Uzun zamandır yazmadım, yazamadım.Babamı 1 Şubatta kaybettikten ve ebediyete yolcu ettikten sonra elim klavyeye gitmedi. Umarda o gücü zorda olsa buldum.Umar için bir şeyler yazmalıydım. Birçok kişi ile arkadaşlıklar kurmuş iyilikseverliği ile adından bahsettirmişti ama onu tanımayanlarda vardır ve kim olduğunu öğrenmelidir ve örnek almalıdır diye yine denedim.Bunun için ilk bir iki denemem başarısız olsada sonunda başardım.Klavyenin başına oturdum. O 326 ben 327 idim .Okul numarası bu kadar birbirine yakın başka iki kişi olmamasındandır ki Üzerinden 30 kusur yıl geçmiş olmasına rağmen hocalarım özelliklede Hasan Ömer Hocam hiç unutmadı.Ne benim neden Umarın Lefke Gazi lisesindeki numarasını. Ortaokul yıllarında başlayan arkadaşlık sonraki yıllarda sarsılmaz bir dostuluğa döndü.Öyle bir dostluk ki kardeşten de öte. Umar derdim kendine oda bana Oran . Sonrada yüzünden hiç eksilmeyen o tatlı gülümsemesi ile gülerdi. Lise yıllarımız çok keyifli idi.O herkesin özlemle yad ettiklerinden.Hem derslerini ihmal etmeyen hemde gezmesinide eğlenmesinide bilenlerdendik. Sınıftaki masasını Özalpla paylaşırdı.Özalp Lokumcu.Şimdilerde Ankarda Eczacı dostumuz. Zekiydi Umar ama hayatı öyle çok fazla ciddiye alanlardan da değildi.Bunun içinde hep iyimserdi.İyilik yapmayı severdi.Vatanını sağ sol ayırmadan severdi.Tek bir kırıcı lafını hatırlamam.Lise yıllarındaki tutkusu arabalardı.Zaten lise yılları olsun Ünüversite yılları olsun en çok onun arabası ile gezip dolaştığımızı hatırlarım.70 belki daha eski üstü açık model Landrover ile yaptığımız Yeşilırmak macerası hala bugün gibi aklımda. Ünüversite yıllarımızda birlkte geçti.O İstanbul sonra Ankara da eğitimine devam ederken bende Eskişehirde idim.Bazen Ankarada bazen Kıbrısta arkadaşlarla her fırsata bir araya gelir eski günleri yad eder o günlerde güldüğümüz gibi gülerdik. O hani herkesle değil 30-40 senelik bir dostluğun size hissettirdikleri ile derinden bazen bir şey söylemeden yalnızca bakışların verdiği anlam ve 40 yılda biriktidiklerinizin o en güzel o en içten duyguları ile.. Ankarada olduğumuz bir günde Galatasarayın Monaco karşısındaki golünden sonra hem sevinip hemde mutfakta yıkadığı bulaşıkları bırakıp hangisi biziz siyahlarmı yoksa beyazlarmı diye salona koşmasını ve bizi kayhahaya boğması unutamam.Sporla arası iyi olmamasına Futboldanda çok anlamasada bizimle beraber Cimbom galibiyetinden sonra Ankara sokaklarındaydı. Umar, ben, Özalp, Hüseyin, Duygu bir araya geldiğimizde Voltran oluştu derdik. O hani bir zamanlar Televizyonda elleri ayakları vücut ve kafası biraraya gelerek güçlü bir robotıu oluşturan çizgi film kahramanı.Kim takmıştı bu ismi bilmiyorum ama hem söyler dururduk. Sonra Napan be Koç derdik birbirimize kendi aramızda. Sonra Corclar vardı yine içinde Cenk Altıntaşı olan Alkan Değirmencisi olan ve bizim Hüseyin Ali Ruhinin , Özalpın, Duygunun ve benim olduğumuz. Bu isimle seslenirdik birbirimize .Buda sanırım lise yıllarında okul gezi dönemlerinde kendi aramızda birbirimize taktığımız bir isimdi. O yıllarda bizi okul gezilerine ağırlıklı olarak götüren şoför Cemal abi Cemal Soyer beni hala her gördüğünde böyle seslenir. Napan Corc der durur. İzmir konsolusu iken basına yansıyan işyerine bisikletle giden resmini gördükten sonra kendini aradım. Arabanın bozuk olduğunu söyledi fazlada bir şeyde söylemek istemedi. Makam arabasını tamir edecek para gönderilmediğini sonradan öğrendiğimde .Boş ver dedi.Bak heybeli bisiklet var dedi.Bize yeter dedi. Son buluşmamız Yedidalgada Swan Restoranttaydı.Umar, ben ,Hüseyin, Duygu beraberdik.Bunu artık bir tarihe oturtalımda her ayın bir günü buluşalım dedik.Müzik biraz yükselince birbirimizin söylediğini duymaz olmuş .Hadi kalkın benim ofise gidelim demiştim.O gece kahvelerimizi ofiste içtik.Konuşup geçmişte neler yaptığımızı anlatıp güldük.Lise yıllarında Girneye atletizimlere giderken Umarın yanında götürdüğü tavuğun tek ayağının olmadığını ,Lefke Gazi Lisesini ve daha nicelerini. İzmirdeki büyükelçilik görevi bitmiş .Dışişlerinde görevine devam ediyordu.Ama mutlu olmadığıda yüzünden belliydi.Üst kademe yöneticiliği için sınavlara girdiğinden fakat hakkını alamadığından sitemle bahsediyordu.Bu duruma çok üzüldüğünü sonradan öğrendim . Hastahanede olduğunu duyduğumda hemen telefona sarıldık.Açtık, kendisi ve karısı Nihal ile konuştuk.Ne oldu be Umar dedim. Tamamdır Koç dedi.Biraz sıcaklığım arttı ama şimdi düşüyor dedi. Eşimle birlikte Nalbantoğuna ziyarete gittiğimizde başucunda bir kitapla kendisi bir yatakta Nihal diğerinde uyuyordu. Bizi görünce yüzündeki gülücüğü ağzındaki maske engelleyemedi. Oturduk konuştuk . Rahatsızlığından bahsetti. Önemli olmadığını söylediklerini bir virüs olduğunu ve tedaviye başlandığını anlattı. Tatmin olmadım. Kalk birde Türkiyeye git dedim. Gideceğik dedi. Ziyaret saati sona erdi dediklerinde bizi bırakmak istemez gibiydi.Sarılmak istedik fakat yüzündeki maske bize olmaz diyordu. Tokalaştık.El salladık. Sonrası 1 haftada oldu bitti Türkiyedeki teşhisin lösemi olduğunu Özalp bize telefon ettiğinde öğrendik. Ozi çok söylemek istemesede Umarımızın iyi olmadığını hissetmiştim. Sonra bir sabah Ozi telefon etti.Telefonu açmak istemedim. Açtım.Kaybettik Koç dedi. Dayanamadı ha be Ozi dedim. Sonra benim boğazım düğüm düğüm onda hafiften hıçkırık sesleri. Bugün 1 Nisanda Umarımıza helallik verdik sonrada defnettik.Ay Yıldızlı Bayrağımıza sarılı tabutunu yüzlerce kişi taşımak isterken biz araya girmedik. Onlara böyle güzel bir adamı omuzlarda taşımaları için izin verdik. Biz çiçeklerini taşıdık. Mezarınının başında dualarımızı okuduk mezarına topağını attık mersin dalları ile çiçeklerle donattık sonrada Corclarla birbirimize sarıldık .Metanetle durmaya çalışmadık .Umar için gözyaşlarımızın akmasınada engel olmadık. .Babamada uğrayıp Uğuru yanına gönderdiğimizi ona emanet ettiğimizi söyledim. 326’yı , Uğur Umarı ,Voltranın elemanını, Corcu, Diplomatımızı henüz 50 yaşında tekrar görüşeceğimiz ve birlikte güleceğimiz güne kadar ebediyete uğurladık. Biz seni göremesekte senin bizi gördüğüne ve hep yanımızda olacağına eminiz.Şimdilik güle güle 326 ,güle güle Koç .Emanetin emanetimizdir.Görüşmek üzere Umar.