SORU: Kıbrıs’ta bugün neyin zamanının geldiğini düşünüyorsunuz?
Karar verme zamanı gelmiştir. Artık konuları geciktirecek zaman kalmamıştır.
Şartların olumlu yönde gelişmesini tercih ederiz, ancak bu konunun artık bir şekilde
nihayete ermesi gerekir. Yani, gecikmeler ve sürece ilişkin çeşitli ertelemeler bizleri
yormuştur. Bazı konular psikoloji üzerinde olumsuz etki yapar. Bundan dolayı, bu
sürecin, sonucun olumluluğu ya da olumsuzluğundan bağımsız olarak ilerlemesi,
uzatılmaması ve artık bir sonuca erdirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Yeni bir
erteleme ya da gecikme, her iki toplumda da motivasyonu daha da yıkacaktır.
Bundan ötürü, her iki toplumda da özellikle politikacılar tarafından umut istismarı
yapılırken umuda yatırım yapmak hiç iyi bir fikir değildir. Kıbrıs’ta her iki tarafta da
müzakere süreci büyük oranda iç siyasete alet edilerek tüketiliyor. Bundan ötürü, ya
Kıbrıs Sorunu çözülmelidir, ya da eğer ki Kıbrıs Sorunu çözülmeyecekse, bu sürecin
artık devam etmemesi gerekir. Sürecin sona ermesi, her iki taraftaki mevcut siyasi
yapıları ciddi biçimde sarsar. Yani, sürecin çökmesi siyasetçileri somut temellere
daha hızlı yöneltecektir. İnsanlara hangi sözleri veriyorlar ve bu sözlerden hangileri
gerçekçidir? Çözüm olmaması, ya da müzakerelerin çözüm olmaksızın sürmesi,
müzakereler bugünkü yöntemle sürse dahi, siyasetçilere yine Kıbrıs Sorununu iç
siyasete yönelik amaçlarla istismar etme fırsatı verecektir. Elbette, Kıbrıs Sorununa
bir çözüm bulunmasını tercih ediyorum. Partimin, Halkın Partisi’nin pozisyonu da
budur, öte yandan bu sürecin sonuç alıcı olmayan gecikmelere uğramasını, ya da
başarısızlık durumunda yeniden denememizi arzu etmiyorum. Bu tür egzersizler,
adanın her iki tarafındaki insanların psikolojisi için de, her iki taraftaki siyasetin
kalitesi için de olumsuz sonuçlar doğuruyor. Çoğu zaman, gündemde önemli sorunlar
ön plana çıktığı zaman, siyasetçiler Kıbrıs Sorununun arkasına saklanıyorlar.
İnsanların sorularına cevap vermemek ve her iki toplumun da iç meselelerini
çözmemek için müzakereleri öne sürüyorlar.
SORU: Eğer görüşmeler bu sefer de başarısız olursa, bu iki toplumlu iki bölgeli
federasyonun sonu mu olur?
Bunu Sayın Akıncı da dile getirdi, geçmişte her iki toplumun siyasi liderleri arasında
da getirenler oldu. İnanıyorum ki, bu süreç de başarısız olursa artık her şey tükenmiş
olacak ve daha farklı, şu ana kadar düşünülenlerin dışında bir şey düşünmemiz ve
müzakere zeminini değiştirmemiz gerekecektir. Ancak, mevcut süreç mümkün olan
her şey denenip tükenmeden bir sonraki günü düşünmemiz ve nasıl bir çözüm zemini
üzerinden hareket edeceğimizi söylememiz de mümkün değildir. Bundan dolayı,
mevcut süreçten sonra, eğer başarıya değil başarısızlığa ulaşırsak, Kıbrıs Sorununun
geleceği konusunda alternatif zeminler hakkında diyalog başlaması gerektiğine
inanıyorum. Tabi burada önemli olan şu: Bu yeni zemini kararlaştırana değin geçen
sürede ne olup bitecek? Bize göre, bir anlaşmaya ulaşılana kadar, iki toplumun iyi
komşuluk ilişkileri inşa etmesi, diyalogun sürmesi, kayıp şahıslar konusunda, çevre
konusunda, suça karşı mücadele noktasında ve turizm başta olmak üzere ekonomide
iyi bir işbirliği sağlanması gerekir. Diyalog eksikliği ya da bir tarafın diğerine zarar
verebileceği adımların arayışında olmak hiç iyi bir fikir değildir. Bu bağlamda,
sorunuza dönecek olursam, evet, bu sefer de süreç başarısız olursa, kesinlikle
birlikte bir alternatif çözüm zemini arayışında olmamız gerekecektir.
SORU: Sizce Kıbrıs Sorununa alternatif yaklaşım olabilecek B Planı nedir? İki
ayrı devlet mi? Kıbrıs’ın Kuzey’inin Türkiye’ye ilhakı mı?
Müzakereler devam etmekteyken ve iki toplumun üzerinde ortaklaşabileceği bir
zemin için yürütülen bir süreç varken, en azından 2016 sonuna kadar, alternatif
fikirlerin hangileri olabileceği konusunda bir şey söylemem adil olmaz. Bundan ötürü,
şu an bu sorunuza cevap verebilecek durumda değilim. Ancak, size neyin seçenek
olmadığını söyleyebilirim. Benim için ve partim için de, Kıbrıslı Türklerin mevcut
Kıbrıs Rum devletine ilhakı mümkün değildir, bizim için seçenek değildir. Ayrıca,
Türkiye’ye ilhak olmamız da bizim için seçenek değildir, çözüm değildir. Hem şahıs
olarak ben, hem de parti olarak biz, bu sürecin başarılı olmasını her iki toplumun da
kabul edebileceği bir çözüme ulaşmasını arzu ediyoruz. Ancak, bu süreç başarısız
olursa, komşuluk ilişkilerimizin nasıl şekilleneceğine karar vermemiz ve çözüm için
farklı bir zemin bulmamız gerekecektir. Elbette, bu zeminin her iki toplum açısından
da kabul edilebilir olması, bir tarafın diğeri üzerinde tahakküm kuracağı bir biçimde
şekillenmemesi gerekir. Ve alternatif çözüm zemini bulunana kadar da, iyi komşuluk
ilişkilerine, iyi bir işbirliğine ve diyaloga sahip olmamız gerekir.
SORU: Bugün Kıbrıs Sorunu çözülmezse, Kıbrıs Türk toplumu kimliğini
korumayı başaracak mıdır? Yoksa yok mu olacaktır? Bunu göz önünde
bulundurmanız gerekmez mi?
Kıbrıs Sorunu çözülmedi diye yok olacağımıza inanmıyorum. Ekonomi ya da başka
alanlarda tamamen otonom olduğumuzu söyleyemem. İzolasyonlar nedeniyle tek bir
devletle, Türkiye ile daha bağımlı bir ilişkiye zorlanıyoruz. Ancak yok olmamız söz
konusu değildir, böyle bir karamsarlığı kabul etmem. . Geçmişe kıyasla, bugün çok
köklü değişimler yaşandığını söyleyemem.
Türkiye’nin size su getirmesi, elektrik getirecek olması, Ercan’ı sizin işletmiyor
oluşunuz ve Kıbrıs’ın Kuzeyine büyük miktarda Türk sermayesi ve yatırımının
girmesi sizce önemli değişimler değil midir?
Kökten bir değişim, örneğin, Türkiye’ye ilhak olmamızla gerçekleşir. Buna da karşıyız,
kabul etmiyoruz. Ekonomimizin Türkiye’ye bağımlı olduğu ve bazı alanlarda zorluklar
yaşadığımız doğrudur. Ancak bu ekonomik ve siyasal sorunlar yaşadığımız için
Kıbrıs Sorunuyla ilgili normal şartlarda kabul etmeyeceğimiz bir çözümü kabul
edeceğimiz anlamına gelmez. Bir de tersten bakalım, aynı şeyi ben size sorayım.
Farz edin ki, Kıbrıs Rum tarafında bir kriz esnasında sizden normal şartlarda kabul
etmeyeceğiniz bir çözümü kabul etmenizi istedik. Örneğin, Kıbrıs Rum tarafında bir
ekonomik krizden ötürü, sizin aleyhinize olan dengesiz bir çözümü kabul eder
miydiniz? “Kıbrıs Sorunu çözülmezse ölür biteriz” şeklindeki düşünceye tamamen
karşıyım. Çünkü gerçek bu değildir. Bu sorun yarım yüzyıldan daha uzun bir süredir
devam ediyor ve bizim mücadelemiz var olma mücadelesidir. Bir var olma
mücadelesi, bizim kazanan diğer tarafın kaybeden olması mücadelesi değildir.
Kimliğimize sahip çıkma mücadelesidir. Pes edemeyiz, etmeyiz. Kimliğimizin saygı
görmesi için mücadele etmeyi sürdüreceğiz. Ve bu mücadele sadece Kıbrıslı
Rumlarla ilgili değildir. Aynı zamanda Türkiye ile ilişkilerimizle de alakalıdır. Bundan
dolayı, mevcut müzakere süreci çökerse tükeneceksiniz, yok olacaksınız, Türkiye
tarafından yutulacaksınız şeklindeki görüşleri kabul etmiyorum.
SORU: Türkiye’nin suyu ve elektriği ile tamamen Türkiye’ye bağımlı bir hale
gelmeyecek misiniz?
Elektrik hususunda, Kıbrıs Rum tarafı da İsrail ile birleşik şebeke bağlantısı kuracak.
Bu işbirliğinin iki sebebi vardır: Birincisi küresel ekonomiyle ilişkilidir. Doğalgaz,
elektrik ve benzeri enerji kaynaklarında bütün devletlerle ve şirketlerle bir tür ilişki
içerisinde olmak kaçınılmazdır. Bu bir pazar meselesidir. İkinci sebepse, tek bir
devletle, Türkiye ile ilişkilerimiz bulunduğundan ötürü fazla seçeneğimiz olmamasıdır.
Bağımlılık, orantısız bağımlılık ilişkisi de bundan doğmaktadır ve evet bu bir
problemdir. Fakat pes etme lüksümüz yoktur, çünkü var olma mücadelesi veriyoruz
ve bunun elbette ekonomimizle de ilgisi var. Kıbrıs Sorununa çözüm bulunursa ne
ala. Eğer bulunmazsa, zayıf düşen ve yok olmamak için nasıl olursa olsun bir
çözümü kabul eden taraf durumunda olmayacağız. Bizimle ilgili zihninizde böyle bir
imaj varsa, bu imaj doğru değildir.
SORU: Kıbrıslı Rumlar için görüşmelerde son derece ciddi iki konu, anlaşma
olabilmesi için iki olmazsa olmaz var: Güzelyurt’un iadesi ve garantilerin
kaldırılması. Kıbrıs Rum tarafının bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Şu an için böylesi spesifik konuları konuşmamızı doğru bulmam çünkü bunlar bir
bütünün parçaları arasındadır, ayrı konular değildir. Kıbrıs Sorunu 6 başlıktan
oluşmaktadır. Bunların hepsi birbiriyle bağlantılıdır ve müzakere masasındaki bütün
başlıklarda denge sağlanmalıdır. Toprak başlığında, bir tarafın pozisyonu bir tür ısrar
haline gelirse bu sürecin çökmesine sebep olabilir. Dikkatimizi bu gibi konuların
üzerine yoğunlaştırmak hiç iyi bir fikir değildir. Ayrıca, 2004’teki “hayır” sonucunun
bedelinin Kıbrıslı Türkler tarafından ödenmesini beklemeyiniz, böyle bir şey
isteyemezsiniz. Günün sonunda, toprak ayarlaması elbette olacaktır. Ancak, şu an
için, müzakere masasındaki görüşme o noktaya varmadan, bölge isimleri ve yüzdelik
konuşmak doğru değildir. Her zaman söylediğim bir şey vardır, Kıbrıs Sorununun
çözülmesini gerçekten istiyorsanız, çözüm bütünlüklü bir çözüm olmalıdır. Bütün
başlıklar da, bütün ilgili taraflar da masada olmalıdır.
SORU: Sizce en önemli nokta nedir?
Bence en önemli nokta, Kıbrıs Rum liderliğinin çelişkili ve anlam verilmesi zor bir
tutumla hareket ediyor olmasıdır. Kıbrıs Rum siyasi elitleri, Kıbrıslı Türklerin neyi
kabul etmesi gerektiğini ve bunlardan birinin kabul edilmemesi halinde çözüm
olmayacağını söyleyip duruyorlar. Bütün bunlar argümandır. Öte yandan, madem
Kıbrıs Rum liderliği Türkiye’nin çözüm istemediğini iddia etmektedir, Türkiye’nin
samimiyetini müzakere masasında bir beşli toplantıyla test edebilir. Taraflar, bütün
başlıklar üzerinde, farklı odalarda da olsa eş zamanlı paralel yürüyecek
müzakerelerle masada olursa Kıbrıs Sorununun çözümü için irade var mıdır yok
mudur anlarız. Bence ilgili bir tarafın samimiyetini sınamak istersen yapman gereken
onun müzakere masasına oturmasını kabul etmektir.
SORU: Evet, ancak unutmayın ki son sözü halk söyleyecektir ve neticede iki
“evet” çıkması gerekecektir.
Evet, ancak bu halkı ikna etmek için ne söyleyeceğine bağlı. Ve bunun için de toprak,
garantiler ve mülkiyet konusunda gerçek durumu izah etmek gerekir. İki taraf “evet”
demeye ancak böyle ikna edilebilir ve referandumdan ancak bu şekilde iki “evet”
çıkarabiliriz. Eğer Kıbrıs Rum siyasal liderliği Kıbrıs Sorununun çözülmesini istediğini
söylerken samimiyse, beşli toplantıyı daha fazla geciktirmemesi gerekir. Türkiye’yi ve
diğer garantörleri masaya getirmeli ve bütün başlıklar üzerinde müzakere
yapılabilmelidir.
SORU: Kıbrıslı Rumların Annan Planından daha azına “evet” demeyeceğini
biliyorsunuzdur.
Kıbrıslı Türklerin akılsız, enayi olduğunu mu zannediyorsunuz? Değiliz. 2004’te
Kıbrıslı Rumlar tatmin olmadı, ama Kıbrıslı Türkler “Evet” dedi, o yüzden planı Kıbrıslı
Rumları tatmin edecek şekilde değiştirelim düşüncesi katiyen kabul edilemez. Neden
mi? Böyle bir şey mümkün değildir de ondan. Dediğiniz gibi, her iki toplumun da ikna
olması lazım. Kıbrıslı Türkler 2004’te kalmayacak, çünkü zaman geçti, hayat devam
ediyor ve Kıbrıs Türk toplumunda hem AB’nin davranışı, hem de elbette ki Kıbrıs
Rum liderliği ve siyasi partilerinin yönlendirilmesiyle şekillenen Kıbrıs Rum
toplumunun “hayır” oyundan ötürü çok büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştır.
Söylediğim gibi, Kıbrıs Türk toplumu AB hakkında hayal kırıklığı içerisindedir, ve
sayın Federika Mongerini’nin “AB en iyi garantidir” demesi Kıbrıslı Türklerin
endişelerini gidermemektedir.
SORU: Neden garantilerde ısrar ediyorsunuz?
Sizce yeterli sebebimiz yok mu? 1963-64 döneminde yeterince acı çekmedik mi?
SORU: Biz 1974’te yeterince, hatta daha fazla acı çekmedik mi?
Uluslararası gelişmeleri takip ederseniz, mesela 1990’da Bosna’da yaşananlara
bakarsanız, yakın geçmişte Filistin’de yaşananlara bakarsanız, belki bizi daha iyi
anlarsınız. Kıbrıs’ın tamamında bir anket yaparsanız, insanlara BM Güvenlik
Konseyi’ne ve BM bünyesindeki diğer bazı güvenlik tedbirlerine itimat edip
etmediklerini sorarsanız, kimsenin bunlara itimadı olmadığını görürsünüz. Çünkü
bunların hiç biri çalışmıyor. Kıbrıslı Türkler, bir kriz durumunda bugün Suriye’de
olduğu gibi ölüme terk edileceğimizi düşünüyorlar. Kıbrıs Türk toplumunun
hassasiyetleri bunlardır. Sn. Anastasiadis Annan Planı’nı desteklemedi mi?
Destekledi. Sn. Akıncı Annan Planı’nı desteklemedi mi? Destekledi. O planda Garanti
Anlaşmasının hükümleri bağlayıcılığını sürdürüyordu, bir mutatis mitandis söz
konusuydu. Bu hükümlerin sürmesi gerekir. Geçmişte iki kesimlilik söz konusu
değildi. Eğer iki kesimlilik koşulları devreye girecekse, Garanti Anlaşmasının mutatis
mitandis olarak işlemesi ve devletin iki kesimli karakterine uygun bir prizmaya
yerleşmesi gerekir.
SORU: Mont Peleran’dan ne bekliyorsunuz?
2011 ve 2012’de BM Genel Sekreterinin BM Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan
raporlarında net olarak görmüştük ki, harita, yer isimleri ve toprak yüzdelikleri
hususlarının müzakerelerin son aşamasına bırakılması üzerinde bir mutabakat vardı.
İki lider bu mutabakata rıza göstermişti. Şu an Sn. Akıncı’nın bize söylediğine göre,
İsviçre’deki görüşme biçimi son aşama formülü değil, sondan bir önceki aşama
formülü olarak tasarlanmıştır. Toprak başlığı garantilerden kopmuş bir uzlaşıya
dayandırılırsa bu Kıbrıs Türk ekonomisine zarar verir. Bugün bile, Kıbrıs Türk
basınında bazı haritalara rastlıyoruz. Kendinizi bu haritalarda verileceği ifade edilen
bölgelerde yaşayan insanların yerine koyun. Çok zor bir durumla karşı karşıyadırlar.
Biz sayın Akıncı’ya Kıbrıs Rum tarafının beşli konferansı kabul edip tarihinin
saptanması koşuluyla harita ve yüzdelik boyutlarıyla toprak müzakeresine
başlamasını önerdik. Aynı anda görüşülmeyecekler. Ancak, İsviçre’de harita ve
yüzdelik boyutlarıyla toprak görüşmesi yapılırken her kes bilecek ki, üç hafta sonra bir
ay sonra garantör güçlerin katılımıyla beşli konferans da yapılacak. Bunu birkaç kez
yineledik ve 3-4 gün önce, Sn. Akıncı’nın sözcüsü pozisyonun bu olduğunu açıkladı.
Halkın Partisi olarak biz, Kıbrıs Türk tarafının bu açıklamaya bağlı kalıp
kalmayacağını takip edeceğiz. Eğer Kıbrıs Rum tarafı beşli konferansın tarihini
saptamayı kabul etmeden harita ve yüzdelik boyutlarıyla toprak görüşmesi yapılması
konusunda ısrar ederse, bence bu süreç çökecektir. Bu nokta son derece önemli ve
hayatidir.
Editör: TE Bilisim