HK Ajans

Karpaz bölgesi Kıbrıs’ın önemli coğrafi bölgelerinden. Altınkum sahili ile de dünyada ün yapmış bir bölge. Son dönemlerde özellikle altınkum bölgesinde yapılan tahta evler ciddi tartışmalar yarattı. Kaçaktır-değildir, yıkılacakyıkılmayacak derken, bugünlerde artık bölgede herhangi bir yapı kalmış durumda değil. Altınkumdaki tüm evler yıkıldı. Burunda olanlar da mühürlenmiş ve yavaş yavaş yıkılmaya başlıyor. Tabii ki tüm bunlar ülke turizmi açısından ciddi anlamda endişe yaratmaya başladı. “Bölgede neler oluyor”, siyaset neden bu yıkım için bunca yıl bekledi, bundan sonra bölgede neler olacak, neler olmalı? İşte tüm bu soruları ve tabii ki bölgedeki bir tartışma konusu olan Dipkarpaz Köyü içerisinde bulunan devlete ait Arch House pansiyonu ile ilgili ihale sürecini, uzun yıllar turizm müsteşarlığı yapmış Şahap Aşıkoğlu ile konuştuk. İşte detaylar...

SORU: Son dönemlerde Karpaz bölgesinde sahildeki tahta evlerin yıkılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

AŞIKOĞLU: Son söyleyeceğimi ilk söyleyim. Önce sorumlulardan başlamak gerek. Karpaz bölgesinde yaşananların sorumlularını arayacaksak, bütün topluma bakmak gerekir. İlk sırada tabii ki siyaset var. Kendi yazdıkları yasalar ve tüzüklere rağmen brokrasi eli ile oralarda yasa dışı yapılaşmanın önünü açan siyaset sistemi, kendini artık sorgulamalıdır. Bu olaydaki en büyük sorumluluk ve suç onlarındır. Karpazlılar, yapıların yasa dışı olduklarını bile bile büyüme sürecini devam ettirmişler ve orada olan yapıların yaşamlarını siyasetin gölgesinde devam ettirmeyi bugüne kadar başarmışlardır. Bütün KKTC vatandaşları yani herkesin de bugüne gelinmesinde payı vardır. Oranın yasa dışı olduğunu bile bile gidip kalanlar veya Karpaz halkı içinde Lefkoşa’daki ekonomik olanakları yaratmak için çaba sarfetmeyen kamuoyu baskısı üretmeyenler de bu konuda sorumludurlar. 20 yılda karar verilebildi Teknik olarak devam edeceksem sit alanında kaçak yapılara yapılan müdahale son günlerde olmadı. 2000’li yıllardan gelen bir süreç bu. Defalarca mühürlemeler yapılmıştır. Defalarca polis karakollarında dosyalar tutulmuş, mahkemelere gidilmiş ve 20 yılın sonunda bu noktaya gelinmiştir. Aslında olayın cevabı burada saklı. Devletin ve siyaset sisteminin böyle bir davada 20 yıl sonunda karar verebilmesi, ne kadar verimsiz bir sistem içersinde yaşadığımızı gösteriyor. Tarihi süreç içerisinde bu konu defalarca çözüm noktasına gelmiş fakat, yine son karar aşamasında popülist yaklaşımlar galip gelmiş ve bu konu bugüne kadar taşınmıştır. Bugün bile süreç tamamlanamamış ve mahkeme emri yerine getirilememiştir. Bence bu konuda en önemli nokta, “geçiken adalet adalet değildir” ilkesidir. 20 senenin sonunda karar doğrudur ama, kamu vicdanı rahat değildir. Neden değildir? Çünkü Karpaz’da olması gereken olurken, mahkeme kararı uygulanırken, Girne’de veya Mağusa Boğazı’nda yapılan kaçak yapılar yine siyasetin gölgesinde hayatlarına devam ediyor. İşte bu noktada kamu vicdanı rahat değildir. Bu olayda bütün kaçak yapılara karşı bir mücadele içinde olmamız gerekir. Devletin kanunlarına, yasalarına uygun olmayan herşeyin anında çözülmesi ve gereğinin yapılması gerekir. Aksi halde “hukuk devletiyiz” deme şansımız olmaz. En çok görev suistimali kaymakamların

SORU: Bu evlerin bölgeye izinsiz yapılması ve bu kadar yıl buna göz yumulup da bu kadar büyümelerine izin veren siyasi otorite ceza almayacak mı?

AŞIKOĞLU: Bu konuda zaten kuşku ve tartışma olmaması gerekir. İlk oraya verilen restorant izinleri, zaman içerisinde iki katlı bangalowlara, yapılara dönüşmüştür. Her izin alana restoran ve bangalow yapmasına müsade edilmiştir. Özellikle bölge kaymakamları bu konuda en çok görev suistimalini yapanlardır. Belediye başkanları, orman dairesi müdürleri, çevre dairesi müdürleri, eski eserler dairsi müdürleri, bu dairlerin müsteşarları ve bakanları bu konuda direk sorumluluk taşıyan İTA amirleridir. Bu bölgede ne yapıldıysa bu kamu görevlilerinin bilgisinde ve gözetiminde yapıldı. Bununla da bitmiyor. Devlet bu yapılara hizmet götürdü ve hepsinden olmasada bazılarından vergiler de alındı. Yukarıda söylediklerim hepsi suçtur. Bütün bu kararları alan, uygulayan, yazılı olmayan emirleri uygulayan her bürokrat, suçludur ve mahkeme nezlinde hesap vermelidir. Bakan ve bürokratlar işgalci leyhine ifade verdi Bu konuda iki örnek vermek isterim; 2013-14 sezonunda yapılan mühürleme olayında Turizm Bakanlığı’nın mühürlerini zamanın orman bakanının emri ile zamanın kaymakamı ve orman dairesi müdürleri tarafından kırılmış ve o günlerde projesi ve parası hazır olan ve bu konuyu da kökten çözebilecek olan projeyi geçersiz kılmıştır. Düşünün, devletin mührünü yine devletin bürokratları kırıyor ve sonuç; o konunun bugünlere taşınması oluyor. Daha çok maddi ve manevi zarar oluyor yıllar içerisinde. Bununla da bitmiyor olay. O bakan ve bürokratlar mahkeme salonlarında devletin yasalarını ve tüzüklerini bildikleri halde, işgalciler lehinde ifade veriyorlar ve bu konuda hakimin söyledikleri bir anektot olarak anlatılır. İkinci örnek de, yine 2013-14 yıllarında mühürleme olaylarına memur olarak katılan ve çok iyi bir çevreci olarak bilinen memurun 1-2 sene sonra çevre dairesi müdürü olduğunda ayni izinleri vermeye başlamasıdır. Bu iki örnekte de görüleceği gibi siyaset sistemi o kadar dejenere olmuştur ki Devlet , ki bizim geleceğimizin garantisidir, kişisel çıkarlar uğruna bir hiç edilmektedir. Bu anlayış karpaz bölgesini bugünlere getirmiştir. Bu davranışlar kesinlikle cezanadırılmalıdır. Karpaz’da Alaçatı modeli olmalı

SORU: Sizin müsteşar olduğunuz dönemde de buralarda mühürleme olayları olmuştur. Sonradan neden geri adım atıldı?

AŞIKOĞLU: Yukarıda da kısaca değindiğim gibi ordaki çarpık ve yasal olmayan yapılaşmanın önüne geçilmesi gerekiyordu. Nedeni çok önemli, önce onu izah etmeye çalışayım. Karpaz bütün KKTC için çok önemlidir. Çok kısaca söylemek gerekirse, biz Karpaz’da Alaçatı gibi bir destinasyon yaratmazsak, ne Karpazlıların, ne de KKTC turizminin bir şansı kalır. Bu anlamda Karpaz’da küçük işletmelere dayalı “PLANLANMIŞ BİR TURİZM MODELİNE” ihtiyaç var. Bu modelden gelecek gelirin de ilk faydacılarının mutlaka KARPAZLILAR olması gerek. Böyle bir model kurmak için Karpaz’ın altyapısının kurulması ve bütün girişimcilerin hem birbirleri ile, hem de başka destinasyonlar ile rekabet edebilmeleri gerekirdi. Bu noktadan çıkışla üçüncü denememde ordaki bütün kaçak yapıları mühürleyebildik. Ardından da bir proje ortaya koyduk. Bu projenin hem bütcesi hazırdı, hem de teknik altyapısı . Ordaki kaçak yapıları altyapısı hazır başka bir yere taşıyıp, köydeki turizm altyapısını geliştirmek ve 5 yıl içerisinde bütün Dipkarpaz halkının turizmden para kazanabileceği bir mekanizmayı hayata geçirmekti arzumuz. Hazırlıkarın tamamlandığı bir durumda yine popülizim devreye girdi ve mühürler yine devlet bürokratları tarafından kırılarak hiçbir şey olmamış gibi devam edildi. O dönem, biz de yapabileceğimiz tek şeyi yaptık ve mahkeme sürecinde sonuna kadar gidilmesini sağladık . Gelinen nokta aslında bir beceriksizlik ve öngörüsüzlük örneğidir. Kolayca herkesin kazanacağı bir projeyi desteklemek yerine, herkesin kaybedeceği bir proje desteklenip, halk ve ordaki girişimciler bu noktaya getirildi. Karpaz’daki durum sürdürülebilir değildi

SORU: Bölgede meydana gelen bu yıkımlar bölgeyi çok ıssızlaştırdı. Oraya giden vatandaşlar ve turistler büyük bir hayal kırıklığı yaşıyor? Bu durum bölgeye ne kadar zarar verir?

AŞIKOĞLU:Öncelikle belirtemleliyim ki, yapılan çarpık yapılaşma ve o işletmeler sürdürülebilir değildi. Hem hizmet kalitesi olarak, hem de altyapı olarak, gittikce kötüleşen bir durum vardı. Bu durum Karpaz turizmi açısından da da sürdürülebilir değildi. Çünkü, altın sahildeki işletmeler, köy içindeki işletmelerin hayatlarını sürdürmelerine engel oluyordu. Bir tarafta resmen denetlenen belli kriterlerde turizm yapmaya çalışan işletmeler, diğer tarafta hiçbir yasal sorumluluğu olmayan işletmeler. Bu da adil değildi. Bir daha altını çizeyim. hem Karpaz’ın hem de KKTC’nin kurtuluşu, Karpaz’ı Alaçatı gibi bir destinasyon yapmak. Bunun yolu da, turistik ürünü veya otel odalarını pahalıya satabilecek bir alt yapı kurmaktır .Şimdiki gibi bir hizmet kalitesi ve bir altyapı ile Karpaz’dan bir Alaçatı olmaz. Dolayısı ile, herkes üstüne düşeni yapacak. Devlet, Karpazlılar ve halk. Ancak Karpaz böyle gerçekten kurtulur. Karpaz’da büyük otel, tam bir çılgınlık olur

SORU:Karpaz bölgesine ilerki dönemlerde dev yatırımlar olur mu? Halk arasında ciddi bir endişe var bu konuda?

AŞIKOĞLU: Karpaz’da Alaçatı dışında bir farklı model, üstelik büyük otellerler, tam bir çılgınlık olur. Üstelik böyle bir modelde Karpaz’dan çıkan ekonomik fayda, Karpazlılara kalmaz. Karpaz’ın büyük işletmelere açılması yani, Bafra modeli bir yapıya gidilmesi, hem Karapzlıya, hem KKTC halkına tam bir ihanet olur. Böyle bir durumda her birey, bunun olmaması için elinden geleni yapması gerekir. Açıkcası böyle birşeyin yapılabilecek olmasına ben ihtimal vermem. Duyumlardan gidecek olursak, orada bir imar planının Dipkarpaz Belediyesi tarafından istenmesi ve şehirciliğin bu konuda çalışma yapacak olması ve son dönemlerde Karpaz bölgesinde arazileri olanların inşaat şirketleri ile pazarlıklara başlaması, hatta ve hatta Karpaz köylülerinin de bu pazarlıkların içerisinde olması uykularımızı kaçırmıyor değil. Ama yine de ben böyle bir ihtimali düşünmek istemiyorum. Çok büyük bir acemilik ve ihanet olur tüm KKTC halkına. Karpazın planlanmadan imara açılması tam bir yıkım olur. 10 yılda bölge kalkınır

SORU:Bölgenin doğal yapısı ile ciddi anlamda turist çekmesi için sizce neler yapılmalıdır?

AŞIKOĞLU: Karpaz bölgesi şu anda Doğu Akdeniz çanağında, bozulmamış, el değmemiş birkaç yerden biridir. Dolayısıyla, doğru planlamalar yapılarak, doğru yapılanmalar ile 10 sene içerisinde istenen noktaya gelebilir. Yukarıda da dediğim gibi temel amaç, otel odalarını en az 150 eurodan satan, zeytin yağının şişesini şu anda sattığının beş katına satabilen bir destinasyon yaratmak olmalı. Bütün Karpazlıların, bütün halkın ve bürokrasinin amacı bu olmalı. Girne’de bir Karmi varken ve o Karmiyi de yine Kıbrıslılar yapabilmişken, neden biz de Karpaz’da bir Alaçatı yaratamaylım. Hedef, böyle “net” olursa, bölge halkı da siyasetin ve popülizmin değil, böyle bir hedefin peşinden giderse, işte Karpaz gerçekten halkın kazandığı bir yer olur. Özetle, önce planlama, sonra bütçe ve proje uygulamaları. 2 ile 10 sene içerisinde sonuçlar görülür ve herkesin kazanacağı bir model ortaya çıkar . Arch House ihalesi tam bir fiyasko

SORU: Arch House ihalesinde gelinen aşamayı nasıl yorumlamalı?

AŞIKOĞLU: Bu konu bakanlık adına tam bir komediye dönüşmüştür. Arch House’da ihaleye çıkılmış ve ihale dosyaları yatırımcılara ücret karşılığında verilmeye başlanmıştır. Bu arada, Dipkarpaz Belediyesi mühürlü ve kilitli olan otele girmiş, tamirler yapmış, temizlikler yapıp misafir kabul etmeye başlamıştır. Özetle, devletin malı olan bir kuruma el koymuştur. 19 Temmuz’da teknik gezi için otele giden bakanlık yetkilileri ve yatırımcılar otele girememiştir. Cuma günü bakanlık yatırımcıları arayıp ihalenin iptal olduğunu bildirmiştir. Şimdi, bu olaya neresinden bakarsanız bakın, tam bir fiyaskodur. En başlarda söylediğim gibi aslında sorun, devletin yasalarını, tüzüklerini uygulamaktan aciz bürokrasidir. Siyaset maşası ile “herşey mübah” bir durum yaratılmıştır. Bundan önce siyasetin Karpaz’ı hangi noktalara getirdiği belli ama, Arch House olayında da siyaset, bürokrasi maşası ile devleti ayaklar altına alıyor.

Editör: TE Bilisim