KKTC Cumhurbaşkanlığı’na adaylığını açıklayan Mustafa Akıncı, Politis gazetesinin, siyaset sahnesine geri dönüşü ve Kıbrıs sorunuyla ilgili vizyonu hakkındaki sorularını cevapladı.

Akıncı’nın üç dönem yürüttüğü Lefkoşa Türk Belediyesi Başkanlığı döneminde Master Plan başta olmak üzere icraatlarına geniş yer veren ve Akıncı’nın zamanın Lefkoşa Rum Belediye Başkanı Lellos Dimitriadis’le benzerliğine işaret eden gazete söyleşiyi “Kriz ve Gaz İvme Katabilir... Mustafa Akıncı Siyaset Sahnesine Geri Dönüşüyle İlgili Gevelemeden” başlığıyla okurlarına aktardı.

2009’da siyasetten uzaklaşıp yazmaya karar verdiği, kısa süre önce de 2015’te yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ‘gayrı resmi aday’ olduğunu açıkladığı hatırlatılan Akıncı’ya “ne değişti?” diye soruldu.

Aradaki dönemde Lefkoşa Türk Belediye Başkanlığı deneyimini anlattığı ilk kitabını yazdığını, şimdi de geriye kalan siyasi gidişatı hakkında yazmaya başladığını anlatan Akıncı, yeniden medya önünde görünmeye başlamasının ana sebebinin kitabı olduğunu belirterek özetle şunları ekledi:

“Çoğu insandan, -sadece kendi alanımdan değil- mesajlar almaya başladım. Bu, Mehmet Harmancı’nın seçildiği (Lefkoşa’nın Kıbrıslı Türk Belediye Başkanı seçildi) yerel seçimler de devam etti ve böylece her gün yollara düştüm. Bana, Harmancı’ya inandıklarını ancak benim de 2015’te geri dönmemi istediklerini söylediler. Bu, yalnız Lefkoşa’dan değil her yerden aldığım mesajdı. Kendilerine, mevki talep etmediğimi söyledim. Belediye başkanlığının ötesinde 40 yıl boyunca diğer birçoklarını geçirdiğimi ve beni desteklemek istiyorlarsa bunun, temsil ettiklerimi de destekledikleri anlamına geldiğini söyledim. Bunları (temsil ettiklerini) onca yıl söyledim ama maalesef satın almadılar (güldü).”

“Temsil ettikleri” ifadesiyle ne kastettiği sorulan Akıncı “Çözüm istiyorum. Hepimizin haklarını güvence altına alacak, ulaşılır çözüm. Bunu içermeyecek (hakları güvence altına almayacak) bir çözüm, işlemeyecek. Buna paralel olarak, Türkiye’yle ilişkinin, birinin karar vereceği, ötekinin de uygulayacağı değil, karşılıklı saygıya dayanacağı bir çözüm istiyorum” dedi.

1960 Anayasası’nın Lefkoşa Türk Belediyesi’ni öngörüyor olmasına karşın kendisinin, seçilmiş olmasına karşın tanınmadığını, Lellos Dimitriadis’in ise seçilmemiş, Makarios tarafından atanmış -1986’da seçildiğini vurguladı- olmasına karşın tanındığını belirten Akıncı, Lefkoşa’nın atık probleminin uzlaşma ihtiyacı yaratması nedeniyle bütün bunları bir kenara bırakarak Haspolat Arıtma Tesisi’ni kurduklarını vurguladı.

“ORTAK İHTİYAÇ VE ORTAK BEDEL İVME KATABİLİR”

Gazeteci Akıncı’nın, bugünkü ortak ihtiyacın da krizden kaynaklandığına işaret ederek şunları söylediğini yazdı:

“Siz kriz yalnız sizde var zannediyorsunuz ancak bizde her zaman vardı, gündelik hayatımızdır (güldü). Çözüm için yeni bir ivme yaratabilecek bir durumda yaşıyoruz. Bir yandan kriz, öte yandan doğal gaz yalnız bizim değil, çevre ülkelerin de ortak çıkarlarını yeniden gündeme getirebilir. Ortak çıkarı ileri götürmek için yararlanmamız gerektiğini anlayamazsak kesinlikle Kıbrıs sorununun çözümünü daha da karmaşıklaştıracak. Bunu anlamak için önümüzde 3-5 yılımız var. Aksi halde hiçbir yere gitmeyeceğiz. Sol ve Sağ liderler olarak atıklardan ortak fayda çıkarmayı başarmışsak zannederim bu bir şey söyler.

Yalnız ortak fayda değil, bedel de anahtardır. Bir zamanlar Denktaş beni çağırıp, ‘kanalizasyonu kapatmaya karar verebilir miyiz, kapatabilir miyiz’ diye sordu. Tabii cevap verdim. Kesin olarak sana söyleyemeyeceğim şey, kapattığımızda nereden çıkacağıdır... Senin tuvaletinden, evinden çıkmayacak (güldü). Bir çözümün işlemesi için bir unsura daha ihtiyacı vardır: başarısız olursa, başarısızlığın bedelinin her iki tarafa da olması. Bir tarafın sadece kaçtığı 1963’teki gibi olmamalı. Sorumluluk da yüklemiyorum. Ancak oldu. Biri kaçtı ve ülke ötekinin eline kaldı.”

“BİZ DE 1963’TE CEREYAN EDENLERİN GELECEKTE YENİDEN OLMASINDAN KORKUYORUZ”

Gazetenin, Rum tarafının korktuğunun da, Kıbrıs Türk tarafının çözümü kendi yolunu tutmak, yarı yola gitmeye karar vermek için kullanması olduğunu vurgulaması üzerine Akıncı “Doğru. Ancak bizim korkumuz da 1963’te olanların gelecekte yeniden olmasıdır. Tam da bu noktaya odaklanmamız gerekir. Adil, dengeli, her iki tarafın da ortak fayda ve başarısızlık halinde ortak bedel taşıyacağı bir çözüm” dedi.

“TÜRKLERİN YÜZDE 52’Sİ ERDOĞAN’I SEÇTİYSE BEN KİMİM Kİ BUNU ELEŞTİREYİM”

Gazetenin Türkiye faktörüne işaret ederek Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçimlerin hemen ardından ülkenin mutlak hakimi haline geldiği yorumunu yapması ve bunun, kimin yararına olacağını sormasına karşılık Akıncı “Türkiye başka bir ülke. Yunanistan da öyle. Türklerin yüzde 52’si Erdoğan’ı seçtiyse ben kimim ki bunu eleştireyim?” dedi, özetle şöyle devam etti:

“Beni ilgilendiren, bunun benim ülkemi nasıl etkilediği. Tam da bu nedenle, -Türkiye’nin iç meselesi görüyor ve Türklerin tercihine saygı duyuyorum- Türkiye’nin de bizim tercihlerimize, bizim kararlarımıza saygı duymasını istiyorum. Bu birincisi. İkincisi, Türkiye yalnız Kıbrıslı Türkler açısından değil bütün bölge açısından önemli bir ülkedir. Dolayısıyla, bu rolü (KKTC Cumhurbaşkanlığı) alırsam, Türkiye ile samimi bir işbirliği talep edeceğim. Hedef çatışma değil işbirliği olmalı.”

Akıncı “Türkiye bu dediklerinizi neden yapsın ki?” sorusuna karşılık “Bunca yıldır cereyan edenler, bizim liderlerimiz istediği için cereyan etti. Rauf Denktaş’ın, ‘Türkiye birini istemezse o seçilmez’ dediğini hatırlıyorum. Benim dönemimde bu oluyordu. Ancak hatırlatayım, bugün olgular böyle gitmiyor. Talat, Erdoğan’ın kendisini desteklediğini söyledi ama seçimleri kaybetti. Erdoğan’ın AKP’si başbakanlık için Küçük’ü açıkça destekledi ancak Küçük kaybetmekle kalmadı, milletvekili bile seçilemedi.

Ancak bu Türkiye’nin nüfuzunu ortadan kaldırmaz. Türkiye’nin 40 bin askeri var, buradaki bütün projeleri finanse ediyor, büyük bir nüfuza sahip. Ancak anlamamız gereken şey, Kıbrıs’taki bütün tarafların çıkarına olacak bir çözüm bulmamız gerektiğidir. Bütün unsurların… Başrol oyuncularının yalnız onlar değil Kıbrıslılar olması gerektiğini unutmadan… Ancak onların da önemli bir rolü var. Türkler, Yunanlar ve hatta İngilizler. Bu kesindir.”

“YEDİDALGA VE DİĞER YERLERDE 10 MİLYON METREKÜP SU DENİZE DÖKÜLÜRKEN...”

Akıncı’ya Türkiye’den KKTC’ye su ve elektrik temini projesi hatırlatılarak “bu sizi Türkiye’nin bir ili olmaya daha da yakınlaştırmıyor mu” sorusu yöneltildi. Akıncı, “bir kuraklık durumunda, hayır bu suyu istemiyorum demek kolay değildir” dedi, şunları ekledi:

“Benim itirazım, sizin gibi biz de altyapı kurmadığımız için büyük miktarda suyumuzun denize döküldüğü bir zamanda başka çözümleri yeğlememizdir. Limnidi’de (Yeşilırmak) ve diğer yerlerde on milyon metreküp su denize dökülüyor. Bölge sakinleri inşaat şirketi ile anlaşamadığı için proje bir kenara bırakıldı ve herkes Türkiye’den su bekliyor. Kendi kaynaklarını değerlendirmez ve bir başkasına bağımlı olursan, onun insafına kalırsın. Bu kadar basit...” 
Editör: TE Bilisim