Geçtiğimiz cumartesi günü Girne Alsancak’taydım. Girne’nin insanı soluksuz bırakan hareketliliğinden sonra Alsancak’a bağlı beldelerin kendine has dingin doğasını sevmekle birlikte o bölgeyi Ozanköy’e benzetiyorum.

Kozmopolit yapısıyla giderek gelişen ve ağırlıklı olarak İngiliz, Rus ve son zamanlarda Türkiye’den gelen insanların oluşturduğu bir bölge.

Bir bara girdim yeni açılmış. İşletmenin sahipleriyle kısa sürede arkadaş olduk. İstanbul Sarıyer’den gelmişler. Radikal bir kararla Kıbrıs’a taşınmışlar. Tam yol kenarında güzelce bir yerde arazi almışlar; cafe bar tarzı bir işletmeye çevirmişler; çok da güzel olmuş.

Girne Alsancak’ın kozmopolit bir yapısı var. Alsancak Belediye Başkanı Fırat Ataser Kanal T’de Günaydın Kıbrıs’a konuktu dün sabah. Biraz izledim Serhat İncirli’yle olan söyleşiyi.. Bölgede yaşayan Rusları’n sayısının 2500 kişi olduğunu söylüyor. Demek ki Türkiye’den gelenlerden sonra ikinci sırayı yabancılardan Ruslar oluşturuyor.

Ataser, bölgedeki yabancı nüfusun aynı zamanda yaşadıkları yere de sahip çıktığını anlatıyor. Mesela çevre temizliği ve biriken çöpler yabancıların en fazla şikayet ettiği konular arasında bulunuyor.

Hani bir atasözümüz vardır: ‘Arslan yattığı yerden belli olur.’ diye. Bizim gibi toplumların genelde temizlik anlayışı, evimizin içini ve misafir odalarının tertemiz olmasıyla övünmekten öteye gitmiyor. Bireysel olarak temiz çevre, temiz toplum konularını başkalarının sırtına yükleyerek esas sorundan kaçınıyoruz.

Elbette bireysel olarak temiz çevre konularına dikkat çekenler var ancak cılız ses olarak kalıyor. Birlik beraberlik kavramından çok uzağız bu tip konularda. Yabancılar Alsancak’a yerleştikten sonra çok da güzel üretim yapmışlar. Mesela bunlardan biri Ilgaz Köyü’nde Etel Winery markasıyla İngiliz, İsrail ve Türk ortaklı şarap üretimi tesisi.

Düşünsenize Kıbrıs’ın beş bin yıllık geleneğini canlandırmak ayrı bir gurur vesilesi ve bu işi yabancılar yapıyor.

Tesis aynı zamanda bölgede bulunan bungalowlar için de şarap turizminde mihenk taşı olacakmış Fırat Ataser öyle diyor.

Mesela dikkatimi çeken başka bir detay.. Yine Ataser’den öğreniyoruz:

Malatya Köyü’nde İrlandalı bir vatandaş ev ve arazi satın almış. Hem meyve hem de sebze olarak kullanılan papaya üretmeye başlamış. Girişimcilik, adamların ruhunda var. Müthiş bir şey!

Demek ki fırsat verildiğinde küçük ve orta boy girişimcilik KKTC’nde boy verebilir. Biz bu ülkenin her zaman kötü ve negatif taraflarını görmeye o kadar alışkanlık haline getirdik ki; güzel işlerin de olduğunu gördüğümüzde nedense olayı önemsizleştirmeye veya yok saymaya çalışıyoruz.

Bu da tartışılması gereken ayrı bir ruh dünyası..

KKTC’NİN İLANI’NA TEPKİLİ OLANLAR VE SAVUNANLAR

Bugün 15 Kasım KKTC’nin 34. Kuruluş yıldönümü.

Her sene ayrı bir coşku ve şölenle kutluyoruz bağımsızlığımızı. Aslında bu konuda bile ikircikli bir yapı ortaya çıkıyor. Nasıl mı?

Devlet’in varlığından ve KKTC’nin bağımsızlığından hoşnut olmayanlarla;

KKTC’nin devamından yana olup, konfederal yapıda olmanın gerekliğini savunanlar.

İlginçtir Rumlar gibi ‘sahte devlet’ kavramının biraz daha ‘ light’ söylemini dile getirenler halen Meclis’te bu milletin onlara verdiği yetkiyle Meclis’in koltuklarında tanımak istemedikleri devletin savunucuları pozisyonundalar.

Ha peki KKTC denilen devlet kurumunun hiç mi eksiği, yetersizlikleri yok? Var tabii ki.. Buraya yazsak sütunlar yetmez. Ama bana göre yurtseverliğin de yıllar içinde içini boşaltıp kendilerine benzetiyor bazı kesimler.

Bana göre yurtseverlik;

Ne Devlete sahip çıktığını ki –sanki sahipsizmiş gibi- her platformda içi boş milliyetçilik sloganları arasında vatan, millet edebiyatına sarılarak; statükonun devamından yana olmak demek, Ne de KKTC gerçeğinden rahatsız olup; milli günleri önemsizleştirme çabasında olmak ve bunun üzerinden Rum’un politikalarına hizmet etmek demektir. Yurdu için çalışıp çabalayan, yurdunun , vatandaşın sorunlarını kendine dert edinen; adil düzeni, temiz toplum oluşturmak için çalışanlar; eline fırsat geçince siyasi rantlardan nemalanmayanlar; benim yurtseverlikten anladığım şey bunlardır.