Ülkemizi ilgilendiren siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel her türlü gelişmeyi yakından izleyip değerlendiren Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Parlamenterler Birliği Yönetim Kurulu, yaşanmakta olan olumsuz gidişe “DUR” demek ihtiyacını duymuş ve bir uyarı niteliği taşıyan aşağıdaki açıklamanın yapılmasına karar vermiştir:

Ülkemiz ve halkımız uzun bir süredir çözümsüzlüğe terk edilen sorunlar nedeniyle ağır bir bunalıma sürüklenmiş, siyasi kaos, kirlenme, kısa günün hesabı ve kısır döngü, devletimizin temellerini sarsan bir noktaya ulaşmıştır.

Halkımızın sosyo ekonomik yaşam düzeyi, var olan sorunlara çözüm getirmekten aciz yapılanma karşısında hızla gerilemiş, işsizlik ve yokluk “kader” haline getirilmiştir.

 Kamu Kurumları halkımıza götürülmesi gerekli hizmetleri verememekte, yurttaş dev-lete vergisini öderken katlandığı külfetin karşılığını alamamaktadır. Kamu kaynakları-nın partizan amaçlarlarla heder edilmesi, varlık içinde yokluk yaşayan bir ülke görü-nümü yaratmıştır.

Cumhuriyet Meclisi’nde temsil çoğunluğunu sağlayanlar, sorunlara çözüm, dertlere çare bulmak yolundaki asli görevlerini unutmuş, devlet imkan ve olanaklarını alenen kişisel siyasi çıkar ve ihtiras peşinde kullanmakta sınır tanımaz bir noktaya gelmiştir. Bu icraatlarını gizlemek ihtiyacı dahi duymadan, pervasızca sürdürmekte, sorunlarla boğuşan halkımızla adeta alay etmektedirler. Sorunlar üzerinde “kuru gürültü” ile mu-halefet yaparak iktidar yolu açma çabaları ise halkımızın kanayan yaralarına merhem olamamaktadır.

Başkent Belediyesi’nde neden olunan mali ve idari sorunları çözme becerisi dahi gös-teremeyerek halkımıza yapılan çağdışı muamele, ülke genelinde yaşanan kaosun en çarpıcı göstergelerinden biridir.

Yönetenlerin sergilediği keyfilik, partizanlık, kararsızlık ve cesaretsizlik nedeniyle Anayasamızda açıkça vurgulanan temel hak ve özgürlükler, tehlikeye düşürülmüştür.

Sorunların çözümsüzlüğe terk edilmesinin kaçınılmaz sonucu olarak emekçi kitleler sendikal hak ve özgürlüklerini kullanma zarureti ile karşı karşıya getirilmekte, ölçüsü kaçan hatalı istek ve tepkiler ise yine en b aşta dar ve sabit gelirli emekçi kitlelere ağır zararlar vermektedir.

 Görünen odur ki hukukun üstünlüğü ile halk egemenliğinin yerini, kişisel ve siyasi ih-tiraslardan kaynaklanan sorumsuz pençeleşmeler almıştır.

 İktidar boşluğundan kaynaklanan sorunların çözümü, devlet kurumlarının elinden çı-karak, bazı sivil toplum örgütlerinin eline geçmiş, hukuk devleti ve hukuki kuralların çiğnenmesi usul ve yönetim biçimi olmuştur. Bunun adı toplumsal kaos ve anarşiden başka bir şey olamaz.

Bazı sivil toplum örgütleri, seslerini duyurabilme ve ilgilileri çözüme zorlayabilmenin yolunu, müteaddit soykırım plan ve girişimleri ile malul Rum yönetiminin kapısını ça-larak arama durumuna getirilmiş bulunmaktadırlar. Cumhuriyetimizin varlık ve itibarını yaralayıcı özelliklere sahip olan bu hatalı girişimleri benimsemek olanağı bulunmadığını vurgularken, bu gelişmenin bir nedeninin de sorunları zamanında çözüm çabasında gerekli titizlik ve beceriyi ortaya koyamayanlarda da aramak gerektiğine işaret etmek istiyoruz.

 Ne yazık ki her alanda “Hukukun egemenliği” yıkılmış, keyfiliğin egemenliği hakim kılınmıştır.

 Ülkemiz ağır bir kriz sürecinde yuvarlanırken, kötü gidişi durdurma görevi ile dona-tılmış kurum ve makamlar görevlerini yerine getiremez bir konuma düşürülmüştür. Anayasa ve yasalarımıza göre tarafsız olması gereken kurumlar dahi, siyasi kavganın merkezine çekilerek görev yapamaz hale getirilmişlerdir.

 İç ve dış denetim mekanizmaları etkin ve süratli görev yapma yeteneklerini yitirmiştir. Devlet kurumlarında sık sık yaşanan usulsüzlük, yolsuzluk, vurgun, rüşvet gibi haberler insanımızı yaralamakta, devlete olan güveni sarsmaktadır.

 Devletin temel görevlerinden olan eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik gibi hizmetler durma, hatta çökme noktasına gelmiştir. Eğitimde yaşanan hedefsizlik genç nesillerin milli tarih bilinci ve ulusal kültürümüze yabancı kuşaklar olarak yetiştirilmesine neden olmaktadır.

Bu kaotik durum daha fazla sürdürülemez ve sürdürülmemelidir. Sorumsuzluğun gir-dabında inatla yelken açanlar, bunun hesabını tarihe ve gelecek kuşaklara vermek zo-runluluğu ile karşı karşıya kalacaklardır.

 Kaygımız odur ki yaşanan sorunlar hızla çözümlenip, halkımızın devlete ve siyasi ku-rumlara olan güveni yeniden tesis edilemez; siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel so-runlar çözümlenmezse, halkımız sadece kötü yönetim kusurlarından doğan sorunlar al-tında ezilmekle kalmayacak, kısa süre sonra oturulacak müzakere masasından çıkacak sonuçların ulusal davamız açısından ağır bir hezimetle sonuçlanmasının önüne de ge-çilemeyecektir.

Bölgemizin yer altı zenginliklerine ilişkin haklarımızın kaşla göz arasında elimizden alınıp götürülmesi, Rum-Yunan-İsrail üçgeninde bize yönelen öldürücü bir silaha dönüşmesi kaçı-nılmaz hale gelme istidadı taşımaktadır.


Siyaseti meslek olarak seçmiş olanlar bilmelidirler ki;

Siyasi partiler, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasası, Seçim ve Halkoylaması Yasası ile Siyasal Partiler Yasası’ndan neşet eden örgütler olup, demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurlarıdırlar.

Demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsuru olan siyasi partilerin kendilerinin antidemokra-tik kural ve yaklaşımlarla yönetilmesi asla düşünülemez, düşünülmemelidir. Siyasetin her safhasında demokrasiye saygı esas kuraldır.

Siyasi oyunlarla, devlet olanaklarının malum şekillerde kullanılmasını yönetme biçimi haline getirenler bilmelidirler ki demokratik kurumlarda hukuksuzluğa, keyfiliğe, laçkalığa ve kişisel dikta heveslerine itibar edilmeyecektir. Koltuk uğruna dün olduğu gibi, bugünde milletvekili pazarlarının kurulması kabul edilmez olup bu tür eylemler halk iradesinin çarpıtılmasından başka hiçbir anlam taşımamaktadır.

Parti içi işleyişte tabandaki delege seçimlerinin demokratik esaslarla gerçekleştirilmemesinden kaynaklanan zaafiyetlerin ülke yönetiminde anti demokratik ve dayatmacı heveslere zemin oluşturduğu, 1975 yılında başlayan demokratik yaşamımızda gerçekleşen pek çok olayda yaşanan tecrübelerle sabittir.

Anti demokratik oluşumlara yol açan ihmaller, gün gele ülkede tüm demokratik kurumları çökertecek noktalara ulaşabilmektedir. Köy meydanındaki anti demokratik bir delege tayini, devletin en üst makamında anti demokratik bir egemenliğin yolunu açabilmektedir. Bu neden-le siyasi yaşamın ve siyasi partilerin işleyişlerinin her aşamasında demokrasiye mutlak saygının gözetilmesinin temini esastır.

Cumhuriyet Meclisi’nde milletin vekilliği görevini üstlenenler, bu vekillik görevini yerine getirirken ve veya Bakanlar Kurulu’nda görev yaparken demokratik kurallara, kuvvetler ayı-rımına, hukuk devleti ilkelerine saygıda en küçük bir zaafiyet gösterme hakkına sahip değil-lerdir.

Siyasetin ve siyasilerin varlık nedeni halkın dertlerine çare ve ülke sorunlarına çözüm bul-maktır. Hiç kimse ve hiçbir makam sorunları öteleme ve çözümsüzlük olgusunun batağında ülkenin geleceğini karartma hakkına sahip olamaz.

Açıktır ki bir yılda başkent belediyesinin sorunlarını çözme basiretini dahi gösteremeyen siyasi oluşumların, ülkenin siyasi geleceğinde ve iktidarı antidemokratik yollarla ellerinde tutmakta başarılı olsalar dahi ülkeyi selamete çıkarmakta başarılı olma ihtimalleri yoktur.

Milletin verdiği vekillik görevini Cumhuriyet Meclisi’nde sürdürenler, sorunlar çözümsüz dururken, kişisel ve siyasi ihtiraslar içinde pençeleşme hakkına sahip değillerdir.

Milletin verdiği vekaleti yerine getirmekte acze düşenleri görevlerinden azledecek imkan ve olanaklar milletin iradesine verilmelidir.

Demokratik Hukuk Devleti olan Cumhuriyetimizde, demokrasinin işleyişini dünyaya örnek hale getirecek imkan ve olanakları egemen kılmak, demokrasiye ve hukuk devletine saygının kaçınılmaz gereği olduğu kadar, bu devleti var etmek için canını ve kanını vermek dahil her fedakarlığa katlanan insanlarımıza ve bizlere her zaman ve her alanda sağladıkları katkılarla destekleyerek yüceltmeye çalışan anavatan halkına da saygının gereğidir.

Devlet olanakları ile oy avcılığı yaparak iktidarı ele geçirme çabalarının ulaştığı nokta demok-rasiyi katledecek, derebeylik düzenine geçişe yol açacak boyutlara taşınmıştır. Bu tür sonuç-lara yol açabilecek hertürlü uygulamaya son verilmelidir.

Hukuk devletinde asla yeri olmaması gereken kişisel siyasi ihtiraslara set çekecek hukuki dü-zenlemeler kadar, parti tüzükleri ile parti içi işleyişe ilişkin düzenleme ve uygulamalarda mut-laka demokratik yapılanmaların kurucusu ve koruyucusu olma esasına dayandırılmalıdır.

Siyasi Partiler Yasası ile Seçim ve Halkoylaması Yasası, yaşanan üzücü gelişmeler dikkate alınarak gözden geçirilmeli, benzer gelişmelerin birdaha tekerrür etmesine olanak vermeyecek tedbirlerle donatılmalıdır. Hiçbir makamın veya kişinin istismarına imkan ve olanak bırakıl-mamalıdır. Yoruma açık hükümlere kesinlik kazandırılmalı, boşa zaman harcanmamalıdır.

Basınımıza hergün yansıyan ve devlet olanaklarının parti içi iktidar yarışlarında kullanmasını sergileyen çıkar sağlama yöntemleri ile ülkede egemenlik sağlama yollarına sapılması kabul edilebilir değildir. Bu tür keyfi ve yasa dışı eylemler derhal durdurulmalı, bu yönde yapılan her icraat tüm sonuçları ile ortadan kaldırılarak geri alınmalı, devlete verilen zararlar telafi edilmelidir. Bu tür çabalarda taraf olarak ülkeye zarar verenler hakkında gerekli yasal tedbirler alınmalı, devlet olanaklarını kişisel ikballeri için kullanma suçundan adalet önünde hesap sorulabilmelidir.

UYRIYORUZ
Tekrar ediyoruz ve uyarıyoruz; son dönemlerde yaşanan üzücü gelişmeler, yıllardır çözümsüz bırakıldığı için kronikleşen sorunlardan kaynaklanan ağır yaralar, nice fedakarlıklar pahasına kurulan devletimizi kemirip bitirmekte, çürütüp yok etmektedir. Halkın devlete olan güveni yıkılmakta, devlet temelinden sarsılmaktadır.

Sorunlara köklü çözümler getirmek yerine ötelemek suretiyle günü geçirmek, “benden sonra tufan”, “devlet malı deniz, yemeyen domuz” ve benzeri anlayışların bir daha yeşermesine fırsat vermeyecek hukuki düzenlemelerle tarihin karanlığına gömülmesi sağlanmalı, aydınlık, hakça ve insanca bir geleceğin kapısı açılmalıdır.

Cumhuriyet Meclisi’nde çoğunluğa sahip olanlar birbirleri ile pençeleşmek yerine hızla aklın yoluna dönmeli kendi tüzüklerinin amaçlar bölümünde vurgulanan;

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığını; ulusal ve toplumsal birlik ve beraberliğini ve ülke bütünlüğünü sağlamak;

 Cumhuriyet Anayasası’nın öngördüğü demokratik, laik ve sosyal hukuk devletini ve par-lamenter düzeni tüm kurumlarıyla yaşama geçirmek;

 Yurttaşların ve toplumun huzur ve refahını, güvenliğini, temel hak ve özgürlükleri gözete-rek demokratik yollarla sağlamak;

 Tüm yurttaşların insanlık onuruyla bağdaşan bir yaşam düzeyine ulaşmalarını sağlamak; ekonomik bakımdan güçsüz olanlar ile özel olarak korunmaya ihtiyaç duyulanları korumak ve işsizliği önlemek;

Cumhuriyet Anayasası ile büyük önder Atatürk’ün ilke ve devrimlerinin yön verdiricili-ğinde, sınıfsız ve ayrıcalıksız bir toplum yaratmak;

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, dünya devletleri ailesinin saygın, güvenilir, gelece-ğinden emin, onurlu saygınlığından hiçbir koşul altında ödün vermeyen güçlü ve dostluğu aranan eşit bir üyesi durumuna getirmek;

 Kıbrıs Türk Halkı’nın, Türk Ulusu’nun ayrılmaz bir parçası olduğunu içtenlikle kabul ederek, Türk Ulusu’nun tüm tarih, kültür, dil ve din mirasını paylaştığımız Türkiye Cum-huriyeti ile ilişkilerimizi öncelikli bir yaklaşımla geliştirmek ve her konuda bütünleşmek;

hükümleri ile birlikte, Cumhuriyet Meclisi’nde görev alırken ettikleri yemine sadakatle bağlı olduklarını ve o doğrultuda çalışmakta olduklarını icraatları ile halkımıza ispatlamalıdırlar.


Yönetim Kurulu

Editör: TE Bilisim