İnsanlar, geçmiş yıllara göre daha iyi yaşam koşullarına erişmenin yanında, gelişen teknoloji sayesinde de bir çok araç gereç sahibi olmuş, yani bir yerde daha refah bir yaşama erişmiştir.
Ne var ki eski yıllarda olduğunu duyduğumuz ve gördüğümüz bir husus yani insanların birbirlerine olan saygıları, hürmetleri her geçen gün azalmaktadır.
Bu yazıyı yazmağa başlarken, Türk Dil Kurumunun saygı kelimesi için ne yazdığına baktım. Saygı, değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyle bir kimseye bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet,ihtişam olarak tarif edildi Bir de başkalarını rahtsız etmekten çekinme duygusu dendi.
Yaşadığımız ortamda bu tarife uygun tavırları her daim görmek mümkün mü? Hayır. Nerdeyse insanlar bir birlerine saygısızlığı adet edinme yolunda hızla ilerlemektedirler. Sıradan gidelim. Bir iş yerinde bir birlerine selam vermeyen insanlar görürsünüz. Aynı iş ortamında günde en az 8 saat görev yapanlar, neredeyse birbirlerine sürünerek geçerlerken, selamı ve de saygıyı birbirlerinden esirgerler. Bu nasıl bir ruh halidir bilmem. Birbirini beğenmeme herhalde. Oysa büyüklerimiz bize Allahın selamını kimseden esirgemememizi öğütlemektedirler.
Araba ile ana yolda gidersiniz. Tali yoldaki ana yola girmek için hamle yapmaya çalışıyor. Fırsat bulduğu an da tehlike yaratır mı değil mi düşünmeden önünüzü keme saygısızlığını göstermekte. Ne yapıyorsunuz demeğe kalktığınızda da okkalı bir küfür hemen gelir.
Çift şeritli yolda, gideceğiniz yöne göre yolun sağ tarafından normal süratte gitmektesiniz. Yolda hız limiti de var. Ancak arkadan gelen gündüzse boru çalarak, gece ise ışık yakarak size önümden kaç mesajı gönderir. Döneceğiniz yere yakınsanız veya sol tarafınızda başka araç varsa, sol şeride doğal olarak geçmezsiniz. Geçmezsiniz ama arkanızdan gelen ve çekil yoldan diyen araç sürücüsü nerdeyse arabanızın üzerinden atlayarak gitme modunda. Yanınızdan geçerken de el kol hareketleri ve laflar havda uçuşur. Geçilmeyecek yerde araba geçmeye çalışmak, durulmayacak yerde park etmek ve de özellikle başka arabanın arkasına park ederek hem hareketini engellemek hem de gidip kaybolmak bu alandaki saygısızlıklardan bir kaçı.
Bir de yoldaki tümseği geçtikten sonra benzin pedalına sonuna kadar basılarak tekerlekleri cayırdadarak gitmek var. Sürücü, o bölgede hasta, yaşlı veya çocuk olduğunu düşünmeden saygısızca egosunu tatmine çalışır.
Toplu kullanım alanları kahvehane ve benzeri yerler veya düğünlerde bir sandalyeye oturur iki de işgal eder. Neymiş? Gelecek olan birileri varmış. Buralarda da ne misafire ne de büyüğe olan saygı kalmadı. Çocuk oturur, büyükler ise ayakta durur.
Bir sıradasınız, saygısızca önünüze geçmek de bir adet oldu. ‘’Müsaade eder misiniz?’’diyen yok.
Yazı için internette dolaşırken, Prof Dr Adnan Ziyalar’ın bir anısını okudum. Hocanın bir seminerde saygı için anlattığını sizlerle paylaşayım:
‘’Sizlere saygının ne olduğunu en iyi şekilde anlatabileceğine inandığım bir Adli Tıp hatıramı anlatmak istiyorum; Dosyasında üç katil olayı bulunan bir mahkumu muayene edeceğim. Görevliler 35 yaşlarında bir genç adamı çalışma odama getiriyor. Ayağa kalkıyorum ve mahkuma ‘Hoş geldiniz, buyurun oturun’ diyorum. Mahkum çok şaşırıyor. Bu güne kadar hiç kimse ona hoş geldiniz, buyurun oturun dememiştir. Yüzüme şüphe ile bakıyor. Tekrarlıyorum ‘Buyurun oturun. Kahvenizi nasıl içersiniz? Karşılıklı kahvelerimizi içiyoruz. Muayene bitiyor ve mahkum koğuşuna dönüyor. Aradan 15 yıldan faza bir zaman geçmiştir. Çalışma odamdan içeriye bir adam girer.’’ Doktor bey, beni tanıdın mı?’’der. Adama dikkatle bakıyorum tanıyamadım. ‘’Kahveyi hatırla’’ der. Ben kahveyi hatırladım. Birbirimize sarıldık. İki insan 15 yıl sonra bir saygının iadesi için bir araya gelmiştik. Bir fincan kahve ve bir tek kelime. O insanı Van’dan İstanbul’a getiren şey sadece saygıydı. O bir mahkum olabilirdi. Ama o bir insandı ve saygıya layıktı. ‘Sana bir kahve borcum var doktor’ diyor. Bir kahvede oturup ikinci ve son kahvelerimizi de içiyoruz. İkimiz da gözleri yaşlı ama çok mutluyuz. Çünkü biz iki insanız.’’
Kültürümüzde bize öğretilen küçüklere sevgi, büyüklere saygıdır. Ama ne hikmetse bu özelliğimizi her geçen gün yitiriyoruz. Ve birbirimize saygısız tavırlar içine giriyoruz. Oysa her insan değerlidir ve de saygıya layıktır.