Rum Lider Anastasiadis, Devlet yönetimini Kıbrıslı Türklerle paylaşacağı bir ortaklıktan yana olmadığını son açıklamasında bir kez daha açıkça belirtti. Daha önceki açıklamalarında da buna vurgu yapmış ve müzakerelerdeki amacının çoğunluğun yönetiminde bir devlet modeli, yani üniter devlet olduğunu ima etmişti. Rum liderin yaptığı bu son açıklama doğrusu beni şaşırtmadı. 50 yıllık müzakere süreci incelendiğinde, 1968’ den beri Rum tarafınca değişmeyen tek isteğin devlet yönetiminde tek söz sahibi olma isteği olduğu görülür. Kısacası Rum Tarafı, devlet yönetimini paylaşmak istemiyor. Müzakerelerin her seferinde çıkmaza sürüklenmesinin altında yatan ana neden de budur. 1968 yılından itibaren incelemekte olduğum tüm müzakere tutanaklarında da esas uyuşmazlığın Rum tarafının yönetimi paylaşmak istememesinden kaynaklandığı görülür. Son açıklamasıyla Anastasiadis bunu bir kez daha teyit etmiştir. Durum bu iken Rum liderliği, Dünya kamuoyuna ve BM’ye federal bir çözüm için masada oldukları mesajını vermek için bir tarafatan da müzakerelere devam ediyor. Aslında çözümü değil, müzakerlerin devamını isteyerek, zamana oynayarak statükoyu koruyor. Rum lider açıklamasında siyasi eşitlikten yana olmadığını yani federasyon istemediğini açıkça söylemiştir. Bunun başka izahı yoktur; çünkü siyasi eşitliği kabul etmemek, federasyon istememektir. Burada soru şudur? Federasyon görüşürmüş gibi yapan Rum tarafının zamana oynama taktiğine destek mi olacağız? Yoksa Rum lider Anastasiadis’in açıksözlülükle dile getirdikleri doğrultusunda yeni fikirleri tartışmaya mı açacağız? Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin son Kıbrıs Raporunda da belirttiği gibi “yeni fikirler” ile yeni çıkış yolları aramalıyız. Bizim bu noktadan sonra “yeni fikirleri” tartışmamız gerekiyor. Sizinle eşit ortak olmak istemeyen bir yapıyla uluslararası baskı ile ortaklık kursanız, hatta en iyi Anayasayı yazsanız dahi bunun yürümeyeceği açıktır. Yaşayabilir bir çözüme baskıyla değil, karşılıklı istekle, arzuyla ulaşılır. O nedenle “Zayıf bağlarla bir federasyon” ya da adı ne olursa olsun, “iki devlet” veya “konfederasyon” konuşmaktan ürkmemek gerekir. Kendimizi tabulara hapsetmeyelim, yeter ki iki tarafça da kabul edilebilecek bir çözüme ulaşabilmenin yolu açılabilsin. Nasıl ki Tıp’ta “hastalık yoktur “ hasta vardır” denir. Nasıl ki her hastada aynı hastalık farklı şekilde seyredebilir ve aynı tedavi ile tedavi edilemezse, her uyuşmazlık da aynı formülle çözülemez. Her uyuşmazlığın kendine özgü şartları mevcuttur. O nedenle yeni fikirleri dinleyelim, tartışmaya hazır olalım. Amaç gerçekten çözüm ise tabii. Yoksa Rum tarafının tüm isteksizliğine rağmen “Sadece federasyon görüşürüm. Federasyondan başka birşey görüşmem” demek aslında sadece bu statükoya hizmet etmektir. 

Editör: TE Bilisim