ZOOM DERGİSİ-FERİHA NURLUÖZ YİĞİTTÜRK


Süleyman Ergüçlü…
Bir Kıbrıslı...
Bununla gurur duyan bir Kıbrıslı…
Aslında tüm hayatı boyunca Süleyman Ergüçlü olmayı başaramamış birisi..!…

“Hayatının önemli bir bölümünde Kara Yusuf’un oğlu olarak bilindim, ondan sonra biraz Süleyman Ergüçlü oldum. Şimdide Hazar’ın babası olarak biliniyorum...
Bundan kesinlikle gocunmuyorum, aksine ikisindende büyük gurur duyuyorum” diyor…
Süleyman Ergüçlü böyle birisi…
İyi bir de gazeteci.
Meslek hayatına gazetecilikle başlayıp, zevkle, mutlulukla, keyifle 40 yılını aşmış. Zor olan mesleğini severek yapan bir gazeteci…
Kıbrıs’ın çağdaş tarihinin yaşandığı akışı yaşamış nesilden birisi…


Yaşını Altmış’ın bir az üstü biraz altı diye tanımlıyor...
Kendimden örnekleyeyim, diyor ve devam ediyor;
“4 yaşında İngiliz askerleri, Türk öğrencilere gaz bombası attı ve o gaz bombası bizim evin içine girdi.
4 yaşımda göz yaşartıcı gazla tanıştım. 9 yaşımda babam Kara Yusuf’u kaybettim. 9’unda toplumlar arası çatışmalarla tanıştım.
Hayatım zor devam etti. Babam yok. Rahmetlik anneciğim bize bakmak zorunda…
15 yaşına gelince, lisenin ilk yıllarında ‘öğrenci mücahit’oldum.
Gece karanlıkta yalnız kalmaktan korkuyordum. Düşmandan değil karanlıktan korktum hep.
Yurtdışındaki Yüksek Lisans eğitimimi tamamladıktan sonra, mücahitlik görevimi tamamladım. Sonra 20 yaşında savaştım. Savaşmak zorunda kaldım. Korka korka savaştım….
Hayatım böyle başladı ve meslek hayatıma kadar devam etti. 4 yaşından 20 yaşıma kadar devam eden korkularla dolu mücadelem vardı. Bu benim hayatımda çok önemli ve zor bir dönem…
Hiç bir çocuğun bu tecrübeleri yaşanmasını istemiyorum. Yaşanmaması için elimden geleni yapıyorum…
Ben 4 yaşından 20 yaşına kadar korktum; halen aklımda karanlıktan korkuyordum..

Meslek hayatınız diyorum...

“Meslek hayatım 1974 Kasım’ında, Anamur’daki Kıbrıs’ın Sesi Radyosu’na gönderilmek üzere Bayrak Radyosu’nda memur olarak işe alınmamla başladı.
O zaman Bayraktarlık vardı…
Bayraktarlık tarafından işe alındım. 4 yıl Anamur’da kaldım. 4 yılın sonunda Adaya döndüm. BRTK yasasının geçmesi ile Televizyon Haber âmiri oldum. Bir süre orada görev yaptıktan sonra BRTK’dan ayrıldım ve Kıbrıs Gazetesi’nin kuruluşunu gerçekleştiren ekibin içinde yer aldım. Kısa kısa ayrılmalarım olmasına rağmen uzun zaman Kıbrıs Gazetesi ailesinin bir parçasıydım…”

İlk görev yeriniz BRT, Ogünlerden bu günlere BRTK’yı nasıl değerlendiriyorsunuz?

“BRTK tabiki o günlerden bu günlere çok önemli aşamalar kat etti. Teknik ve içerik olarak önemli noktalara geldi. Fakat herzaman bu gibi devlet yayın kuruluşlarına yönelik eleştiriler olur. Fakat BRTK şu an olması gereken yerdemi, diye sorarsanız cevabım Hayır olurdu…”

Kıbrıs Gazetesi ile devam edelim…

“Kurucu Yazı İşleri Müdürü olarak göreve başladım. O zaman Asil Nâdir Bey bu ülkeye yakışır, örnek alınacak, ideal, çağdaş ve en son teknolojiyi uygulayan bir müessese kurmak istemişti.
Asil bey işe başlarken bizlere güvenmesine rağmen, gidin görün dünyada bu işler nasıl yapılıyormuş’ diyerekfikir sahibi olalım diye bizi yurtdışına gönderdi. Türkiye’ye gittim, matbaa yönünü görmek için Hollanda’ya gittim, ingiltere’ye gittim. Ülkeye ilk portatif baskı makinesini biz getirdik. Halen daha duruyor…
Dolayısıyla Kıbrıs Gazetesi’ne böyle başlamıştım. Kurşun dizgi olayından, bilgisayarda dizgi tasarım olayına geçtik. Bu önemli bir aşamaydı. Kuruculuktan, Genel Yayın Yönetmeliği’ne kadar uzanan bir öyküm var…


Ergüçlü“meslek hayatımda örnek aldığım, idolüm Mehmet Ali Akpınar’dır” deyince
‘Hangi yönlerini örnek alırsınız’ diye soruyoruz…
“En önemlisi bağımsız olabilmesi… Bağımsızlık gazetecilikte çok önemlidir, diye ekliyor…
‘Siz böyle olduğunuza inanıyormusunuz?’,diyorum… Kesin bir dille “evet, kesinlikle’ şeklinde yanıtlıyor ve ekliyor; “öyle olmadığımı olamayacağımı hissettiğim andada her neredeysem bulunduğum yerden ayrılırım. Daha öncede yaptım bunu, oldu.”

Kıbrıs Gazetesinden ayrılma sebebiniz, bağımsız gazetecilik yapamadığınızdan dolayı mı?
“Son ayrılma nedenim sağlıktı… Onunla ilgili değildi.”

Eski ve Yeni gazeteciler, şimdiki basının durumu?
“Genelde beni tatmin eder durumda değil… Siyasi partilerin çıkardığı gazetelere saygı duyuyorum. Onlar açıkça siyasi yayınorganı olduğunu kabul diyorlar. Gazetelerin teknoloji açısından biraz daha gelişmesi gerekiyor. Medyayı genel olarak etkileyen elektronik medya, cebimize kadar giren medya basını büyük oranda etkiliyor.
Bütün dünyada olduğu gibi bizim ülkemizdede nasibini alıyor…”

Yeni nesil gazetecileri nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Esas mesleği başka olan kişiler örneğin eczacı ama herhangi bir gazetede ayda bir köşe yazısı yazsa bile kendisini gazeteci diye tanıtıp kartvizit bastırabiliyor… O boyuta geldik. ‘o derece böyle gazetecilere’ güler geçerim…
Bir arkadaşıma espri olsun diye üzerinde müzisyen, hemşire, doktor, gazeteci , yazar diye kartvizit yaptım. O kadar basit artık.
Bu gibi durumlar, özgüven eksikliği durumlarında ortaya çıkar...”

Süleyman Ergüçlü hepimizin sosyal medyadan takip edebileceği, sürekli eziyet çeken bir abimiz aslında... Biraz da bu yönlerinizden bahsedelim…

“İlk eziyetim (selfie) İstanbul’ da Ortaköy Boğaz’da elimde buz gibi bir bira içerken resim çektim. Facebook’da yayınladım. ‘Aman Allah’ım bu eziyet çekilir mi diye yayınladım’.Çünkü herkes gibi ‘keyif aldım, çok güzel falan’ demek istemedim.
Hayatı çok fazla ciddiye almamak lazım, işimizi ciddiye alıyoruz bu zaten bizi bayağı yıpratıyor…
Ben böyle yaşamayı tercih ediyorum…
Çok zor geçen çocukluk-gençlik yıllarımdan sonra böyle yaşamayı doğru buluyorum.

Hazar’ın babası olmayı eksileri ve artıları ile değerlendirecek olursanız?

“Hazar’ın sanata yöneldiğini fark edince kandırmaya, başka yöne çekmeyi denedim ama olmadı. İyiki olmamış şu anda alanında çok başarılı. Onunla gurur duyuyorum.
2 tane de oğlum var. Hiç biri baba mesleğini seçmedi.
Büyük oğlum İletişim okudu. İletişim’e kaydını yaptırdığı zaman çok duygulandım. Hemen çağırdım ‘babacığım çok duygulandım, baba mesleğini seçmişsin’ dediğim zaman, yok öyle değil, en kolay bölüm o olduğu için seçtim dedi…

Tavsiyeleriniz..?..

“Belli noktalara insan yaşı biraz ilerleyince varır. Benim vardığım noktayı anlatacak olursak ‘Ben son yıllarda çok bencil oldum’.
‘Ne demek ve nasıl?’ diye sorarsanız, çocuklarıma hediye vermeyi sevmeye başladım.
Evet, bencilliğimden yapıyorum. Küçük hediyeyi verirken o mutluluğu görüp mutlu oluyorum. Kendi mutluluğum için mutlu oluyorum. Ben herkesi seviyorum. İçimde sadece sevgi taşıyorum. Sevgi taşımak pozitifliktir, insanı zenginleştirir. Ben herkesi seviyorum. Dolayısıyla insan sevgisi dolu, güçlü ve zenginim.
Beni sevmeyenler bunun altında ezilsin. Benim içim herzaman sevgi dolu. Herkese en az benim kadar bencil olmasını tavsiye ederim.

Sohbetimiz bitiyor…‘başka söylemek istediğiniz birşey var mı?’ diye soruyorum…
Ferihacığım istersen birde şarkı şöyleyim’ diyor ve gülüyoruz…


 
Editör: TE Bilisim