Cumhurbaşkanı Akıncı, Meclis’te temsil edilen siyasi partileri bilgilendirmesinin ardından basına yaptığı açıklamada, “Halkımız yetki verdiği Cumhurbaşkanı’na kulak vermelidir, çünkü Cumhurbaşkanı kendisine gerçeklerin dışında hiçbir şey söylememiştir, bundan sonra da söyleyecek değildir. Bugüne kadar gerçek ne ise onu paylaştım, gerçekleri paylaşmaya da devam edeceğim” diye konuştu.

Hükümetin söylemlerine bakınca sanki bir ‘hayır’ kampanyasının şimdiden alt yapısının oluşturulmaya çalışıldığını üzüntü ile gördüğünü ifade eden Akıncı, “Henüz halkımıza ‘evet’ yönünde tavsiyede bulunacağım bir belge ortada yoktur. Daha bunu oluşturmanın çabası içerisindeyim” dedi.

“BİR HAFTA İÇİNDE İKİNCİ KEZ…”

Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, Cumhurbaşkanı Akıncı, “Bugün bir hafta içinde ikinci kez Meclis Platformunu yani Meclis’te bulunan siyasi partileri bir araya getirdik. Yakın gelecekte muhtemelen Meclis’in dışında olan partilerle de bir araya geleceğiz, onları da bilgilendireceğiz, süreç önemli bir aşamaya doğru geliyor. 14 Eylül’e kadar önümüzde kalan 5 toplantıyı tamamladıktan sonra muhtemelen New York’ta süreç bir şekilde devam edecek. Hedef, tabii New York’ta BM Genel Sekreteri ile yapacağımız 3’lü görüşmeden sonra, süreci 5’liye taşıyabilmek ve güvenlik garantiler meselelerinin de orada çözümlenmesini sağlayarak artık süreci referanduma doğru götürebilmek” diyerek, bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin önümüzdeki süreçte ortaya çıkacak olan gelişmelere bağlı olduğunu söyledi.

“BİR HUSUSUN HEP ALTINI ÇİZİYORUM”

Son dönemde bir hususun sürekli altını çizdiğine dikkat çeken Akıncı, “eğer gerçekçi ve makul bir çerçevede kalırsa Rum talepleri, o takdirde, biz zaten öyle davrandığımıza inanıyoruz, dolayısıyla makul ölçüler içerisinde artık parametreleri yıllardan beri belli olan iki kesimli, iki toplumlu federal yapıyı kurma noktasına gelebiliriz” dedi.

“BU DÖNEMDE ISRARLA VE İNATLA GÜNDEMDE TUTULUYOR”

Akıncı sözlerini şöyle sürdürdü:
“Bu süreç tabii ki böyle devam ederken, arzumuz tüm kesimlerle ve en başta Meclis’te bulunan siyasi partilerle, hükümetle, ana muhalefetle, onun ötesinde sivil toplumla, medyayla, halkımızla çok sağlıklı bir diyalog içerisinde olmamız gerekir. Ancak ne yazık ki hükümetle olan ilişkilerde bu arzu ettiğimiz sağlıklı diyaloğun bir şekilde gerçekleşemediğini üzüntü ile müşahede ediyorum. Bu kadar yıldır yürütülen bir müzakere sürecinde olmayan bir talep ya da olduysa bile bilmiyorum bilgime hiç gelmedi, gerçekleşmeyen bir durum bizim bu dönemimizde ısrarla ve inatla gündemde tutuluyor ve bu olmadığı için ‘biz de gereken katkıyı yapamıyoruz’ deniyor. Hatta onun ötesinde gelişmelerle içeride ifade edilmeyen kuşkular, endişeler yaratılmaya çalışılıyor, halkımızın kafası bulandırılmaya çalışılıyor. Bugüne kadar partiler gelip benimle görüştükten sonra yaptıkları açıklamaların ardından farkındasınız ben genellikle bir açıklama yapmadım. Ama bugün bu ihtiyacı duydum çünkü halkımızın yanıltılmasını istemiyorum.”

“HALK SAVUNDUĞUM PROGRAMA DESTEK VERDİ”

2015 yılı Nisan ayında bir vizyonla halkın huzuruna çıktığını ifade eden Akıncı, halka, seçildiği taktirde hangi çerçevede hareket edeceğini anlattığını söyledi.

Bunun da onayını ve yetkisini halktan aldığına vurgu yapan Cumhurbaşkanı Akıncı, “Halkımız yüzde 60’ın üzerinde oyla benim kara kaşıma kara gözüme değil, kendilerine sunduğum programa destek verdiler. Bu programın birinci maddesi de Kıbrıs sorununa nasıl bir yaklaşım içerisinde olacağımdı. Bunun içerisinde ta rahmetli Denktaş’ın zamanından gelen 77-79 Doruk Anlaşmaları, Sayın Talat zamanında sağlanan Talat-Hristofyas yakınlaşmaları ve onun da ötesinde sayın üçüncü cumhurbaşkanının imzasını taşıyan ve bugün bu Meclis’te bulunan hükümette olsun, muhalefette olsun siyasi partilerinin onayını taşıyan 11 Şubat 2014 tarihli bir mutabakat belgesi çerçevesinde yürüteceğimi ilk günden açıkladım ve ona sadık kalmaya çalıştım bir yılı aşkın süre içerisinde” dedi.

Akıncı sözlerini şöyle sürdürdü:
“Dün sayın hükümet mensuplarının yaptığı basın toplantısında ‘11 Şubat 2014’ü farklı okuyoruz, Cumhurbaşkanı farklı değerlendiriyor, bizim yorumlarımız farklıdır’ deniyor. Olabilir ama Cumhurbaşkanı o yorumunu yaparak halktan onay aldı. Farklı yorum halkın onayını almadı. Yani kendilerinin desteklediği görüş yeterli desteği görmedi. İmza başkalarına ait olsa bile, o belgeye yeterince sahip çıkılmıyorsa o başka bir anlam taşır. Biz bu belge zemininde müzakereleri Türkiye ile de yakın istişare içerisinde ve halkımızla diyalog içerisinde, sivil toplumla diyalog içerisinde, o belge temelinde bir çözümü sağlamak için uğraş verirken, o belgeyi farklı yorumladığını söyleyen hükümet ‘illa benim de bir temsilcim orada olacak’ inatlaşmasına girdi. Üstelik bunu geldiğimiz aşamada artık son 5 toplantı çerçevesinde değerlendiriyor ve ‘illa ki bir kişi ya orada olacak ya da olmazsa biz yoğuz, istediğimiz gibi de halkın kafasını bulandırabiliriz’ noktasına gelindiğini biraz önce üzülerek müşahede ettim. Şu anda geldiğimiz süreçte format daraltılmıştır. Yani müzakere heyetinde benim on tane elemanım varsa, farkındasınız on kişiyi birden alıp gitmiyorum. Şu anda olan, liderler, müzakerecileri ve o konunun uzmanı şeklindedir. Geldiğimiz aşamada 2 + 1 formatı ile bu süreci yürütmekteyiz. Mesela dünkü ve yarınki görüşmede de liderler ve müzakerecilerinin yanında, konunun uzmanı birer de hukukçu oldu. Birkaç toplantı sonra ekonomi ve AB konularına sıra geldiğinde, yine liderler ve müzakerecileri ile bu kez AB konularında uzman olan birer uzman güneyden ve kuzeyden katılacak ve bu çerçevede bu 5 toplantının sonunda 14 Eylül’de geldiğimiz noktayı değerlendireceğiz ve onun sonrasında da New York sürecine geçeceğiz.”

“HÜKÜMETTEN BEKLENİLEN TAVIR DEĞİL”

Bu tavrın hükümetten beklenilen bir tavır olmadığına vurgu yapan Cumhurbaşkanı Akıncı, “Niye bu noktaya bu şekilde gelindi anlamakta zorluk çekiyorum ancak biraz böyle söylemlere bakınca sanki bir ‘hayır’ kampanyasının şimdiden alt yapısının oluşturulmaya çalışıldığını üzüntü ile görüyorum” dedi.

Henüz halka ‘evet’ yönünde tavsiyede bulunacağı bir belgenin ortada bulunmadığını ifade eden Akıncı şöyle devam etti:
“Daha bunu oluşturmanın çabası içerisindeyim. Bunu sağlamanın gayreti içerisindeyim. Böyle bir noktaya gelindiğinde de tereddütsüz tabii ki halkıma ‘evet artık uluslararası hukuk içerisine giriyoruz, gelecek kuşakların belirsizliğini bitiriyoruz, artık Türk koçanlı mal, Türk koçanlı olmayan mal gibi ayrımlardan kurtuluyoruz, herkes malına mal diyecek bir noktaya geliyor. Endişe edecek bir şey kalmamıştır. Avrupa Birliği’nin şerefli bir parçası olarak siz de çünkü bu sadece Rumların hakkı değildir, sizler de AB içerisindeki yerinizi alıyorsunuz’ diyebileceğim. Halkımıza, eşitliğimizin, güvenliğimizin ve özgürlüğümüzün garanti altına alınacağı bir yeni bir yapıyı oluşturduğumuzu gördüğüm anda, elbette bu tavsiyeyi yapacağım. Ama bunu oluşturma çabası içerisindeyiz şu anda, bunu oluşturma sürecini yaşıyoruz. Daha bu sürecin böyle bir safhasında, şimdiden bölünmeye, ikiye ayrılmaya ve ‘ya bizim temsilcimizi alırsınız ya da biz şimdiden başlarız bu iş için dinamit koymaya’ demek doğru bir yaklaşım değildir. Ve bu yaklaşımı bu şekilde gördüğüm için üzüntü duymaktayım. Kaldı ki şunu da söylemek doğru olur; şu anda bizim teknik komitelerimizde çok sayıda devlette çalışan kamu görevlisi vardır. Müzakere heyetinin geniş kısmında Dışişleri Bakanlığı’ndan iki tane kamu görevlisi üyemiz vardır. Bunlarla birlikte, on tane teknik komitede, daha önce 68 olan ve şimdi 78’e çıkan üyelerin pek çoğu kamu görevlileridir. Hatta bu kişilerin arasında müsteşar ve müdür gibi görevlerdeki üst düzey kamu görevlilerinden teknik komitelerin başkanlığını yapanlar da vardır. Müzakere heyetlerinin temelinde böyle bir yapılanma bulunmaktadır. Ama ‘yok bunlar olmaz, illa benim istediğim biri de gelecek, orada oturacak’ hiçbir dönemde olmadı, hiçbir dönemde bunlar konuşulmadı, şimdi bu dönemde illa ki bunlar yapılıyor. Ben artık bu noktadan sonra hele bu konuşmaları dinledikten sonra maalesef üzülerek halkıma şunu söylemek istiyorum ki; hükümet bu konuda iyi niyetli değildir, hükümet bu talebinde art niyetlidir maalesef.

“İÇERİDE ENDİŞE İFADE ETMEZKEN BURAYA ÇIKIP KUŞKU YARATACAK ŞEKİLDE KONUŞMAK HÜKÜMETE YAKIŞMAZ”

Hükümet mensuplarına, içerideki toplantıda hiçbir endişesini veyahut yanıt bulmamış hiçbir endişesini ifade etmezken toplantıdan sonra buraya çıkıp da halkın kafasında kuşkular yaratacak şekilde konuşmak kesinlikle yakışmaz. İçeride Politis Gazetesi kaynaklı bir takım yanlış bilgileri söyleyip orada düzeltildiği halde yine buraya gelip bu şekilde halkın kafasını bulandırmaya çalışmak son derece yanlıştır ve mahsurludur.”

“Bir hükümet eğer bir şekilde bu yola girdiyse, onun niyetinden kuşku duymaktan başka ne yapılabilir?” diye soran Cumhurbaşkanı Akıncı, halka çağrıda bulunarak, çok önemli bir sürece girildiğini ve halkın bu sürece sahip çıkması gerektiğini belirtti.

“GERÇEKLERİ PAYLAŞMAYA DEVAM EDECEĞİM”

Akıncı, “Halkımız yetki verdiği Cumhurbaşkanı’na kulak vermelidir, çünkü Cumhurbaşkanı kendisine gerçeklerin dışında hiçbir şey söylememiştir, bundan sonra da söyleyecek değildir. Bugüne kadar gerçek ne ise onu paylaştım, gerçekleri paylaşmaya da devam edeceğim” diye konuştu.

“Özellikle hükümetin veya en azından bir kanadının hayır kampanyası yaptığı düşüncesinde olduğunuz mu anlaşılmalıdır” yönünde bir soruya Akıncı şöyle cevap verdi:

“Siz nasıl anlıyorsunuz, burada beraber dinlediniz, siz sordunuz, onlar cevap verdiler. İçeride böyle bir hava yoktu, bir hafta evvel Sayın Başbakan burada ne dedi? ‘Cumhurbaşkanı bizi bilgilendirdi, memnunuz’ dedi, öyle değil mi? Bugün ne dedi? ‘Endişeliyiz, endişelerimiz daha artıyor’ şeklinde ifadelerde bulundu.

Böyle bir şey olabilir mi? Bir başbakan halkı bu şekilde kuşkuya düşürecek, halkı yanlışa sevk ettirecek bir tavır sergileyebilir mi? İçeride bunlar bu şekilde söylenmedi, kendi endişeleri yanıtlandı, izah edildi, Politis Gazetesi’nden okudukları şeyi de söyledi ve onun öyle olmadığı da kendisine izah edildi, orada tatmin oldu. Şimdi dışarı çıkıp da gene bu şekilde davranışın bir anlamı olabilir mi? Bunun nasıl değerlendirebilirim ki? Daha şimdiden, daha bugünden, bir ‘hayır’ kampanyasının altyapısını yapma çabası değildir de nedir bu? Bunun adını ben bulamıyorum, başka türlü izah edemiyorum çünkü bakınız bu bir hafta içerisinde iki kez Cumhurbaşkanlığı’nda saatlerce toplantı yaptık, dün 4.5 saat Rum lideri ve BM ile toplantı yaptık, yarın kaç saat daha toplantı yapacağız.

Bütün bu sürecin içerisinde zaman ayırıyorum ve Meclis Platformu’nu bilgilendiriyorum, onlardan görüş istiyorum, endişeleriniz varsa söyleyin diyorum.

“KUSURA BAKMASINLAR BÖYLE BİRŞEY OLAMAZ”

Tutanaklar konusu, ‘biz tutanakları okumak mecburiyetinde değiliz’, biz yıllarca okuduk, muhalefette iken, muhalefet başkanı iken yıllarca okuduk, kısa bir süre hükümette olduk yine okuduk. Okumadan bir şey öğrenmek mümkün mü? Politis Gazetesi’ni okuyacaksınız tutanakları okumayacaksınız, böyle bir şey olabilir mi? Bunun izahı nedir? Ve Politis’in yazdıklarına inanacaksınız, tutanakları okumadığınız için işin gerçeğini bilemeyeceksiniz. Kusura bakmasınlar, böyle şey olmaz.”

“TUTANAKLARI OKUMALARI LAZIM...”

Akıncı “Peki bundan sonraki bilgilendirme sürecine ilişkin bir tavır değişikliğiniz olacak mı?” sorusuna ise “Hayır, kesinlikle olmayacaktır” yanıtını verdi.

Temas etmek, bilgi almak isteyene kapısının her zaman açık olduğunu söyleyen Akıncı, “Belki 14 Eylül’e kadar olan süreçte benimle olması zor olabilir ama zaten geçmişte Müzakereci Özdil Nami, her vesile ile her toplantıdan sonra Meclis’teki partilerin yetkililerine bilgi veriyordu, şimdi sıklaştırabilir.

Müzakerecimizden ne zaman isterlerse bilgileri alabilirler. Ama sadece bilgi almakla olmaz, okumaları lazım. Hatta okuyup görüş getirmeleri lazım. Bu yapılmıyor ve yapılmayınca bu sıkıntılar doğuyor. O zaman Rum basınından haberleri alırsınız. Böyle şey olmaz” diye konuştu.

“14 EYLÜL TÜM GÖRÜŞMELERİN MASAYA YATIRILACAĞI GÜNDÜR”

Bir gazetecinin “Bir uzlaşınız var, 14 Eylül’e kadar açıklama yapmayacağınız yönünde. Ama şunu söylemeniz mümkün mü? Olumlu gidiyor mu, hava olumlu mudur?” şeklindeki sorusuna ise Cumhurbaşkanı 14 Eylül’e kadarki toplantıları bir dizi toplantı olarak algıladıklarını, o toplantı bu toplantı değil, tümünün masaya yatırıp değerlendirileceği günün 14 Eylül olduğunu söyledi.

Akıncı sözlerini tamamlarken ”O gün zaten ortak açıklama yapacağız. Olumlu olup olmadığını bu 5 toplantının sonunda 14 Eylül’de göreceğiz” diye konuştu.
Editör: TE Bilisim