Bilindiği gibi, geçtiğimiz günlerde Atatürk Öğretmen Akademisi (AÖA) ile Lefke Avrupa Üniversitesi (LAÜ) arasında imzalanan protokol konusu, KKTC Milli Eğitim Bakanlığı ile ilkokullarda örgütlü öğretmen sendikası ve bazı sivil toplum örgütleri arasında gerginlikler yaşanmasına neden olmuştur. Bu konuyla ilgili sağlıklı bir yorum yapabilmek için düşünülmesi gereken iki durum vardır. Bunlardan birincisi, “Bu protokolden önce AÖA’nin mevcut durumu nedir?” İkincisi ise “Bu protokolden sonra AÖA’nin durumu ne olacaktır?” İlk olarak AÖA’nin protokol öncesi mevcut durumunu ele alalım. Protokol öncesi durumu farklı boyutlarda incelemekte fayda görüyorum. AÖA öğretim görevlileri, ister Kıbrıs’taki isterse başka bir ülkedeki, diğer üniversitelerin sınıf öğretmenliği bölümlerinde görev yapan öğretim görevlilerine göre hem sayı hem de kariyer dağılım sayısı olarak daha yetersizdir. Bunun aksini iddia edenlere; “Öğretim görevlileri sayısı yeterli olsaydı liselerde görev yapan öğretmenler aynı zamanda AÖA’ne takviye amaçlı görevlendirilmezlerdi.” , “Öğretim görevlileri kariyer dağılım sayısı olarak yeterli olsaydı AÖA öğretim görevlilerinin akademik ünvanlarına göre dağılımı yapıldığı zaman sayı Eğitim Fakültelerine göre oldukça düşük olmazdı.” ve “Bir de ünvanlar sadece AÖA’de geçerli olmazdı.” verilebilecek en güzel cevaplar olsa gerek. AÖA öğrenci sayısı açısından da her yıl sıkıntı yaşamaktadır. AÖA’ne her yıl düzenli olarak eşit sayıda öğrenci alınamadığından akademi, öğrencisi olmayan bir okul pozisyonuna düşmek zorunda kalıyor. Çünkü AÖA’ne KKTC Milli Eğitim Bakanlığı’nın belirlediği ihtiyaca göre öğrenci alınmaktadır. Bilindiği gibi akademiye fazla öğrenci almak mezuniyet sonrası iş sıkıntısı yaşanmasına neden olacaktır. AÖA sınıf öğretmenliği eğitim programında Yüksek Öğretim Kurumu’nun (YÖK) belirlediği sınıf öğretmenliği eğitim programına göre eksiklikler vardır. Bunlar; YÖK programında bir dönemde 3 kredilik Genel Kimya dersi yer alırken, bu ders AÖA programında yer almamaktadır. YÖK programında bir dönemde 3 kredilik Genel Fizik dersi yer alırken, bu ders AÖA programında yer almamaktadır. YÖK programında bir dönemde 2 kredilik Uygarlık Tarihi dersi yer alırken, bu ders AÖA programında yer almamaktadır. YÖK programında bir dönemde 3 kredilik Konu Alanı Ders Kitabı İncelemesi dersi yer alırken, bu ders AÖA programında yer almamaktadır. YÖK programında iki dönemde 4 kredilik Müzik dersi yer alırken, bu ders AÖA programında bir dönemde 3 kredi şeklinde yer almaktadır. Buna göre, AÖA’de 1 kredilik eksiklik vardır. YÖK programında bir dönemde 3 kredilik Eğitimde Drama dersi yer alırken, bu ders AÖA programında bir dönemde 2 kredi şeklinde yer almaktadır. Buna göre, AÖA’de 1 kredilik eksiklik vardır. YÖK programında iki dönemde 4 kredilik Müzik dersi yer alırken, bu ders AÖA programında bir dönemde 3 kredi şeklinde yer almaktadır. Buna göre, AÖA’de 1 kredilik eksiklik vardır. YÖK programında iki dönemde 4 kredilik Beden Eğitimi dersi yer alırken, bu ders AÖA programında bir dönemde 3 kredi şeklinde yer almaktadır. Buna göre, AÖA’de 1 kredilik eksiklik vardır. YÖK programında iki dönemde 6 kredilik Fen Bilgisi Öğretimi dersi yer alırken, bu ders AÖA programında bir dönemde 3 kredi şeklinde yer almaktadır. Buna göre, AÖA’de 3 kredilik eksiklik vardır. YÖK programında dört dönemde 8 kredilik Seçmeli Ders yer alırken, bu ders AÖA programında iki dönemde 0 kredi şeklinde yer almaktadır. Buradan da, AÖA’de Seçmeli Derse gerekli önemin verilmediği açıkça ortaya çıkmaktadır. YÖK programında farklı iki dönemde ve ikişer kredi olmak üzere ayrı ayrı Çevre Bilimi ve Canlılar Bilimi dersleri yer alırken, bu dersler AÖA programında birleştirilmiş olarak Doğal Bilimler dersi içerisinde bir dönemde 3 kredi şeklinde yer almaktadır. Tüm bunlardan AÖA’de Çevre Bilimine gerekli önemin verilmediği açıkça ortaya çıkmaktadır. Ders içeriklerine bakılınca AÖA programında sadece konu olarak İnsan ve Çevre başlıklı bir konu yer almaktadır. Ama YÖK programında Çevre Bilimi ders olarak yer almaktadır. Yani YÖK programında Çevre Bilimi dersindeki her konu çevre ile ilgilidir. Belirtmek isterim ki, AÖA programında İngilizce Öğretimi dersine daha fazla yer verilmiştir. Bu durum sevindirici olsa bile AÖA’nin diplomasının YÖK tarafından tanınmasını sağlamamaktadır. AÖA mezunları, KKTC deki ilkokullarda sınıf öğretmeni olarak görev yapıyorlar. Bilinmektedir ki devlet AÖA mezunlarına atama noktasında yasal zeminde ayrıcalık yapmaktadır. Nasıl mı? Aşağıdaki gerçek olay bunun en güzel örneğidir. “1992 yılında yapılan üniversite giriş sınavı sonrasında, ben Uludağ Üniversitesi Eğitim Fakültesi matematik öğretmenliği bölümünü kazanırken, Kurtuluş Lisesi edebiyat bölümünden mezun olan ve okulumuzda en başarılı öğrenciler arasında yer alan, benim çok sevdiğim arkadaşım Mevlevi köyünden Abdullah Çağlar’da Hatay Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde sınıf öğretmenliği bölümünü kazanmıştı. İkimiz de 4 yılda üniversiteyi tamamlayıp vatani görevimizi yapmak için ülkemize geri döndük. On dokuzuncu yedek subay celbi olarak başlamış olduğumuz vatani görevimizi 1998 yılında tamamladık. Büyük bir heyecanla Kamu Hizmeti Komisyonu tarafından öğretmenlik münhallerinin açılmasını bekledik. Münhaller açıldı. Kamu Hizmeti Komisyonu’na müracaatlarımızı yaptık. Komisyon benim müracaatımı kabul etti. Fakat Abdullah’ın müracaatını kabul etmedi. Neden kabul etmedi? Abdullah’ın okulu; Öğretmenler Yasası’nda yer alan, ilkokul öğretmeni olarak atanacaklarda aranan özel nitelikler kısmındaki özellikleri taşımıyor diye. Abdullah’ın müracaatı kabul edilirse, Atatürk Öğretmen Akademisi mezunları iş bulmada sıkıntı yaşayabilecekler diye. Abdullah’ın bu sonucu öğrendiği zamanki üzüntüsünü hiç unutamıyorum. Aradan 19 yıl geçmesine rağmen, Abdullah’ın o günkü halini hiç unutamıyorum. Bu ülkenin bir evladı, gurbette 4 yılını vermiş, emek ve para harcamıştı. Ülkeye geri gelince, sonucun böyle olacağını hiç beklemiyordu. Sonuçta ne oldu? Abdullah ülkeyi terk etti ve şu an Konya’da öğretmenlik yapıyor. Abdullah, 19 yıldır bu görevi Konya’da yürütüyor da, KKTC’de yürütemez miydi? Ülkemizde, Türkiye Cumhuriyeti üniversitelerinin tüm bölümlerinin diplomalarının kabul edilmesi, fakat sadece sınıf öğretmenliği bölümünün diplomasının kabul edilmemesi sizce adil mi? Bence adil değildir. Bu durumu düzeltmek için, bakanlık yetkililerinin Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) yetkilileri ile yaptıkları tüm görüşmelerde engellemeler olmuştur. Bu nedenle, bu konuyla ilgili şu ana kadar herhangi bir sonuç elde edilememiştir. Neden? AÖA mezunları mezun olur olmaz işe girebilsinler diye. Bu durum, sınıf öğretmeni yetiştirme konusunun AÖA’nin tekelinde olmasını sağlamaktadır. Böyle bir uygulamanın kaliteli öğretmenler yetiştirme adına oldukça sıkıntı yarattığı bilimsel olarak da ispatlanmıştır zaten. Tüm bunlar AÖA’nin yasal zeminde ayrıcalıklı bir okul olduğunu açıkça göstermektedir sanırım.” Yine AÖA mezunları, akademiden mezun olduktan sonra, “Türkiye’deki bir ilkokulda görev almak isterlerse görev alabilirler mi?”, “Türkiye’deki bir üniversitede yüksek lisansa veya doktoraya devam etmek isterlerse devam edebilirler mi?” veya “KKTC üniversitelerinde yüksek lisansı tamamladıktan sonra, Türkiye’deki bir üniversitede doktoraya devam edebilirler mi? Tek kelimeyle “Hayır”. Çünkü AÖA Türkiye’deki Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) tarafından üniversitelerde verilen eğitime denk kabul edilmiyor. Buradan da anlaşılacağı gibi, AÖA’nin diplomaları sadece KKTC’de geçerli olmaktadır. Bu durum akademideki öğrencilerin diplomalarının neden Türkiye’de kabul edilmediğinin sorgulanmasını açıkça ortaya koymaktadır. Bilinmelidir ki, AÖA diplomalarının Türkiye’de kabul edilmemesinin tek nedeni, AÖA’nin yapısının YÖK’ün belirlediği yükseköğretim kriterlerine uymamasıdır. Yine AÖA’nde, Kıbrıs Türkünün eğitim adına yaşamakta olduğu sorunlara yönelik bilimsel araştırmalar ve bu problemlere yönelik çözüm önerileri hakkında çalışmalar yapılmamaktadır sanırım. Yapılsaydı eğer “Eğitimde Kaliteyi Artırmanın Yöntemleri, Öğretmenlerin Hizmetiçi Eğitimi Hakkında Teknik Sıkıntılar, Atatürk Öğretmen Akademisi’nin Dünü Bugünü ve Yarını Hakkında Teknik Raporlar, AÖA’nin Eksikleri, Kolej Giriş Sistemi, Yükseköğretimde Yaşanan Sorunlar, Öğretmen Terfileri, Okul Sağlığı, Okul Güvenliği, Trafik ve Çevre vb.” konularda teknik raporlar Milli Eğitim Bakanlığına ulaştırılmış olacaktı. Arşive sordum ama yokmuş. Tüm bunlardan AÖA’nin bu şekliyle ileriye doğru gitmesinin mümkün olamayacağı sonucu elde edilmektedir. AÖA geçmişte her zaman yeniliğe açık olmuştur. İleriye doğru gidebilmek için geçmişte önemli adımlar atılmıştır. Öğretim süresi ilk yıllarda iki yıldı. Daha sonra üç yıl oldu. Şimdi ise dört yıl oldu. Okul önceleri kolejdi. Daha sonra akademi oldu. Peki yeniliğe açık olan bu kurumu yine bir yenilik yaparak Fakülteye dönüştürmek, belki de ileride bir Eğitim Temalı bir üniversiteye dönüştürmek, kötü bir adım mı? Bence “Hayır.” Bakanlık yetkilileri, AÖA ile ilgili düzenleme yapmak için KTÖS yetkilileri ile yaptıkları tüm görüşmelerde, engellemelerle karşılaşmaktadırlar. Her defasında KTÖS yetkililerinin talepleri, sınıf öğretmeni yetiştirmenin AÖA’nin tekelinde olması yönündedir. Bu talepleri sınıf öğretmenliği alanında rekabet ortamının doğmasına engel olmaktadır. Bilindiği gibi rekabet ortamı varsa daha kaliteli öğretmenler yetiştirmek kolaylaşacaktır. Şimdi AÖA ile LAÜ arasında imzalanan protokol sonrası oluşacak olan yeni durumu ele alalım. Bu protokol ile AÖA’nin Eğitim Fakültesi olması için önemli bir adım atılmıştır. AÖA’nin diplomaları tüm dünyada geçerli olacak, öğretim görevlileri kadrosu genişleyecek, öğrenci sayısı her yıl artacak, süreçte araştırmacı eğitim anlayışı hakim olacak, ders programları YÖK programlarına uygun hale gelecek ve en önemlisi mezunlar dünyanın her yerinde yüksek lisans ve doktora eğitimine devam edebilecektir. Bu kazanımları elimizin tersiyle itmek bence yanlış olacaktır. Peki bu protokolü reddeden KTÖS, bugüne kadar AÖA’nin gelişimi için hangi önerileri yapmıştır. Akademideki eksikliklerin belirlenmesi ve bu eksikliklerin giderilmesi için ne yapmıştır? Hep aynı söz duyuyoruz AÖA kapatılıyor. Başka bir söz duymuyoruz. Sonuç olarak, yeni Abdullahlar yaratmamak için, ülkemizdeki ilkokullarda öğretmenlik yapmak isteyen herkesin, dilediği okulda ve dilediği ülkede eğitim alabilmesinin önünü açabilmek son derece önemlidir. Artık kabuklarımızı kırıp, tekelcilik zihniyetine son verme zamanı gelmiştir. Yaptığımız işe güveniyorsak, rekabet ortamları yaratmaktan korkmamamız gerektiğini düşünüyorum. Bu nedenle AÖA ve LAÜ arasında imzalanan protokolün yerinde olduğunu düşünüyor ve bu protokolü destekliyorum. Karşı çıkanlar AÖA önünü açmak için öneri sunarlarsa daha iyi yapacaklardır. Tek kelimeyle “Hayır” demek kolaycılığa kaçmaktır. Saygılar…

Behcet Çelebi Eğitim Yönetimi,

Denetimi, Ekonomisi ve Planlaması Uzmanı

Editör: TE Bilisim