Yapılandırma Yasalarını bir bir ele alıp olumlu ve olumsuz yönlerini incelemeye çalışalım. 12/2012 Sayılı Yapılandırma Yasası için neler söyleyeceksiniz.

Cevap : 24.2. 2012 tarihinde yürürlüğe giren 12/2012 sayılı yasa, Cumhuriyet Meclisinin kabul ettiği ilk Yapılandırma Yasasıdır.
Bu yasa herkes tarafından büyük ümitlerle karşılanmıştı. Fakat sonuç beklendiği gibi olmadı. Yasayı inceleyenler İngiliz döneminde uygulanan Fasıl 150 Faiz Yasasından çok farklı bir yasa olduğunu gördüler.

Fasıl 150 nin çok kısa, 3 maddeden ibaret olmasına karşılık, 12/2012 sayılı yasa 21 madde ve bir çok alt paragraftan oluşuyordu. Fasıl 150 nin herkes tarafından kolayca anlaşılabilecek açık ve net bir yasa olmasına karşılık bu yasa karmaşık, anlaşılması güç bir yasa idi. Fasıl 150 nin taraflar arasındaki anlaşmazlıkları temelden çözmesine, taraflar arasında tartışacak bir konu bırakmamasına karşılık bu yasa tarafları yeniden görüşmeye, tartışmaya ve çatışmaya yönlendiriyordu. Özetle iki yasa tam bir tezat içinde idi.

Fasıl 150, bu söyleşide belirttiğimiz ilkelere uygun yapılmış bir yasa idi. Yani tüm dünyada ve tarihin her devrinde faizi serbest bırakmanın adaletsiz sonuçlar doğurduğu gerçeğinden hareket ederek “Nasıl bir sınır koyarak kredi verenin makul kâr etmesini, fakat borçlunun da mağdur olmamasını sağlayabilirim?” düşüncesi ile hazırlanmıştı. 12/ 2012 sayılı yasa ise geçmiş borçlarla ilgili olarak “ Moral ve yasal açıdan adaletsiz olmalarına bakılmaksızın ödenmelerini nasıl sağlayabilirim. Borçluları nasıl ödemeye zorlayabilirim.” düşüncesi ile hazırlanmıştır.

Fasıl 150 nin benzerleri tüm dünyada başarı ile uygulanmıştır. 12/ 2012 nin ise eşi ve benzeri yoktur.
12/2012 sayılı yasanın olumlu yönü iyi bir amaç için yapılmasıdır. Yasa KKTC de yaşanan faiz, mazbata ve icra sorunlarına çözüm bulmak amacıyla yapılmıştır. Yasama Meclisi bu sorunları çözmek için yoğun ve samimi bir çaba göstermiştir. Bu nedenle yasanın yapılmasında emeği geçenleri takdir etmek ve saygı duymak gerekir. Ancak yasa ile ilgili söyleyeceğimiz iyi sözler bunlardan ibarettir. Söyleşimizin başında anlattığımız bilgilerden hareket edince yasada bir çok hata olduğunu görürüz.
Yasa temel sorun olan icra sorununu çözmeden, birikmiş eski borçlar sorununa el atmış ve iki konuyu birbirine karıştırarak içinden çıkılmaz hale getirmiştir.

Yasanın özelliklerini şöyle özetleyebiliriz.

1)Yasa borçlanmanın gerçekleştiği yıla göre bir katsayı belirledi ve borcu bu katsayı ile çarparak ödenecek borcun miktarını saptadı. Borcun peşin veya taksitlerle ödenmesine göre iki farklı yöntem belirledi. Yasa bir indirim yapıyor fakat yüksek faizler nedeniyle astronomik hale gelmiş borçların büyük bölümünün ödenmesini sağlamaya çalışıyordu. Katsayılar yeterli indirim yapmıyordu. Bu nedenle başarılı olamadı.

2) Yasadan yararlanmak için 4 ay içinde müracaat etmek gerekiyordu. 4 ay içinde müracaat etmeyenler yasadan yaralanma hakkını yitiriyorlar, yani eskiden olduğu gibi adaletsiz borçları ödemek zorunda kalıyorlardı. Böylece yasa bir taraftan borçlarda indirim yapmış diğer taraftan yasallığı tartışmalı yüksek faizleri yasal hale getirmişti.

3) Borcunu peşin ödeyenlere bir indirim sağlanacaktı. Peşin ödemeyenler ise borcun miktarına göre değişik taksitlere bağlanarak borçlarını ödeme olanağına kavuşacaktı. Ancak bir yıl içinde 4, toplamda 10 taksit ödenmediği takdirde yapılan ödeme planı ortadan kalkacak ve eski adaletsiz kurallar yeniden geçerli olacaktı. Yasa moral ve yasal açıdan adaletsiz alacakların süratle ve muntazam ödenmesini sağlamayı amaçlamaktaydı.

4) Yasa nasıl bir indirim yapılacağını bir tabloda göstermişti. 2000 yılı öncesi borçlar Türk Lirasında 6.35 katsayı ile döviz de ise 2,27 katsayı ile çarpılacak ve böylece borç miktarı belli olacaktı. Takside bağlanan borçlar Türk Lirasında %21, dövizde %12 faiz taşıyacaktı. Yasa 2000 yılından sonra 2011 yılına kadar her yıl için ayrı bir katsayı belirledi. Katsayılar oldukça yüksek olduğundan borçluların beklediği gibi bir indirim olmadı. Bu nedenle yasadan yararlananların sayısı sınırlı kaldı.

5) Yasa, Mahkeme hükmü verilen borçlarla henüz mahkeme hükmü verilmemiş borçları bir birinden ayırdı. Mahkeme hükmü verilmiş borçlarda hükümde belirtilen miktar katsayı ile çarpılarak borcun miktarı belli olacaktı. Henüz Mahkeme hükmü verilmemiş borçlarda ise talep takririnde belirtilen rakam katsayı ile çarpılarak borç miktarı belirlenecekti. Belirlenen miktarlar katsayı ile çarpılacaktı. Buna göre Mahkeme hükmü verilen ve verilmeyen borçlar arasında ciddi bir ayırım yapılıyordu. Daha kötüsü Mahkeme hükmü verilmemiş borçlarda borcun miktarını saptamak alacaklının isteğine kalacaktı. Alacaklı talep takririne istediği miktarı yazacak ve borçlunun buna itiraz etme hakkı dahi olmayacaktı. Böyle bir düzenleme hiçbir hukuk sisteminde görülmüş değildir.

6) Yasa alacaklıya göre bir ayırım yaptı ve sadece kredi veren kuruluşların borçlarında katsayı ve taksitlendirmenin yapılmasını öngördü. Kamu alacakları, yerel yönetim alacakları ve özel alacaklar bu indirimin dışında tutuldu. Böylece haksız faiz içerip içermediğine bakılmaksızın bir bölüm alacaklının alacaklarını eksiksiz almalarını öngördü. Halbuki bir borçta belli bir sınırın üstünde olan faiz haksız ise alacaklının şu veya bu olması arasında hiçbir fark yoktu.

Tüm olumsuzluklarına rağmen 12/2012 sayılı yasa borçlular için bir ümit ışığı oldu. Borçluların % 10 unun bankalarla anlaşıp sorunlarını çözmelerini sağladı. Geriye kalan % 90 borçlunun sorunları çözülmedi. Mazbata sorunu, yani ödeme gücü olmayanların hapse gönderilmesi büyüyerek tavan yaptı.
Ülkeye huzur ve adalet getirmesi beklenen 12/2012 sayılı yasa protestolara ve eylemlere neden oldu. Yasama Meclisi şikayetlerden etkilendi ve bir Ad-Hoc komite kurarak sürekli çalışmaya başladı. Bir af yasası yapılarak borçlarını ödeyemediği için hapiste olan 21 kişi hapisten çıkarıldı. 8 Nisan 2013 tarihinde ise 12/2013 sayılı 2.ci Yapılandırma Yasası yapıldı.

Soru: 12/ 2013 sayılı 2.ci Yapılandırma Yasası nasıl bir yasa idi? Sorunları çözebildi mi? Çözemediyse niçin çözemedi?
Cevap: 12/ 2013 sayılı yasa için de önce olumlu özelliği söyleyelim. Bu yasa da Yasama Meclisinin samimi ve özverili gayreti sonucu yapılmıştır. Ancak sonuç hiç de beklendiği gibi olmadı. Tüm çevrelerden yasaya tepkiler geldi. Barolar Birliği ile Bankalar Birliği yasanın Anayasaya aykırı olduğunu öne sürerek iptal davası açtılar.
Yasa tüm dünyada ve tarihin her devrinde faizi serbest bırakmanın adaletsiz sonuçlar doğurduğu gerçeğinden hareket ederek “Nasıl bir sınır kredi verenin makul kâr etmesini sağlar, fakat borçlunun da mağdur olmamasını önler?” düşüncesi içinde eski borçlara bir sınır getirse tüm sorunlar ortadan kalkacaktı. Fakat maalesef bunu yapmadı ve “12/ 2012 sayılı yasa borçların ödenmesini sağlayamadı bazı düzeltmelerle bunu gerçekleştirmeye çalışalım” düşüncesi içinde hareket etti.
12/ 2013 sayılı yasanın özelliklerini şöyle özetleyebiliriz.

1)12/ 2013 sayılı yasa 12/ 2012 sayılı yasanın başarılı olamadığını dikkate alarak bazı düzeltmelerle borçların ödenmesini sağlayalım düşüncesi içinde hareket etmiştir. Bunu için katsayının çarpılacağı borç miktarı ve katsayı ile ilgili yenilikler getirdi.
12/2012 sayılı yasada Mahkeme hükmü olan ve olmayan alacaklar arasında bir ayırım yapılmıştı. Bu miktarlar katsayı ile çarpılarak borcun miktarı saptanıyordu. Yeni yasada bu kural ortadan kaldırıldı ve yepyeni bir kavram ortaya çıkarıldı. Borcun donuğa düşme kavramı. Borçların donuğa düştükleri tarihte eriştikleri miktar ile o yılın katsayısı çarpılarak borç miktarı saptanmaya başlandı. Böylece daha makul bir borç miktarı ortaya çıktı. Hüküm verilmiş ve verilmemiş borçlar arasında yapılan suni ayırım sona erdi. Hüküm verilmemiş borçlarda talep takririnde belirlenen rakamın esas alınması yani bankanın dilediği miktarı talep edip borcu belirlemesi adaletsizliği ortadan kalktı.

2)12/ 2013 sayılı yasa, kredi sağlayıcılardan borçlananların yanı sıra özel kişilerden borçlananları da kapsayacak şekilde genişletildi. Fakat kamu alacakları ile yerel yönetimlerin alacakları istisnaya girmeye devam etti. Haksız faizin sınırlanması gereksinimi açısından alacaklının kim olduğu hiç fark etmiyordu. Buna rağmen ayırım yapılmaya devam etti.

3) Yasanın hukuk sistemimize getirdiği donuğa düşme kavramına göre vadesi geldiği halde belli bir süre ödenmeyen borç donuğa düşmektedir. Yasaya göre borcun donuğa düştüğü tarihte kalan borç miktarı o tarihin katsayısı ile çarpılarak borç miktarı belirlenecektir. İlk anda makul gibi görünen bu sistem büyük tartışmalara neden oldu. Çünkü bir borcun ne zaman donuğa düştüğü ve donuğa düştüğü tarihte ne kadar borç kaldığı konularında tarafların kolayca anlaşması mümkün değildi.

12/ 2013 sayılı yasa “Bu sınırın üzerinde faiz alınamaz” diyeceğine 12/ 2012 sayılı yasanın benimsediği görüşü izledi ve astronomik borçların yasal olduğu varsayımı içinde bir indirim yaptıktan sonra bu borçların ödenmesini sağlamaya çalıştı. Değişik hesaplama sistemi ile borçlular lehine bir miktar indirim daha sağladı. Ancak bu indirim de borçlular için yeterli değildi. Bu nedenle az sayıda borçlu ile alacaklı banka anlaşarak sorunlarını çözdüler. Geriye kalanların şikayetleri ise artarak devam etti.
Söyleşinin devamında donuğa düşme kavramı ve yarattığı sorunları incelemeye devam edeceğiz. Ayrıca Barolar Birliği ile Bankalar Birliğinin Anayasa Mahkemesinde açtığı iptal davalarına değinip bugün yürürlükte olan 29/2013 sayılı yasanın eleştirisine geçeceğiz.

 
Editör: TE Bilisim