CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat, ilçelerde başlatılan ve son olarak Girne’de gerçekleştirilen
bilgilendirme toplantısında halkın sorularını yanıtladı, müzakerelerde gelinen aşama ile ilgili bilgi
verdi. Dome Otel’de gerçekleştirilen ve iki saati aşkın süren toplantıya bölge insanın katılımı
yüksek oldu. Soruların çoğu mülkiyet konusunda yoğunlaştı. Talat konuşmasında çözümün
taraflar için getireceği faydaları anlattı. Kıbrıs sorununun mülkiyet değil yönetim ve güç paylaşımı
anlaşmazlıklarından ortaya çıktığını vurgulayan Talat, çoğu başlığın neredeyse tamamlandığını,
mülkiyet konusunda belirlenecek kriterlerin ardından ortada fazla sorun kalmayacağını, Mayıs
ayından önce referanduma gidilebileceğine inandığını belirtti.
KIBRISLI RUMLAR BUGÜN BAMBAŞKA BİR NOKTADA
Kıbrıs sorununun bu aşamada daha farklı bir boyut kazandığını belirten Talat, ilk defa Kıbrıs Rum
tarafının da eğiliminin sorunun çözümü yönüne meylettiğini kaydetti. Talat, “Bu önemlidir. Annan
Planı referanduma sunulmaya az bir zaman kala Rumların tutumunun olumsuz olacağı
belirginleşmişti. Bu tabii birçok etkenin sonucuydu ama bunların içinde en önemlisi Rumların
ekonomilerinin çok iyi olması nedeniyle konuya başka bir noktadan bakmalarıydı. Rum maliye
bakanı ‘Kıbrıs sorunu çözülürse yoksul Türkleri de biz besleyeceğiz, maaşlarınız düşecek’
noktasındaydı ve dolayısıyla sorunun çözümü arzu edilen bir şey değildi. Aradan geçen zaman
durumun öyle olmadığını, sorunun çözümünün her iki halk için de önemli olduğunu, ekonominin
sigortasının bu olacağını gösterdi” dedi.
KIBRISLI TÜRKLER YENİDEN ÇÖZÜM TALEP EDEN TARAF
İkinci önemli olan şeyin Türk tarafında süreci beş yıl tıkayan, herhangi bir ilerlemeye fırsat
vermeyen Eroğlu devrinin kapanmış olması olduğunu belirten Talat, Türk tarafının yeniden
olumlu bir rol oynamaya başladığını, çözümü isteyen, talep eden bir noktaya geldiğini vurguladı.
Talat sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu da çok önemlidir. 2010’da bizim bıraktığımız noktadan başlayarak ilerlenmiştir. Sadece bu
değil, daha önemlisi uluslararası alanda AİHM’in aldığı Demopoulos kararı ile Kıbrıs’taki mülkiyet
rejiminin günün koşullarına göre düzenlenebileceği uluslararası hukuk tarafından ifade edildi. Bu
yeni bir şey. Bizim dönemde takıldığımız en önemli husus buydu. Hristofyas diyordu ki 1974
öncesi sahip ne isterse o olur. Ancak AİHM’in bu kararı umutlanmamız gereken bir gelişme oldu
ve Rum tarafı kriterlerin belirleneceğini, her bir malın iki tarafın eşit olarak kuracağı bir komisyon
tarafından değerlendirileceğini kabul etti.”
MÜLKİYET KARARLARININ UZAMASI BİZİ TEHLİKEYE SOKAR
“Kuzey Kıbrıs’ta aşağı yukarı mülkiyetin yüzde 80’i Kıbrıs Rumlarına, 20’si Türklere aittir. Eğer
sorun çözülür ancak mülkiyet konusundaki süreç yavaş ilerlerse o zaman kuzeydeki ekonomik
faaliyetler bundan ciddi zarar görür. Bu yüzden bizim ekibimiz bunun da bilinciyle çalışıyor. Hızlı
sonuç alacak formüller üzerinde duruyor. Bütün bu yeni unsurlar sorunu daha olumlu bir noktaya
taşımıştır. Bundan sonra da bunların etkileri devam edecektir ama güneyde Mayıs’ta seçim var.
Güney’de seçim dönemlerinde milliyetçi dalga yükselir, bu yüzden Mayıs doğal takvimdir.
Mülkiyet dışındaki diğer konular büyük ölçüde tamamlanmıştır. Birincil hukuk, dönüşümlü
başkanlık ve çapraz oy gibi konular var ama bunlar çözülecek hususlar.”
DÖNÜŞÜMLÜ BAŞKANLIK VE ÇAPRAZ OY ŞART
“Dönüşümlü başkanlık siyasi eşitliğin göstergesidir, çapraz oy bambaşka bir şeydir. Bu ikisini ilişkili
görmemek lazım. Küçük bir bağ vardır ama asıl önemli olan bu bağ değil, siyasi eşitlik gereği
dönüşümlü başkanlıktır. Bizdeki sağcılar ne kadar çok yetki federal hükümete devredilirse
Rumlara devredildi diye görür. Dönüşümlü başkanlık bu durumu Kıbrıslı Türkler lehine değiştiren
bir uygulamadır. Bu devlet hepimizin devletidir. BM Güvenlik Konseyi kararına göre siyasi eşitlik
sayısal eşitlik değildir ama etkin katılım önemlidir. Etkin katılımda bir tarafın katılımı olmadan
herhangi bir karar alınamaz. Sadece bir tarafın kararıyla diğer taraf üzerine herhangi bir şey
empoze edilemez. Çapraz oy ise federasyonun yaşayabilmesi için çok önemlidir. Kıbrıslı Türklerin
oyu yüzde 20 oranında seçimi etkiliyorsa, Kıbrıslı Rum aday bilecek ki herkesin hassasiyetlerini
dikkate almak zorunda. 1960 anlaşmalarında bu mekanizma olsaydı cumhuriyet yıkılmayabilirdi.
Adaylar sağcılıklarını ve solculuklarını gerçek zeminde belirleyecek. Sol ve sağ ekonomik ve sosyal
politikalar üzerinden yürüyecek. Rum partileri ile Türk partileri ittifaklar kuracak kaçınılmaz
olarak, bu da federasyonun dağılmamasını sağlayacak.”
HARİTA VE GÜVENLİK KONULARI
“Harita meselesi kolay bir konu değil ama uzun bir konu da değil. Geçmişte Yeşilırmak Rum
yönetimine kalıyordu. Bu köy öfkelendi bize… Peki bugün aynı öfkeyi duyarlar mı, emin değilim
çünkü o günden bugüne köprünün altından çok sular aktı. Toplumlar birbirlerini daha iyi tanıdı,
anladı. Güvenlik konusunda Kıbrıslı Rumların çok önemli bir takıntısı var. Eğer Türkiye’nin
garantörlüğü devam ederse ve şimdiki gibi kalırsa canı istediğinde müdahale eder diyorlar. Şimdi
şunu soralım, Türkiye canı istediğinde mi müdahale etti? 63’te istedi edemedi, 64’te istedi birkaç
uçak gönderdi, edemedi, 65, 66, 67’de de edemedi. Ne zaman etti, 74’te. Hangi şartlarda?
ENOSİS kapıdaydı… Yunan Cuntası iktidarda kalmak için bir başarı hikayesi arıyordu ve bu nedenle
ENOSİS ilan edilmek üzereydi. Türkiye 1974’te ABD ve Sovyetler Birliği’nin dolaylı desteği veya hiç
olmazsa sessizliğiyle, müdahale etti. Buna rağmen Rum tarafında kazan kaynatılıyor, Rum basını
da bunu körüklüyor. Bunların zamanı şimdi değil. Kıbrıs sorununun esas nedeni ne mülkiyet ne
güvenliktir, sorun yönetim ve güç paylaşımıdır. Bunu çözersek bu iş yüzde 90 bitmiştir. Sonra
güvenlik ve garantilere, garantörlerin de katılacağı konferansla çözüm bulalım.”

Editör: TE Bilisim