"Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Sayın Kemal Dürüst’ün son günlerde bilişim teknolojileri ve iletişim alanında dikkat çekici bazı açıklamaları olmuştur.

Sayın Bakan 4.5 G’ye geçiş için tüm çalışmaların tamamlandığından, en kısa sürede ihale sürecinin başlatılacağından, 3’üncü bir GSM şirketi için düğmeye basıldığından ve Telekomünikasyon Dairesi’nin yeniden yapılandırılacağından söz etmektedir.

Kuşkusuz tüm bu atılımlar acildir ve halkımızın dünyadaki teknolojik gelişmelerden eş zamanlı olarak yararlanabilmesi bakımından da çok büyük önem arz etmektedir. Ancak Sayın Dürüst’ün açıklamalarını müteakip konu uzmanlarının kamu menfaati için tüm bu yapılacak işlerin detaylarının çok iyi çalışılması gerektiği hususundaki uyarıları da bir o kadar daha dikkat çekicidir. Bu uyarıların odağında bütünlüklü bir yol haritası izlenmemesi halinde hizmetlerin ucuzlatılamayabileceği başta olmak üzere Telekomünikasyon Dairesi’nin karşı karşıya kalacağı sıkıntılar gibi önemli noktalar vardır.

İlgili alanda şüphe ve güvensizliğin başat rol oynayacağı sancılı bir toplumsal süreç yaşanacağını ve bundan ötürü söz konusu hizmetlerin halkımıza ulaştırılmasında gecikmelere sebebiyet verileceğini tahmin etmek için âlim olmaya gerek yoktur.

Bu alandaki her atılım mali yönler de içermektedir ve ülkemizde siyasetçilerle özel sektör temsilcileri arasındaki ilişkilere dair toplumumuzun güven duyacağı bir yapı henüz oluşturulabilmiş değildir.

Bunun için hükümetin çok dikkatli bir süreç yönetimine gereksinim duyulduğunun ayırtında olması beklenmektedir. Bu kapsamda ilk atılması gereken adım ise Sözleşme Yönetimi Birimi’nin oluşturulmasıdır. Türkiye ile imzalanan ve 2018-2020 dönemini kapsayan Yapısal Dönüşüm Programı’nda Sözleşme Yönetimi Birimi’ne ihtiyaç tanımlanırken şu ifadelere yer verilmiştir: “Devletin, özel sektör ile yapılacak sözleşmelerde kamu çıkarının korunması, devletin zarara uğratılmaması, kamusal faydanın sağlanması, risklerin tespit edilmesi ve sözleşmelerin yönetilmesi için yatırım planlaması ve ticaret hukuku konusunda teknik kapasiteye sahip olması gerekmektedir”. Bu birimin oluşturulmadığı koşullarda özel sektörle yapılacak sözleşmelerde kamu menfaatinin ikinci planda kalması ihtimalinin bir hayli yüksek olacağı göz ardı edilmemelidir.

Bilişim Teknolojileri ve İletişim alanı özelinde ise Hükümet daha birkaç ay önce 17 Ekim 2016 tarihinde Elektronik Haberleşme Yasası’nın 14. maddesinde değişikliğe gitmiş ve Bakanlar Kurulunun elektronik haberleşme sektörüne ilişkin görev ve yetkilerini yeniden düzenleyerek şöyle bir ekleme yapmıştı:

“Bakanlık eliyle Kurum (BTHK) ile istişare ederek ve yazılı görüşünü aldıktan sonra, numaralandırma, internet alan adları, uydu pozisyonu, frekans tahsisi gibi kıt kaynaklara dayalı elektronik haberleşme hizmetleri ile yerel ağın (fiber optik dahil)  oluşturulmasına ve işletilmesine ilişkin ulusal politikayı belirlemek;”

Bu yeni düzenlemeye göre Sayın Dürüst’ün müjde gibi kamuoyuyla paylaştığı tüm hususlarda öncelikli olarak vizyon ve stratejileri somutlaştıracak bir ulusal politika belirlenmesi gerekmektedir. Yasa bu hususta Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı’nı yetkilendirmektedir.

Söz konusu ulusal politikanın tüm siyasi görüşlerin, sosyal paydaşların ve sektör temsilcilerinin de katılımı ile yürütülecek çalışmalar sonucunda oluşturulması ise kritik öneme haizdir. Ancak bu sayede bahsi geçen atılımların şeffaf, denetlenebilir ve sürprizlere açık olmayacak biçimde, belirgin bir yol haritası takip edilerek gerçekleştirilmesi mümkün olabilecektir.

Hükümet ulusal politika oluşturulmadan bu atılımları gerçekleştireceğine dair detaylı açıklamalar yapmaya başlamıştır. O halde şu soru akla gelmektedir: Muhalefetin tüm uyarılarına rağmen 17 Ekim 2016 tarihinde niye böylesi bir yasa değişikliğine ihtiyaç duyulmuştu?

Sayın Dürüst’ün ulusal politika oluşturmadan yaptığı açıklamalar, yasal düzenlemenin, AB normları ışığında hazırlanmış olan Elektronik Haberleşme Yasası’nın yatırımcılara tanıdığı yatırım özgürlüğünü kısıtlamaya dönük olduğu ve yatırımlara ilişkin siyasetçilerin son sözü söyleyeceği bir zemin yaratmak maksadını taşıdığı sonucunu ortaya çıkarmaktadır.

Mevcut yasal zeminde henüz ulusal politikanın oluşturulmadığı veya demokratik teamüllere ters biçimde kapalı kapılar ardında oluşturulmuşsa dahi toplumla bunun henüz somut bir belge şeklinde paylaşılmadığı koşullarda Sayın Dürüst’ün açıklamalarının şüphe ve güvensizliğe sebebiyet vermesi son derece doğaldır. Daha birkaç ay önce yasanın değiştirildiği dikkate alındığında ise bu siyasi tutumun devlet ciddiyeti ile bağdaşmadığı aşikârdır.

Hükümet ya kendi eliyle yarattığı erken seçim atmosferini dağıtmak için iş yapar gibi görünmek ama aslında hiçbir icraatta bulunmamak gibi bir strateji gütmektedir ya da ulusal politika oluşturulmaksızın kamu menfaatini riske sokmak pahasına el yordamıyla birtakım işler yapmak niyetindedir.

Hükümet açısından bu olumsuz siyasi algıyı değiştirebilecek yegâne öncelikli adım, tüm paydaşların katılımıyla ve en hızlı biçimde bilişim teknolojileri ve iletişim alanına ilişkin ulusal politikanın oluşturulmasıdır. Ancak bu sayede bilgi toplumuna ulaşmak için telekomünikasyon hizmetlerinin kesintisiz, sürdürülebilir ve daha kaliteli olarak sunulması mümkün olabilecektir..."

Editör: TE Bilisim