mesajların ardı arkası kesilmiyor. Yine kimin nasırına bastınız böyle?

Sayın Hasan BOZER, ben en çok acırım da size acırım. Size kaç kere tavsiyede bulunduk meclise bir kamera sistemi koyun diye. Eğer yapsaydınız şimdi rüşveti alan da veren de belgelenmiş olacaktı. Kötü bir final yapacaksınız gibime geliyor…

Sayın Mahmut KUŞ,
İskele’de seçimlerde genç bir ekiple çalışacağınız ve taktikler uygulayacağınız söyleniyor. Eğer hemşerilerinizi arkanıza almayı başarabilirseniz işin hiç te zor olmaz. Yeter ki derdinizi onlara anlatmasını bilin…

Sayın Çelebi ILIK,
ara sıra telefonları bırakıp hayatın tadını çıkarsanız diyoruz. Havalar zaten çok sıcak, o kadar saat telefonda konuşursanız her an patlama ihtimali var.

Sayın Hüseyin Avkıran ALANLI, seçim dolayısıyla sabah gün ağarmadan eve gitmiyormuşsunuz. Vekillik garanti gibi görülse de işi şansa bırakmamak lazım değil mi? Hayırlı ve uğurlu olsun…

Sayın Aslan BIÇAKLI,
sırf Göçmenköylülerin oyları seçilmeniz için yeterli olmayabilir. Başka bölgelere de gidip kendinizi anlatmanızda yarar var. Bu arada seçim sonucu ne olursa olsun sendikadan ayrılıp parti içinde görev almanız öneriliyor, bizden iletmesi…

Sayın Beyhan GÜRGÖZE,
DAÜ kökenli olmanız seçimlerde sizin için iyi bir fırsat ama sırf buna güvenip yaz rehavetine kapılmamakta yarar var. Kişilikli duruşunuz en büyük silahınız olacak, bunu kullanabilirseniz ne ala…



GÜNÜN FOTOĞRAFI






Günün Fıkrası

Kendin al


Soğuk ve karlı bir günde bir işadamıyla sarışın sekreteri yollarını kaybetmişler ve bir ormanda kaybolmuşlar.
Bir süre sonrada arabaları bozulmuş ve arabayı terk etmek zorunda kalmışlar.
Zor ve uzun bir yürüyüşten sonra ormanın içinde bir kulübe bulmuşlar ve kendilerini hemen bu kulübenin içine atmışlar.
Kulübede bir yatak, bir uyku tulumu ve bir sürüde battaniye olduğunu görürmüşler.
Adam bir centilmen olarak sekretere onun yatakta yatabileceğini söylemiş ve kendide uyku tulumu alıp yere yatmış.
Adam yattıktan birkaç dakika sonra sarışından bir ses gelmiş,
- Efendim, ben çok üşüyorum.
Adam tulumun fermuarını açmış ve kalkıp sarışına bir battaniye vermiş ve sonra yine yatmış.
Tam uyumak üzereyken sarışın yine,
- Efendim, ben hala çok üşüyorum! demiş.
Adam yine fermuarını açmış, kalkmış ve sarışına bir battaniye daha vermiş.
Sonra aynı sakinlikle uyku tulumunun içine girip, fermuarı çekmiş.
Tam uykuya dalacağı sırada sarışın yine,
- Efendim, ama ben çooooook üşüyorum. demiş.
Adam sarışına dönüp,
- Burası ıssız bir yer. Ne olduğunu kimse görmez. İstiyorsan bir geceliğine karı-koca gibi davranabiliriz. demiş.
Sarışın cilvelenerek,
- Tabii efendim siz nasıl isterseniz, demiş.
Bunun üzerine adam avazı çıktığı kadar bağırmış,
- Öyleyse kalk ve kahrolası battaniyeyi kendin al!