Yavuz hırsızın ev sahibini bastırdığı küçük taş yığıncığında, hırsızı bulduğu için dava edilen bizim vatandaşın 7 sene mahkemelerin koridorlarını aşındırdığını söylemiştik. Mahkeme başkanınca pek sevildiğini, pek korunup kollandığını, o yüzden de avıgatları yargıçları atayan kurullara girebildiğini söyleyen birisinin gene kendi ifadesine göre, “memleketteki Avıgat enflasyonu” mahkemenin en büyük derdiymiş. Hepsinin bir şekilde iş aş bulması gerekliymiş. E çok erken bitecek bir mahkeme sürecinin getireceği kazanç da elbette çok dolgun olamazmış. Sizin anlayacağınız yıllarca uzayan davalar bu “avıgat enflasyonunda” tek çareymiş. O yüzden Avıgatland’in hukuk sistemini anlamanız için “keşif sırasında eksik yazılan savunma”, “bu eksik savunma için tadilat istemi”, karşı tarafın bu tadilat istemine karşı “itirazı”, bu “itiraza itirazı”, yargıcın herhangi bir taraf için herhangi bir yönde vereceği karara karşı kararı beğenmeyenin “istinafı” gibi meseleleri iyi anlamanız gerekirmiş. Çok mu karışık oldu? Basitleştirelim.

Avıgatınız, çok kısa bir sürede sunduğu delillerle sizin davayı kazanacağınızı ortaya koyarsa davanız ya hemen biter ya da başlamadan geri çekilirmiş. Çünkü oligarşinin hukuk büroları için en önemli meselelerden birisi dava kaybetmemekmiş. Ama dava bu kadar kısa sürerse de ne sizin avıgatınız ne de karşılarındaki avıgat çok fazla bir para kazanabilirmiş. Bu sebeple, büyük köpek balıkları çevrelerinde dolanıp onların kırıntılarından yararlanmak isteyen daha küçük balıklara akıl verirlermiş. Davaları eksik ya da yanlış dosyalanırsa yargıç önüne çıkma sebepleri de, itirazlar da istinaflar da birbirini kovalarmış. Her iki tarafın avıgatı da her yargıç huzuruna çıktığında ve her itiraz dosyaladığında bunun parasını kimden alırmış? Tabi ki müvekkillerinden yani mahkemeye düşmüş sizlerden. Mahkeme “masrafları” hep müvekkilin sorumluluğuymuş. Yani siz dava edilirseniz, savunmanızı eksik dosyalan kendi avıgatınız da karşınızda eksik kalan delilleri koymanıza itiraz eden davacı avıgat da bu işten para kazanırmış. Yani “hatalar” karşılıklı avıgatların işine yararmış. Hatta önceden “yanlışlıkla” dosyaya konulmayan delillerin dosyaya girebilmesi için mahkeme kararından önce avıgatlar bir araya gelirlermiş ve bir pazarlık başlarmış. Eğer, dava edilen yüksek miktarda para öderse delillerin konulmasına karşı tarafın avıgatı itiraz etmezmiş.

Hırsızı bulduğu için dava edilen bizim vatandaş, delillerini koymayan avıgatı bırakıp başka avıgata gittiğinde delillerin konulabilmesi için kendisinden 10 bin avıgat parası istenmiş. Bu paranın içinde, bıraktığı avıgatla yola devam eden diğer davalıların ödemesi gereken para da varmış. Hatayı yapan avıgatı sorgulayacak sistemin olmayışı avıgatları bu kadar cesaretlendiriyormuş. Delillerin konması için kaç para gerektiğine mahkeme karar versin denilince de “teklif” masadan çekiliyormuş. Yani aslında bu, tarafların müvekkillerini korumalarından çok pazarlıkla avıgat parası aldıkları bir sistemmiş.

Mahkemenin başında oturan zatı muhterem, kendisine bu pazarlık meselesinin hukuki olup olmadığı sorulduğunda, daha etkin dili Kraliçeland olduğundan Anneland dilindeki “r” harflerini yuvarlaya yuvarlaya kullandığı öz dili ile açıklama yaparken Kraliçeland dilinde buna verdikleri adı da ifade ederek “bu avıgatların pazarlıktaki en güçlü oldukları andır, tabi, koparabildiklerini koparacaklar. Bu yapılanlar yasaldır. Adı da vardır. Mahkemeye masraf kararının kalmasını istemezler çünkü mahkemenin biçeceği fiyatlar yüksek değildir” cevabını veriyormuş. Demek ki bizim taş parçacığında müvekkil kendisinden bir şey “koparılacak” kişiymiş. Dahası yasallık da adaleti engelleyecek sisteme dönüşmüş. Avıgat evrak sunma aşamasında delili koymazsa müvekkilin adaletli savunma hakkı da “düüüt düüüt” diye çığlık atan bir tren gibi kaçıp gidermiş.  Bu pazarlıkların gayet yasal olduğunu söyleyen mahkeme başkanı, bunu belirtmesinin ardından da vatandaşa göz dağı vererek, “delil konmazsa davayı kazanmak için hiçbir şansınız kalmayacağına göre karşı tarafın avıgatını hemen ödemenizi öneririm” diyerek konumunu oligarşinin avıgat bürolarının para çarkını döndürmek için kullanıvermiş.

Avıgatland’de hırsızın hırsızlığını kanıtlayan delilleri koymayıp dünya kadar dosyalama hatası yapan birinci avıgatın hatası orada da bitmemiş. Tadil etme, yani belli bir takım delilleri koyabilmesi için verilen süreyi de kaçırmış. “Sen ne biçim avıgatsın diyeceksin” dediği müvekkiline yaptığı ahlaksız teklifler de bitmemiş. Kendi hatasını örtmek için, müvekkili olan bizim vatandaşı sorumlu tutacak, avıgatın kendi kendinin itibarını koruyacak şekilde yalancı şahitlik yaptırmak istemiş. Bu, “Avıgatland illegal bir sistemdir, her kurumu da sahtedir, o yüzden batsın” diyen de bir avıgatmış üstelik. Pişmiş tavuğun başına gelenlerin başına geldiğini gören bizim biçare vatandaş batsın Avıgatland diyeni bırakmış, bu sefer de “Yaşasın Avıgatland” diyen avıgatlardan birini seçeyim demiş. Hani belki biri illegal diye batsın istediği için herhangi bir şeyin düzelmesini sabote ederken acaba diğeri de yaşasın diye doğru hareket eder mi diye ummuş. Ama nafile. Bu avıgata da ne sorulsa ve sorgulansa “Burası Avıgatland! Avıgaland’de yaşıyorsunuz, ne bekliyorsunuz!” deyip duruyormuş. Tabi kızmamak gerekiyormuş belki de. Yargıtay’daki baş patron da kürsüsünden ağıza alınmayacak şekilde kendi hukuk sisteminin insana dönük olmayışı ile barışık olduğunu şöyle ifade ediyormuş: “doğru dürüst insana dönük bir hukuk sistemi olan bir yer bulursanız bana da haber verin ben de oraya taşınacağım”! Mukayeseli Hukuk dersi yokmuş belki o zamanında hukuk fakültesindeyken, insana dönük başarılı sistemler olduğunu öğrenememiş. Ama biz “burası Avıgatland bir şey beklemeyin” vurgusunu yapıp sonra da kokteyllerde “Çok yaşa Avıgatland” diyen, mahkeme başkanı tarafından korunup kullandığını, önemli atama yükseltme kurullarına konulduğunu söyleyen avıgatımıza geri dönelim. Bizim vatandaşın aktardığına göre bu davaya hevesle başlamış, sistemin içinde çok önemli olduğunu düşündüğü bu davaya bakacak, memleketi düzeltecek, eğitim sistemine yardım edecek bir davaya bakacağından heyecanlıymış. Sonucunda dava kazanmanın ötesinde memlekete bir şey katacağını söylüyormuş müvekkiline. 6 ay içerisinde, birinci avıgatın delil koymamasından kaynaklı istinafları yapıp ilk avıgatlık ücretini aldıktan sonra, bu ikinci avıgata müvekkili sormuş, “biz istinafı kazanırsak, karşı taraf da itiraz edebilir onlar da istinafa gidebilir mi?” Yüz hatları yumuşamış avıgatın, koltuğuna yaslanmış, idealizmden paranınkine dönüşen rengin tamamlayıcısı bir ses tonu ile “e tabi ki. Bu iş öyle kolay bitmez, bekleyin bakalım bu dava daha çocuklarımızı da büyütecek” diyerek tiz bir kahkaha atmış. O topraklarda hırsızlar tarafından yetiştirilen çocuklara üzülmek bile bu vatandaşa kalmış.