29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti, demokratik, hukuk devleti olarak kurumlaşırken, sosyal alanda da, devrimler yapılmıştır. Değişim, dönüşüm ve evrimini plânlı olarak sürdürürken, yüzünü batıya çevirmiş; çağdaş ve modern bir Türkiye’nin ancak, aklın ve bilimin rehberliğinde kurulabileceği azim ve inancı ile çok çalışmışlardır.
Atatürk ve hükümet, 1930’lu yılların ikinci yarısında, Avrupa ve Uzak-Doğu’daki gelişmelere bakarak, büyük bir savaşın çıkabileceği gerekçesiyle bir dizi önlemler almaya çalışmıştır. İşte, bu önlemlerden biri de, Türkiye Anayasası‘na “Lâiklik “ ilkesinin 5 Şubat 1937’de değiştirilemez bir madde olarak konulmasıdır. Cumhuriyet’in nitelikleri, devletin bağımsızlığı ve barışı korunmak istenmiştir.
Cumhuriyet, uzun tarihi tecrübelerin eseri olarak, aynı zamanda, “ Homojenleştirme” projesi olarak doğdu. Temel kavramlarını tanımladı. Bugün, toplumumuzun ulaştığı düzey, tek tipi kabul edemeyecek kadar gelişmiş ve çeşitliliğinin bilincine varmıştır. Ulus, Ulusal Birlik kavramlarını” Çoğulculuk” ile birlikte düşünebilmeliyiz.
Lâiklik ilkesi ne anlama gelir? İçeriğinde neler vardır? Din ile devlet işlerinin birbirinden ayrılması, din ve vicdan özgürlüğü, sosyal yaşamda ve eğitimde lâikliğin esas ve temel alınması demektir.
Lâik bir ülkede, devlet kurumları, hukuk, eğitim ve toplumsal kültür lâikleşmiştir. Bu, ancak, din ile devlet işlerinin ayrıldığı ülkelerde mümkündür. Okul, lâikleşmeden, ne devlet, ne hukuk, ne de toplumsal kültür lâikleşebilir.
Lâiklik, ulus- devletin, sanayi toplumunun ürünüdür. Lâik devlette, Egemenlik, Kayıtsız, Şartsız Halkındır. Devlet iktidarının ve siyasal egemenliğin kaynağı, Tanrı, din ya da, herhangi bir kutsallık değildir; egemenlik halktan kaynaklanır. Yani, böyle bir düzende, kimsenin dinine, mezhebine, imanına, cemaatine karışılmaz.
“ Devlet lâik olabilir, ama bireyler lâik olamaz” iddiası da tam anlamıyla bir safsatadır. Lâik düzende bireyler de kuşkusuz lâik olacak, olmazsa olmaz. Lâiklik, bir din olmadığı için, bireylerin lâikleşmesi, dinlerinden dönmek anlamına gelmez, dindarlıkları lekelenmez, cehenneme gitmezler. Lâik birey, devletin, okulun, kışlanın, yargının, din kurallarından arınmış olması gerektiğini kabul eder. Bu da, devlet ve dinin alanlarının ayrılması demektir.
Modern insan, inanç ve din sahibi olmak, ya da, olmamak konusunda özgürdür. Gelecek nesillerin kindar ve dindar olarak değil, Fikri Hür, İlmi Hür, Vicdanı Hür yetişmesini istiyoruz. “ Çünkü, lâik bir devlette herhangi bir toplumsal grubun ‘ Dindarlaştırılması’ ile ilgili bir düzenleme yapılamaz. Demokratik devletin böyle bir misyonu olamaz. Ama aynı lâik devlette, dindarları birtakım haklardan mahrum etme kararı da alınamaz.”
Türkiye’de din- devlet ve din- toplum ilişkileri, tartışmaları ideolojik refleksler ve köklü önyargılardan dolayı sağlıklı ve sağduyulu bir yaklaşımla yapılamıyor.
Bülent Ecevit, 8 Eylül 1991’de Milliyet Gazetesine verdiği mülâkatta şöyle diyor: “Bütün dünya değişirken, insanlarda hiçbir değişiklik olmazsa, o insanlar çağın ve toplumun gerisinde kalır. Lâiklikten asla ödün vermem, fakat, lâikliği yeniden tanımlamak, gerçek anlamda bir inanç özgürlüğü haline getirmek ve devletten ayırmak gerekir. Bu görüşlerim belki, gençliğimde yoktu. Ama politikaya girdikten sonra toplumla ilişkilerim daha da arttı ve başka değerlendirmeler yapabilir duruma geldim…”
Aleviler, kendilerini Türkiye’deki ‘Dinsel Kurumlaşmadan’ dışlanmış hissediyorlar, öyledir de. Türkiye’de Cem-evlerinin tanınması, Ülkemizde ise başlatılan ancak yıllardır bitirtilmeyen cem evinin tamamlanması beklentileri vardır. Din İşleri’nin onları yok sayma alışkanlığından vazgeçmesini, sadece Sünnilere hizmet götürülmesini haksızlık olarak değerlendirmektedirler. Özgürce ibadet etmek, Cemevi açmak, Alevi dedelerinin devlet tarafından eğitilmesini, maaşlarının ödenmesini ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi müfredat programlarına “ALEVİLİK” konusunun da kapsamlı bir biçimde yer almasını istemektedirler.21.yüzyılda en temel insan hak ve özgürlüklerinden halâ daha mahrum bırakılmalarını anlamak mümkün değildir. KKTC’de yaşamakta olan Alevilerin daha özgür olduklarını düşünmekteyiz. Çünkü, demokrasiyi ve lâikliği içselleştirmiş olan Kıbrıs Türk Halkının geçmişinde de Alevilik Kültürü ve Değerleri olduğu bilinmektedir. Toplumcu Demokrasi Partisi (TDP) olarak, bu hakların hiç zaman yitirilmeden, karşılanmasını ve kurumsallaşmasını sağlayacağız.
ATATÜRK, din konusunda ne düşünüyordu? O’nun ölümsüz eseri NUTUK’tan ve Söylevlerinden bazı alıntıları sizlerle paylaşmak istiyorum: “Türk milleti dindar olmalıdır. Yani, bütün sadeliğiyle dindar olmalıdır demek istiyoruz. Bizzat, hakikate nasıl inanıyorsam buna da öyle inanıyorum. Din,şuura muhalif, ilerlemeye engel hiçbir şey ihtiva etmiyor. (Atatürk’ ün Söylev ve Demeçleri. Cilt: 3)
“Bizim dinimiz, hiçbir vakit, kadınların erkeklerden geri kalmasını talep etmemiştir. Allahın emanet ettiği şeyi, kadın ve erkek beraber olarak ilim ve kültür edinmelidir. İslâm ve Türk Tarihi tetkik edilirse, görülür ki, bugün kendimizi kayıtlara bağlı olduğumuzu zannettiğimiz şeyler yoktur. Türk sosyal hayatında, kadınlar, ilim, kültür ve diğer hususlarda erkeklerden katiyen geri kalmamışlardır. Belki daha ileriye gitmişlerdir. Bizde, ruhbanlık yoktur. Hepimiz eşitiz ve dinimizin ahkâmını eşit olarak öğrenmeliyiz. Her fert, dinini, diyanetini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. Orası da, Mekteptir.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri,Cilt:2)
“Bizi yanlış yola sevk eden habisler, büyük ölçüde din perdesine bürünmüşler, saf ve nezih halkımızı, hep şeriat sözleriyle aldatagelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz. Görürsünüz ki, milleti mahveden, esir eden, harap eden fenalıklar, hep din kisvesi altındaki küfür ve melânetten gelmiştir. Onlar , her türlü hareketi din ile karıştırdılar.” “Artık, bizim dinin icabını öğrenmek için şundan bundan derse ve akıl hocalığına ihtiyacımız yoktur. Analarımızın - babalarımızın kucaklarında aldığımız dersler, bize dinimizin esaslarını anlatmaya kâfidirler.” (Atatürk’ün 1923’te Adana Türk Ocağı’nda esnaf ve sanatkârlara yaptığı konuşmadan. ).
“Büyük dinimiz, çalışmayanın insanlıkla alâkası olmadığını bildiriyor.” “ Her sarıklıyı hoca sanmayın. Hoca olmak, sarıkla değil, Beyinledir. “ (1923 – Söylev ve Demeçleri)
Saygıdeğer Kıbrıs Türk Halkı, nereden ve kimden baskı gelirse gelsin engin, hoşgörüsü ve farkındalığıyla, demokrasi ve lâiklikten asla ayrılmayacaktır. Çünkü, demokrasi ve lâiklik bizim yaşam tarzımızdır.

TDP Basın Bürosu


Editör: TE Bilisim