Sayın Anastasiades’in dün akşamki açıklamaları ne yapmaya çalıştığını ortaya koyuyor bence: 
“Hem federasyon konuşalım, hem de federasyonun gereği olan yönetim ve zenginliğin paylaşılmasına yanaşmayalım ve bunu da adem-i merkeziyetçilik tartışmalarıyla Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini budayarak elde edelim” diyor. Üstelik Rum toplumuna “bunu yaparak Kıbrıslı Türklerin güvenlik ve garantiler konusundaki taleplerinin de içini boşaltıyorum, o talepleri gereksiz kılıyorum” diyor. Oysa federasyon hem yönetimin hem de zenginliğin paylaşılması mantığına dayanan bir ortaklık modelidir. Hem federasyon olsun, hem de federasyonun olmazsa olmazı olan yönetimi paylaşmaktan sakınmak için formüller üretelim derseniz varacağınız yer, 50 yıllık Kıbrıs müzakerelerinde varılan yerden daha farklı olmayacaktır.

Özetle sayın Anastasiades’in söylediği şey “federal hükümetteki bazı yetkileri kurucu devletlere verelim ama bunun karşılığında da Kıbrıslı Türkler federal düzeydeki karar almada daha az katılıma razı olsunlar!”. Bir başka ifadeyle bize verilen mesaj “kurucu devletlere daha fazla yetki verelim ama karşılığında siyasi eşitliğinizden taviz verin”dir. Federal ortaklığı gerçekten birlikte yönetilecek bir ortaklık olarak değil de Kıbrıslı Rumlara ait bir şey olarak görürseniz, bu türden açıklamalar “siz kurucu devlet düzeyinde takılın, federal hükümetin yönetimine siz karışmayın” demekle aynı anlama gelir ve son derece rahatsız edici bir hal alır. İşte tam da bu nedenle daha bir ay önce bu tartışma ortaya atıldığında “eğer Kıbrıs Rum liderliği gevşek federasyon diyerek Kıbrıs Türkünün kararlara etkin katılımını ve olmazsa olmaz olan dönüşümlü başkanlığı budamaya çalışıyorsa bu çabası boşunadır” şeklinde bir açıklama yapmıştım.

Siyasal eşitlik tabi ki her durumda sayısal eşitlik değildir ancak BM kararlarında da defalarca açıklandığı üzere federal kararların alınmasında ve temsiliyette etkili katılımdır. “Federal yürütmede her konuda değil sadece bazı yaşamsal konularda bir Türk üyenin olumlu oyuna gerek olsun, diğer federal konularda hiçbir Kıbrıslı Türk olumlu oy vermese de karar alınabilsin” yaklaşımı, siyasi eşitliği fiiliyatta ortadan kaldırabilecek bir nitelik taşır ve kaygı vericidir. Benim açımdan meselenin özü bu alengirli formüller değildir, sayın Anastasiades’in ve genel anlamda Kıbrıs Rum siyasi liderliğinin yönetimi, siyasal erki bizimle paylaşmak istemiyor, paylaşmak düşüncesinin kendilerini ürkütüyor oluşudur.

BM Genel Sekreteri’nin son raporunda önce tarafların Kıbrıs adasının geleceğine dair ortak bir vizyonu paylaşıp paylaşmadıklarını tartışmaları, bunda bir uzlaşmaya varılırsa ve sonrasında da nasıl bir müzakere olacağı konusunda konsensüs olursa müzakerelerin başlayabileceğinden söz edilmekteydi. Sayın Anastasiades’in son açıklamalarına baktığımda, bahsedilen ortak vizyonun varlığı ciddi şekilde sorgulanır hale gelir diye düşünüyorum. Federasyonun temel parametresi olan yönetimin paylaşılması ve bunun Kıbrıs’ta somut göstergesi olan siyasi eşitlik konusunda bu anlayış farkı, bu ortak vizyon eksikliği, “bir zihniyet değişikliğine ihtiyaç var” çağrılarını neden yaptığımızı sanırım gösteriyor.

“Denizdeki zenginliği paylaşmak istemiyorsanız, ortaklaşa kullanacağımız yetkileri paylaşmakta zorlanıyorsanız ve bu nedenle de kalkıp siyasi eşitliğimizi sulandırmanın formüllerini arıyorsanız o halde yönetimi ve zenginliği paylaşmaya dayanan federal çözümde neden ısrar ediyorsunuz? Sorusu akla gelir. 
Çıkıp açık yüreklilikle “biz paylaşma konusunda sıkıntı yaşıyoruz, siyasi eşitlikten başka bir şey anlıyoruz, sizin anladığınız anlamda bir eşitliği de kabul edemeyiz çünkü yönetimi sizinle paylaşmak istemiyoruz” deyiniz. Sayın Anastasiades mevcut statükonun değişmesini istiyor olsaydı, çıkıp bunları söylerdi diye düşünüyorum, eğer değişmesini istiyor olsaydı tabi…

Editör: TE Bilisim