Eroğlu, “ beşli zirve tarihi belli olmadan garita ve rakamları konuşmanın Anastasiadis’in elini
güçlendireceğini” belirtti.
Eroğlu devamla şöyle konuştu:
“Geldiğimiz noktadan bir sonuç alınabileceği konusunda pek umutlu değilim. Rum tarafı
harita ve rakamları konuşacağını zannederek İsviçre’ye gidiyor. Halbuki daha önce Sayın
Hristofyas ile yapmış olduğum Cenevre zirvesinde aldığımız bir karar vardı. Beşli zirve tarihi
belli olduktan bir hafta önce toprak konusu görüşülecekti ancak şu anda beşli zirve için
herhangi bir tarih belirlenmedi… Hatta beşli zirve konusunda da bir anlayış birliği yok. Rum
tarafı çoklu zirveden bahsediyor. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Sayın Barış Burcu’nun
açıklamalarını dikkate aldığınızda karşılıklı bir mutabakat olmadığı anlaşılıyor. Sayın
Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı bütün başlıklar birbiriyle bağlantılıdır derken Anastasiadis
kesinlikle beş başlık ile beşli zirvenin bağlantılı olduğunu kabul etmiyor. Demek ki beşli zirve
konusu açıklığa kavuşmadan önce toprak, harita ve rakamların konuşulması bana göre
yanlıştır. Bu zirvede böyle bir görüşmeye de gidilebileceğini düşünmüyorum. Bu nedenle
Cenevre’de olumlu sonuç alınacağı ve referanduma gidilebileceği gibi bir düşünce içerisinde
değilim. Beşli zirve tarihi belli olmadan harita ve rakamları konuşmaya başlarsanız
Anastasiadis “ben alacağımı aldım diyerek” masadan kalkabilir veya “çoklu zirve konusunda”
eli güçlenir.
“Anastasiadis, İsviçre’ye Türk Tarafının Elini Görmek için Gidiyor”
Derviş Eroğlu , Rum liderin amacı ile ilgili bir soruya karşılık ise “Bildiğimiz kadarıyla
Anastasiadis İsviçre’ye haritalarla gidiyor. Onun niyeti Türk tarafının elini görmek. Vatandaş
tedirgin olmasın, toprak konusu gizli görüşülsün, dışarıya bilgi sızdırılmasın denilirken, Mont
Pelerin’e her iki taraf da gazeteci götürüyor. Bu demek oluyor ki heyetler daha odadan
çıkmadan gazetecilere bilgi sızdırılacak “dedi.
“‘Duygusal Bağ’ Güney’e Verilen Bir Tavizdir”
Eroğlu bir başka soru üzerine ise “ mülkiyet konusunda Rum tarafının Kıbrıs Türk tarafından
verilmemesi gereken bazı tavizleri aldığına dikkati çekti ve buna örnek olarak duygusal bağın
kabul edilmesini gösterdi.
Eroğlu şöyle dedi:
“Mesela on yaşına kadar Kuzey’de oturan bir Rum çocuğun ‘Duygusal Bağı’ kabul edilirken,
kırk yıl bir evde oturan kişinin AİHM’in de tescil ettiği hakları sulandırılmış oldu. Duygusal
bağı olan bir Rum, Kuzey’deki evine dönebilir. Bu da bir miktar Kıbrıs Türkünün oturdukları
evleri terk etmesi anlamına geliyor. Bu bize göre bir tavizdir. Belki bir ilerleme olsun diye
atılmış bir adım olabilir ancak neticede bu bir tavizdir.
“Anastasiadis’in Toprakta Ne İstediğini Biliyorum”
Derviş Eroğlu, Maraş’ın verilmesi, Güzelyurt’un Rumlara iadesi gibi konularla ilgili
düşüncelerinin sorulması üzerine ise şöyle konuştu:
“Sayın Akıncı seçim kampanyasında seçilmesi halinde Maraş’ın iadesi konusunda güvence
vermişti. Kapalı Maraş kapsamlı çözümün bir parçasıdır. Ben Anastasiadis’in toprak
konusunda ne istediğini bilirim. Müzakere masasına harita getirmeye çalışmıştı. Biz onu yok
saymıştık ancak neticede içeriğini biliyoruz. Mağusa Belediye hudutlarından Haspolat’a,
Alayköy’den Güzelyurt’a, Kumyalı’dan Karpaz’a kadar bölgeler, ayrıca Değirmenlik ve Yeni
Boğaziçi civarındaki üç köy ile birlikte tarihi ve dini yerlerin de kesinlikle iadesini şart
koşmuştu. Şimdi bunlar farklı bir şekilde formülüze edilmeye çalışılıyor. Güzelyurt ve
Karpaz’ın özel statülü federal bölge olması konuşuluyor. Bu iki kesimliliğin sulandırılmasıdır.
Zaten iki bölgelilik Rumların %20’ye kadar Kuzey’deki yerleşiminin kabul edilmesiyle
sulandırılmıştır. Sayın Espen Barth Eide ise bu oranın kalıcı bir oran olmadığını, zaman
içerisinde Rumların Kuzey’deki çoğunluğunun söz konusu olabileceğini söylemiştir. BMGK
kararlarından biri olan toprak ve nüfusta sarih çoğunluk yok sayılmaya çalışılıyor. Kuzey’de
de Rumların çoğunlukta olabileceği fikrini ne yazık ki Sayın Eide de destekliyor.
“Dört Özgürlük Tamamen Uygulanacaksa İki Bölgeliliğin Anlamı Kalmaz”
Eroğlu, “ Rumlar dört özgürlük sınırlama olmadan uygulanacak diyor. Ne dersiniz “
şeklindeki bir soruyu ise şöyle yanıtladı;
“Dört özgürlüğe karşı silahımız kalıcı deregasyonlar ve anlaşmanın AB Birincil Hukuku
olmasıydı ancak bunun da sulandırıldığını hatta bu konuda taviz verildiğini düşünüyorum.
Dört özgürlük tamamen uygulanacaksa iki bölgeliliğin anlamı kalmaz. Dolayısıyla sarih
çoğunluktan da bahsedemeyiz.
Siyasi Eşitlik ve Çapraz Oy
3’ncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu , dönüşümlü başkanlık ve çapraz oy konusundaki
görüşlerinin sorulması üzerine ise “ dönüşümlü başkanlığın siyasi eşitliğin bir gereği olarak
Türk tarafı için olmazsa olmaz olduğunu, ancak bunun karşılığında Rumlara çapraz oy
tavizinin verilmemesi gerektiğini “ vurguladı.
Eroğlu kendisinin Rum Yönetimi eski başkanı Hristofyas’a çapraz oyu iki halkın ayrı ayrı
referandumlarına sunmayı , veya senatodan geçmesini ve ondan sonra uygulamaya girmesini
önderdiğini ancak Hristofyas’tan halk bunu kabul etmez, senatoda ise onaylanmaz” yanırtı
aldığını” anımsattı.
Eroğlu, Hristofyas’tan “ madem ki halkın kabul etmez, senatodan geçmez neden istiyorsun “
sorusunu yönelttiği zaman ise “ Talat istedi ben de kabul etmiştim “ yanıtını aldığını da
açıkladı.
Derviş Eroğlu, devamla şunları söyledi:
“Çapraz oy bence gerekli bir yöntem değildir. Rumların esas amacı kendi düşünceleri
doğrultusunda Güney’den alacakları oylarla kurulacak devlet çatı üzerinde istedikleri oyunu
sergileyebilmektir. Madem iki ayrı kurucu devlet vardır her devlet kendi seçimini yapmalı.
Böyle bir demokratik durum varken neden çapraz oya geçilsin. Siyasal eşitliğe dayalı bir
ortaklık kuruluyorsa devletin her kademesinde eşitlik gereklidir. Bizim önerimiz başkanlığın
dört yıla iki yıl dönüşümlü şekilde yapılmasıdır. Rum tarafı bunu kabul etmiyor ve elinde bir
silah olarak tutarak belli konularda taviz koparmaya çalışıyor. Siyasi eşitliğinizi simgeleyecek
böyle bir noktadan geri adım atarsak biz bu ortaklıkta bir yere varamayız.
“Türkiye’nin Etkin ve Fiili Garantörlükten Vazgeçeceğini Düşünmüyorum”
3’ncü Cumhurbaşkanı bir başka soruya kaşılık ise Türkiye’nin etkin ve fiili garantisinin
devamının şart olduğunu vurguladı.
Eroğlu şöyle dedi:
“ Bu Türkiye’nin vereceği bir karardır ancak Türkiye’nin etkin ve fiili garantörlüğünden bir
kalıcı üs karşılığında vazgeçebileceğini düşünüyorum. Böyle bir garanti sistemine ‘Evet’
diyemem. Ortadoğu’da yaşananlar ortada. Herkesin gözü Doğu Akdeniz’de. Böyle bir
konjonktürde Türkiye’nin kendi menfaatlerini de hesaba katarak değerlendirdiğimizde,
Türkiye’nin mevcut garanti sisteminin statüsünün değiştirilmesine onay vereceğini
zannetmiyorum.”
“2004’ün Psikolojik Üstünlüğünü Kullanamadık”
Eroğlu bir başka soruya yanıtında ise 2004’te sağlanan psikolojik üstünlüğün
kullanılamadığını” belirtti.
Eroğlu şunları kaydetti:
“Annan referandumu sonrası Türk tarafı psikolojik üstünlüğü yeterince kullanamadı. Annan
Planı’nda bir madde vardı… “Taraflardan biri veya her ikisi planı reddettiği taktirde plan
ortadan kalkar”. Burada bir eksiklik vardı. Planın reddedilmesi halinde Türk tarafının
durumunun ne olacağı… Rumlar reddettiği taktirde Türklerin durumu şu olacak
denilebilseydi belki Rumlar planı reddetmeyecekti… Sayın Talat Cumhurbaşkanı seçildiğinde
çok acele etti. Rumların plana Hayır dediğini dünyaya anlatmamız gerekirken müzakere
masasına oturdu. Papadopulos’la masaya oturarak hiçbir şey olmamış gibi müzakerelere
devam edildi. Halbuki pek çok ülke ile istişare edilip pek çok şey elde edilebilirdi. Annan
Referandumundan sonra Genel Sekreterin Güvenlik Konseyi’ne yazdığı rapor kabul edilseydi
yada AB yetkili organlarının ambargoların kaldırılmasına ilişkin verdiği sözler tutulsaydı
Rum tarafı bugün yine aşırı isteklerde bulunamayacaktı.
“Rum Tarafı Yine Oyunbozanlık Yapacaktır”
3’ncü Cumhurbaşkanı Eroğlu İsviçre’den ne beklediğinin sorulması üzerine de tarafları
referanduma götürecek bir sonuç beklemediğini ifade etti.
Derviş Eroğlu şöyle konuştu:
“Tarafları referanduma götürebilecek bir anlaşma noktasına ulaşılabileceğini düşünmüyorum.
İddia ederim ki Rum tarafı özellikle Toprak ve Beşli Zirve konularında oyunbozanlık
yapacaktır. Farz edelim ki bir anlaşma metni ortaya çıktı. Bu metinde de Annan Planında ki
gibi planın reddedilmesi halinde Türk tarafının durumunun ne olacağına ilişkin bir madde yer
almazsa, bu Türk tarafının bir elli sene daha masada oturacağı anlamına gelir. Kıbrıs Türkü
müzakereleri izlemekten yorgun düştü. Bunu BM görmeli. Nesiller değişti.
1968’te başlayan müzakereler hala devam ettiriliyor. Ortaya çıkacak anlaşma metni bu kez de
reddedilirse, BM Genel Sekreteri, Güvenlik Konseyine ‘İyi Niyet Misyonu’ ile bir anlaşmaya
ulaşılamadığını ilan ederek bu misyondan vazgeçtiğini belirtmeli. Bu iyi niyetin artık bir sonu
olmalı. Muhtemel bir anlaşma metni referandumda Rum tarafınca yine reddedilirse bize yine
masaya oturun denilmemeli… Artık alternatiflerimizi gündeme getirmeliyiz. Genel Sekreter
iyi niyet misyonunu yürüttüğü sürece başka bir alternatif üzerine gidemiyorsunuz. Çünkü
Genel Sekreter sizi yine masaya çağırıyor. Şimdi yeni Genel Sekreter göreve geliyor.
Anlaşma sağlanamazsa bir on yıl daha yeni genel sekreterle birlikte masaya mı oturacağız.
Rumlar masaya oturduğunda bir şey kaybetmiyor. Ancak bizim için aynı şey söz konusu
değil.
“Doğal Takvimin Sonunda ‘Bu İş Burada Biter’ Diyemiyoruz”
Eroğlu bundan sonra ne olacağına ilişkin bir başka soru üzerine de, “ doğal takvim var. O da
işliyor” demenin yeterli olmadığını, bunun önem ve değer kazanması için doğal takvimin
sonuna gelindiğinde ne yapılacağının da ortaya konulması gerektiğini” söyledi
Eroğlu bu konudaki düşünlerini de şöyle açıkladı:
‘Doğal Takvim’ demenin tek başına bir manası yok. Yılsonuna kadar anlaşma olmazsa ne
olacağını ortaya koyduğunuzda bunun bir anlamı olur. Yılsonuna kadar bir anlaşma olmazsa
bir müddet sonra yine Genel Sekreter devreye girecek ve müzakereler yine başlayacak. Bu bir
doğal takvim değildir. Güneydeki seçimler Anastasiadis’i etkileyeceğinden Rum tarafı
seçimlerden sonra yine masadayız diyecektir. Dolayısıyla yılsonuna kadar bir anlaşmaya
varılamazsa, Rum tarafı anlaşmaz tavrını sürdürse bu iş burada biter diyemiyoruz, doğal bir
takvim var diyoruz. Doğal Takvim sonunda bir anlaşma olmazsa ne olacak? Bunu kim
söylüyor? Hiçbiri…Cumhurbaşkanlığı Seçim kampanyası sırasında yılsonuna kadar
müzakerelerde bir sonuca ulaşılamazsa halka gitmeyi önerdiğimi belirtmiştim. Yılsonuna
kadar bir anlaşmaya ulaşılamazsa bu kez müzakereler konusunda halka gidilmeli.
“Tek Taraflı Hidrokarbon Çalışmaları Müzakereleri Tehlikeye Sokabilir”
3’ncü Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, “Rumların hidrokarbon yatakları konusunda attıkları
adımlara da dikkat çekti ve özetle şöyle konuştu:
“Eğer Rumlar sismik araştırma ve kazıya devam ederlerse durum değişir. Böyle bir durumda
müzakerelerin devam etmesi mümkün olmayacaktır. Rumların İsviçre’ye bu şartlarda gitmeyi
kabul etmesinin bir nedeni de çözüm konusunda sözde iyi niyetlerini göstermek ve Türk
tarafını uzlaşmaz göstererek doğalgaz çalışmalarına devam etmektir.”
Editör: TE Bilisim