KONUK YAZAR/ÖZER KANLI

 1996 yılında Brüksel’de Avrupa Birliği’nin düzenlediği bir yazılı ve görsel
medya haberciliği programına katılmış dönüşümde izlenimlerimi ve orada
yaptığım söyleşileri CTP­DP hükümeti tarafından dışlandığım için BRT’de
değil, KIBRIS gazetesinde yayınlamak durumunda kalmıştım. 5 gün süren o yazı dizisinin sonunda bizim meşhur çocuk şarkımızdan
esinlenerek “Henüz gitmesek de görmesek de o köy bizim
köyümüzdür” demiştim. Yazıda özetle vurgulamaya çalıştığım ise, Kıbrıs Türkü’nün hakkıyla, hukukuyla Türkiye’nin de tam üye olacağı bir Avrupa Birliği’nde yerini
alabileceği, esasen Kıbrıs Türkü’nün de Anadolu’daki kardeşlerimizin de yüz
yıllardır yüzünü Batı’ya dönmüş olduğu idi. O günden bu yana derenin altından çok sular aktı. Avrupa Birliği, İngilizler’in kurguladığına inandığım bir oyunla, öyle yaptı, böyle yaptı, şunu ayarladı, bunu ayarladı, Güney Kıbrıs’ı Avrupa Birliği’ne tam
üye yaptı ve Türkiye ile gümrük birliğine giderken Kuzey Kıbrıs’ı müktesebatın
askıda olduğu AB toprağı bir yer haline getirdi. Bana göre, isteselerdi olayı yapılması gereken şekilde çözüme bağlarlar, Kıbrıs
konusunun çözümü ile birlikte tüm adayı AB tam üyesi yaparlardı. Olayın farklı gelişmesi ne Kurucu Cumhurbaşkanımız
rahmetlik Denktaş Bey’in uzlaşmazlığına ne de diğer KKTC yetkililerin çözüm
isteksizliğine, AB’ye önem vermemelerine bağlanamaz. Asıl sebep adanın bütünüyle AB’ye teslim edilmek istenmesidir. Böylesi bir durum, ne ABD ne İngiltere ne de Rusya’nın işine gelmiyordu. Sanırım bugün de gelmez ve o yüzdendir ki Kıbrıs konusu hâlâ çözülemiyor, Rum hâlâ doğru yola getirilemiyor. ***
Neyse gelelim konu başlığımıza: Büyük Britanya AB’den çıkarken biz AB’ye
mi giriyoruz?
Sayın Akıncı’nın iddialı açıklamalarına bakılacak olursa, 2016 yılı sonuna kadar
çözüm tamam gibi görünüyor…
Ortada bazı pürüzler var, ama bunlar da aşılamayacak gibi değildir. Peki, bunlara inanalım mı?
Bana göre, Sayın Akıncı çok aşırı bir iyimserlik içindedir. Ortada henüz çözülmeyen çok ciddi sorunlar vardır…
Rum tarafının masaya mülkiyet, yönetim, varılacak antlaşmanın AB’nin birincil
hukuku olması, garantiler, güvenlik, toprak konularında ortaya koyduğu
görüşlerle bizimkilerin arasında dağlar kadar fark var. Eğer, Sayın Akıncı bu yaşamsal konularda ciddi tavizler vermeyecekse, Rumların vermeye ve bir antlaşma yapmaya kesinlikle niyetleri yoktur. Bizi Kıbrıs Cumhuriyeti’ne siyasi eşit ortak yapmak, Türkiye’nin kendilerinin
başına bela olduğunu düşündükleri garantörlüğünü tescil etmek, bir miktarını
dahi olsa 1974 öncesinde kendilerine ait mülkleri Kıbrıs Türkü’ne bırakmak asla
istemiyorlar. Konjonktürü bekleyip Kıbrıs’ı 1974 öncesine götürebilecekleri inançlarını hâlâ
koruyorlar. Bekledikleri konjonktür ise, Türkiye’nin dağılması, Kıbrıs’ı gerek Kıbrıs Türkü
ile arasının açılması gerekse yaşayacağı iç sıkıntılar dolayısı ile terk etmek
zorunda kalacağı bir durumdur. Hayal görüyorlar, ama maalesef onlara bu hayalleri gördüren iç ve dış etkenler
söz konudur. ***
Peki, ama Rumların uzlaşmazlığı, hayalleri ve AB’deki gelişmeler birlikte
düşünüldüğü zaman Kıbrıs Türkü ne yapmalıdır?
Yapılması gereken birinci şey kendi evimizi düzeltmek, ikincisi ile Anavatan
Türkiye ile samimi, gerçekçi bir diyalogla karşılıklı olarak yapılmakta olan
hatalara son vermektir.
Türkiye, “kör göze parmak” sokarcasına Kıbrıs Türkü’ne kendi kafasındakileri
dayatma hevesinden vazgeçmeli, Kıbrıs Türk siyasileri de doğru dürüst projeler
yapmalı, hırsızlıktan, rüşvetten, kötü yönetim anlayışından uzak bir tutumla, Türkiye’nin buraya güçlü bir şekilde elini atmasını, yüksek kalkınma hızına
erişmemiz için üzerine düşenleri yapmasını sağlamalıdır. Üçüncü olarak ise, Rum­Yunan ikilisi ile Avrupa Birliği’ne Kıbrıs’ta ivedi
olarak bir uzlaşma istediğimizi bunun 2016 yılı sonuna kadar bir uzlaşma arayışı
olduğunu, aksi takdirde bizim de halkımızın görüşlerini almak ve tutum
saptamak üzere 2017 yılı başında referanduma gideceğimizi bildirmeliyiz. Ne yani, herkesin referanduma gitme ve kendi yolunu çizme hakkı vardır da
Kıbrıs Türkü’nün yok mu?
Bal gibi vardır. Peki, ama biz bu hakkımızı sadece Rumlar’la birleşme kararı almak için mi
kullanabiliriz. Hayır…
Böyle bir saçmalık olamaz. Kıbrıs Türkü 1983 yılı Kasım ayında kendi kaderini tayin hakkını kullanarak
bağımsız devletini ilan etti ve yaptığı referandumla devletinin anayasasını
onayladı. Bu referandumda federal bir çözüm için kapıyı açık bıraktığından, amacının bu
olduğunu tüm dünyaya ilan ettiğinden, BM Güvenlik Konseyi aleyhimize bir
karar aldığından dolayı tanınma olayını ileri götüremedik. Ama bu hep böyle gitmeyebilir. Bana göre gitmemelidir de…
Eğer Rum anlaşmaya yanaşmıyor, 2016 yılı sonuna kadar da Sayın Akıncı’nın
tüm çabalarına ve iyi niyetine rağmen bir anlaşma olamıyorsa, pek âlâ Kıbrıs
Türk halkı referandum yaparak dünyaya tanınma istediğini duyurabilir. Sanırım bu görüşe Sayın Akıncı da çok uzak değildir. 1998 yılında kurulan UBP­TKP koalisyon hükümetinde Başbakan Yardımcılığı
üstlenen SayınAkıncı eğer anlaşma olmuyorsa, KKTC’nin tanınmasının
gündeme gelmesi gerektiğinin hükümet programına yazılmasına olumlu katkı
sağlamıştı. Bugün niye aynı çizgide olmasın. Üstelik, Rumların akıl almaz saçmalıkları, uluslararası konjonktür, AB’de
yaşanan gelişmeler, bizi o noktaya doğru da itmektedir.
Editör: TE Bilisim