Hükümet sallantıda.

Başa geldiklerinde, adeta dört ayak üstüne düşmüşlerdi. Ancak, dört parti ayağının hepsinin de gerçek hedefleri farklı olunca, hükümet masasının dengesi de bir türlü tutturulamadı.

Masanın üzerindeki sorunlar da oralara buralara saçılıp savruldu.

Sağlık sistemi de bundan nasibini almış oldu…

İşte böylesine bir savrulmuşluk içerisinde, dün bir paylaşım dikkatleri çekti.

‘’Hükümete güvenin’’ dedi Sayın Sağlık Bakanı…

Evet, sağlığın temel sorunlarını, vitrin icraatları ile kamufle etme taktiğiyle yola çıkan Sayın Sağlık Bakanı, bu sözlerle varlığını da yeniden sorgulatmış oldu…

Zira,

Sağlık Bakanı olmak istemişti, oldu.

Halk seçmese de, meclise, Sayın Başbakan’ın yanına kadar sızan statikonun desteğini de alarak o koltuğa oturdu.

Attığı her adımda, statikonun gölgesini de arkasında hep hissetti.

Bunu, Sağlık Bakanlığı’na müsteşar atanmasında bizzat yaşadı ve sağlığın dümenini elinden bırakmak istemeyen birilerinin atadığı isme razı olmak zorunda kaldı.

Bakan olmadan önce, tüm meslektaşları tarafından öyle ya da böyle, sempatik bulunmasına rağmen, bazı meslektaşlarına randevular vermemesi, önlerine müsteşar bariyerini koyması tepki çekti.

Sağlıkla ilgili meslek örgütlerini ziyaret turlarına başladığında, Sağlık Turizm Konseyi’ni, Özel Hastaneler Birliği’ni, Serbest Çalışan Hekimler Birliği’ni, birçok hasta derneklerini unuttu. Eskiden başkanlığını yapmış olduğu Kıbrıs Türk Tabipleri Birliği ile zıtlıklar yaşadı, son Genel Kurulu’na katılmadı, mesaj da göndermedi.

‘’Lefkoşa’ya yeteri kadar büyüklükte, yeni bir hastane lazım. Türkiye’den bize birkaç örnek gösterecekler, biz de seçeceğiz.’’ gibilerinden söylemlerde bulundu. Sonra yüz seksen derece dönerek, mevcut hastanenin çevresine eklemeler yaparak hastane sorununu çözeceğini iddia etti.

Çocuklarımızın sağlığını düşündüğüne dair ‘’sözde’’ aktivitelerde bulundu. Çocuklarımızın aşı takvimi bile doğru düzgün tamamlanmamışken, Güney’de ve Türkiye’de olan, ancak bizde yapılmayan TBC (verem) aşısı dururken, otuz tane öğrencimiz HPV aşısı yaptırırken, içlerinden birisinin elini ‘’duygusal’’ bir şekilde tutuş pozunu medyaya vermekten de geri kalmadı. Aşıların devam dozlarının yapılıp yapılmayacağı ise tamamen muamma olarak kaldı.

Konu çocuklarımızdan açılmışken, çocuklarımızın alkol ve madde bağımlılığından kurtarılması adına, bir dirhem katkıda bulunamadı.

Girne’ye yeni bir hastanenin müjdesini yakın zamanda verebileceğini manşetlerden yayınlattı. Sonra yine sessizliğe büründü.

Girne Yaşam Evi için ihaleye çıkılacağını medyaya servis etti. Yine sessizlik.

Göz malzemeleri için ihaleye çıktı. Fahiş fiyatlar nedeniyle meslektaşlarının tepkisine maruz kalınca, geri adım attı, iptal etti.

Kalkanlı Yaşam Evi’ni açarak biraz umut verir gibi oldu. İdamesinde sıkıntılar yaşamaya başladı.

Sözleşmeli hekimler almak üzere ilanlar verdi. Başvuranları ya oyaladı ya da sözleşmeli almak yerine, kendilerinin de Sağlık Bakanı olmadan önce, ‘’gündelikçi işçi’’ olarak nitelendirip karşı olduğu, ‘’hizmet satın alma’’ teklifinde bulundu.

Onkoloji simsarları karşısında sessiz kalmayı tercih etti.

Acil Servislerde triaj sistemini getirdi, kısa sürede sistemin ‘’aj’’ı gitti, ‘’tri-vri’’si kaldı.

Tıbbi atık bertaraf tesisinin işlemeye başladığını duyurdu ama bunun doğru olmadığı ortaya çıktı. Kaldı ki, tıbbi atıkların, evsel atıklarla birlikte toplanıyor olmasını her daim görmezden geldi.

Ülkemizdeki skandal domuz gribi vakalarını saklamak için, ilacı devletin tekeline aldı, tüm hastaları mağdur etti. Çoğu hasta ilaca ulaşamadı. Domuz gribi vakalarının çokluğunu dile getirip halkımızı uyaran Gazimağusa Devlet Hastanesi Başhekimi’ni affetmedi, anında görevden aldı.

Meme kanseri tarama tırının Türkiye’den geleceği müjdesini verdi. O tır bir türlü gelemedi.

Genel Sağlık Sigortası topunu ustalıkla Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na attı. Ancak, bu danışıklı dövüşü, tabiri caizse, kimse yemedi! Kısmi sağlık sigortası söylemleri ise, ağza çalınan bir parmak baldan öteye gidemedi.

Türkiye’den, sağlık alanında kullanılmak üzere hibe olarak gönderilen, yaklaşık 22 milyon TL’nin yarısını bile kullanmadı.

Nalbantoğlu Devlet Hastanesi’nin Türkiye SGK’sı ile anlaştığını haber vermişti. İcraatı haberde kaldı.

Hasta Hakları Yasası’nı meclis meydanına çıkarıp, kedinin fare ile oynadığı gibi oynadı.

Ülkemizin en kritik bilimsel çalışmalarını, derneklerin ve inisiyatiflerin ellerine teslim etti, akıbetlerini sormadı, soruşturmadı.

Ülkemize hangi alanda, kaç adet doktor, diş hekimi ve diğer sağlık personeline ihtiyaç olduğunun sayısını belirlemedi, buna yönelik YÖDAK ve diğer kurumlarla istişarede bulunmadı.

Yoğun bakım hastaları özele ‘’akın akın’’ sevk edildi, kendisi de sorgusuz sualsiz, paralarını tıkır tıkır ödedi. Bu paralarla, küçük bir hastane yapılabileceğini hiç hesap etmedi!

Girne’de, dispanser izni olmasına rağmen sanki hastane gibi çalışan yere, nedendir bilinmez, göz yumdu. Göz yummaya da devam ediyor. Belki de Türkiye sermayeli diye ödü kopuyor!

Devletin arka bahçeleri haline getirilen özel hastanelerde, Askeri Doktor’ların gece nöbetleri tutmasını görmezlikten gelerek, bazı milletvekillerinin sözüm ona gizli sağlık karargahlarını zor durumda bırakmıyor.

Özelden ilaç kuruluna çıkarılan hastaların ilaçlarını alabileceklerini gururla ilan etmişti, şimdi bu gölü kalesinden bir türlü çıkaramıyor.

Devletin bir klinik şefinin, Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi’nde, kendi kendine sevklerine, mesai disiplinine uymamasına, icapçı nöbet tutmalarına ses bile çıkaramıyor.

Değerli okurlar,

Örnekler arttıkça yazı da uzuyor.

Yazmak beni yormuyor ama, eminim ki, okudukça sizi yoruyor belki de moralinizi bozuyor.

Ama ne yazıktır ki gerçekler bunlar…

Ne yazıktır ki, sağlıkta yapılması gerekenler, Sayın Sağlık Bakanı’nın CV’sini kabartıcı vitrin icraatlarının altında, sükseli manşetler eşliğinde kamufle edilmeye çalışılıyor.

….

Sayın Sağlık Bakanı’nın dünkü, ‘’hükümete güvenin’’ telkin çabası, aslında bir paniği gösteriyor. Yolun bittiğini, biz meslektaşlarının arasına döneceği günlerin yakın olduğunu işaret ediyor aslında…

Hükümetin sağlıktaki statikonun prangasından kurtulamayışının bedelini, halkımıza ödettirmeye devam etmek istiyor…

Meclisin duvarları dile gelseydi, eminim çok şey söylerdi…

Konu sağlık ise şayet: ‘’Hükümetin sağlık ayağı çoktan koptu’’ derdi!

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899