Başlarken;

Bir birey olarak, yaşantınızı genellikle hangi konu işgal eder ya da sizi ilgilendirir? Eğitim mi, ekonomi mi, siyaset mi, güvenlik mi, sağlık mı, adalet mi, turizm mi ya da bir başkası mı?

Konuştuğumuz, tartıştığımız konu ne olursa olsun, ‘’sağlık her şeyin başı’’ diye bitiririz çoğunlukla.

Bir sağlıkçı olarak kişisel yorumum, sağlığın hayatımızın en temel unsurlarından birisi olduğudur. Sağlık her yerdedir. Her yerde sağlık vardır. Sağlıklı doğmakla başlar hayatımız, sağlıklı devam etsin isteriz. Ölümümüz ise, doğrudan ya da dolaylı olarak, kaybedilen sağlığımızın bir sonucu değil midir nitekim? Yani sağlık, bir bakıma hayatın ta kendisidir.

Ülkemizde sağlık denildiğinde genelde sağlık sistemi ile ilgili konuları gündeme alma refleksi hakimdir. Oysa ki, sağlıksız bir eğitim, önce çocuklarımızı, gençlerimizi, sonra da geleceğimizi yok eder. Sağlıksız bir ekonomi, nice krizlerin zeminini hazırlar. Sağlıksız bir siyaset, bir ülkenin ve toplumun tarihi kayıplara maruz kalmalarına neden olabilir. Sağlıksız bir güvenlik, milletleri tutsaklığa kadar götürür. Sağlıksız bir sağlık, sayısız can kayıplarına gebedir. Sağlıksız bir adalet, ülkenin tabiri caizse çivisini yerinden çıkartır. Sağlıksız bir turizm, ülkeyi yolgeçen hanı haline çeviriverir. Ve dahası…

Ben de, bana ayrılan bu köşede, yazılarıma - amatörce ve iddiasız, ama bir o kadar da cesur ve açık yüreklilikle – müsaadelerinizle başlarken, sağlığın zemin teşkil ettiği her ya da herhangi bir konuyu gündeme getirmeye çalışacağım. Beni teşvik edip bu yola çıkaran büyüklerime en içten teşekkürlerimi sunarım. Olumlu ya da olumsuz geri bildirimleriniz en önemli yol göstericilerim olacaktır. Yeri gelecek, bu köşe, duygularınıza tercüman olurken, yeri geldiğinde de bu köşenin bir ‘’gizli öznesi’’ olarak da kendinizi okur halde bulabileceksiniz.

O zaman başlayalım! Sağlıkla…

KAYITSIZ ANNELER

‘’ Çok heyecanlıyım. Yapsam mı ki? Ama o da yaptı. Onlarcasından sadece birisi gidecek. Hem kısa da sürdü. Çok da acı çekmemiş üstelik. Parasını da aldı bi güzel, fena mı? Ben de tamam diyeceğim. Yoksa bu kredi kartları, kira borcu biriktikçe birikecek. Bari biraz olsun nefes alırım…… Hem kim bilecek… Peki ya sonra?... Hadi beni bulursa? Yok yok…. Hiçbir yerde kaydım olmayacakmış ki nerden bulacak! Alo?..... Geçenlerde arkadaşım …. gelmiş….. Evet…. Evet öğrenciyim. Ben de yumurtamı satmak istiyordum da… Peki, nasıl yapalım?’’ 

Ülkemizde en az 18 adet tüp bebek merkezi var. Olmasın mı? Olsun tabii ki. Bir taraftan, sağlık turizmi adına ülkemizin tanınmasına ve ekonomisine ciddi katkıları varken, diğer taraftan da birçok ailenin mucizevi mutluluklar yaşamalarına vesile oluyorlar.

Çocuk sahibi olmak isteyen annenin yumurta kalitesi yeterli değilse, bir yumurta bağışçısından, belirli yasal protokoller çerçevesinde, ailenin ve donörün hakları gözetilerek işlemler yapılıyor. Yumurta bulmak normalde o kadar da kolay değil. Tabii bu iş yasalara uygun bir şekilde yapılıyorsa! Sperm ve yumurta bankaları ile (ki ülkemizde mevcut değildir), bu bankalarla temas kurma yetkisine sahip sağlık çalışanları arasındaki birtakım resmi prosedürler neticesinde yumurta, ilgili merkeze ulaştırılıyor. Yapılan her şey, yasal prosedürlere uygun olarak, kayıt altına alınıyor.

Peki ülkemizde durum nedir? Bu soruya hem şimdiki ve geçmiş Sağlık Bakanları hem de gerek yurt içi, gerekse yurt dışı kaynaklı tüp bebek merkezlerinin yöneticileri cevap verebilirler. Ancak cevap verilmesi gereken sorulardan bazılarını da buradan sormakta fayda var:

  1. Ülkemiz sınırları içerisinde ikamet eden bir kadının yumurta donörü olması yasal mıdır? Yasal ise hangi resmi prosedürlere bağlıdır?
  2. Ülkemizdeki yumurta donörleri kayıt altına alınmakta mıdır?
  3. Üniversite öğrencileri arasında, ücreti karşılığı yumurta donörlüğü yaygın mıdır?
  4. Yumurta donörlüğünü geçim kaynağı halilne getirmiş üniversite öğrencileri var mıdır? Bunların arasında, donörlükten dolayı sağlık sorunları yaşayanlar var mıdır?

Geçtiğimiz günlerde birçok üniversitenin mezuniyet törenleri yapıldı ve konuşmalarda çoğu kez, öğrencilerin ülkemizin emanetleri olduğu vurgulandı.

Öğrenime gelmiş emanetlerimizin her türlü sorumluluklarını almış başta YÖDAK, üniversiteler ve Sağlık Bakanlığı olmak üzere, devletin tüm ilgili ve yetkili organların, yukarıdaki soruları, toplumun zihinde herhangi bir şüpheye mahal bırakmaksızın cevaplamaları gerekmektedir!

Yukarıdaki sorulara cevap verebilecek duruma geldiğimiz anda, ancak halkçı ve sosyal bir devlet olduğumuzu iddia edebiliriz. Yolda yürürken hiç fark etmeden yanlarından geçtiğimiz ‘’kayıtsız anneler’’in varlığını kaç devlet büyüğümüz düşündü? Geçenlerde ‘’gece kulüpleri çalıştayı’’nda ‘’kadın’’ olma adına dağ fare mi doğurdu tartışılabilir ancak, herhangi bir ‘’kadın’’ devlet büyüğümüz, bugüne kadar kayıtsız ‘’öğrenci kadın’’ donörlerin yumurtalarından kim bilir kaç çocuk doğduğunu hiç merak etmiş midir acaba?