Öncelikle Devran Türeray’ın ailesine başsağlığı dilemek gerek.
Evlat acısı bu, kolay değil ve sadece düştüğü yeri yakar.
Allah rahmet eylesin ve Allah kimseye böyle bir acı vermesin…
Olayı başından sonuna kadar Afrika gazetesi takip etti.
İyi de yaptı, gazetecilik çünkü öncelikle yürek işidir, cesaret işidir.
Devran Türeray, askerlik görevini yaparken dayak yedi mi yedi!
Bunu zaten inkar eden yok!
Bu ayrı bir araştırma konusu ve askerde dayak atmak yasak olduğuna göre, bu komutan cezasını çekmeli…
İyi de devran, komutandan yediği dayaktan ötürü mü önceki gün vefat etti?
Afrika Gazetesi bu konuda dün de ciddi bir manşet attı ve “Komutan Dayağının Sonu Ölüm” başlığını kullandı.
Eğer öyleyse bu resmen cinayettir ve ilgili komutan ‘cinayet’ suçundan yargılanmalıdır.
Umarız GKK bu konuda üstüne düşeni yapar, yapmalıdır da!
Dün kamuoyu bu haberi tartışırken bize gelen bir mesaj kafamızı allak bullak etti…
Umarım, gelen mesajın sahibinin ismini kullanmamda bir sakınca yoktur, çünkü mesajda böyle bir istemde bulunulmadı.
Mesaj İbrahim Kobat’tan geldi ve olayı bire bir yaşadığı için kayda değer buldum.
Siz okurlarımla paylaşıyorum, yorumu da artık siz yapın;

“Maalesef olayın gerçek boyutu öyle değildi Levent bey.
Rahmetli olduğunu söylediğiniz Devran'ı o dönemde doktor olarak yedek subaylığımı Gülseren'de yaptığım için tanıyorum.
10’ncu piyade taburunun 2‘nci bölüğünde (Maraş Karakeşliler bölgesi) er olarak vatani görevini yapan Devran cildinde yaralar ile revire bana başvurduğunda onu hemen Mağusa Devlet Hatanesi'ne sevk etmiştim.
Mikrobik bir hastalık olan impetigo (streptokoksik enfeksiyon) teşhisi konup tedaviye başlandı. Ancak idrar tetkiklerinde protein kaybı olduğu görülünce, en sık komplikasyonu olan böbrek iltihaplanmasının gelişmiş olduğu anlaşılıp Mağusa Hastanesi'nde takip eden Dr. tarafından sevk edilmiştir.
Ailesi böbreklerinde oluşan bu olayın komutanının dövmesi ile gerçekleştiği suçlamasında bulunarak, o dönemde asker ile ilgili her olumsuz olaya balıklama atlayan Afrika Gazetesi bunu baş sayfaya taşımıştır.
Her gün göreve giderken yanımda götürdüğüm Afrika Gazetesi’ni yanımda götürmekten de vazgeçmek zorunda kalmıştım.
Hatta o sabah mesaiye başlamadan tabur komutanının "o okuduğun gazetenin yalan haberini gördün mü” diye bana laf da atmıştı ve olaydan haberdar olmuştum.
Oluşturulan soruşturma ekibine, revirin sorumlusu Tabip Teğmen olarak ilk muayenemdeki bulguları, Mağusa Devlet Hastanesi’ndeki doktorların bulguları ve tahlil sonuçları sunulmuştur.
O dönemde gazete sahibi Şener Levent beye bu gerçekleri iletmeyi çok düşündüm ama gerekli açıklamaları soruşturma neticesine göre Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı yapmıştı.
Bugün yine bunun Devran'ın ölümüyle ayni yanlışlıkla gündeme çıkması beni gerçekten çok üzmüştür.
O dönemin 2nci piyade Bölük komutanının da bu suçlamalarla ne kadar zor günler geçirdiğini de bilmekteyim.
Hatta bugün ölümden sorumlu gösterilmesi çok büyük haksızlık ve vicdansızlıktır diye düşünüyorum.
Olaylar bu şekilde gelişmişti Levent bey.
Teşekkür ederim…”
(İbrahim KOBAT)


Dipkarpaz’da ‘kirli’ ittifak!

UBP-DP’nin yerel seçimlerde ittifak içinde olmasına başta CTP’yi rahatsız eder gibi görülse de aslında iki partinin bir çok bölgesinde de şiddetle karşı çıkılıyor.
Bunlardan bir tanesi de Dipkarpaz!
Dipkarpaz’ın DP’li eski belediye başkanı Arif Özbayrak, parti kararına rağmen yerel seçimlerde bağımsız belediye başkanı olmak için kolları sıvadı.
İyi bir DP’li olarak bildiğimiz Özbayrak da bu ittifakı ‘kirli’ olarak tanımlıyor.
Umarız bu kirliliği biraz daha açar ve kamuoyunu bilgilendirir.
İşte o açıklaması;
“Sayın Özadam.
İttifak diyerek partisini ve partilisini satan kim olursa olsun dersini vermek ve haddini bildirmek boynumun borcu olur.
Dipkarpaz’da bir ittifak olacaksa bu kirli bir ittifaktır…”
(ARİF ÖZBAYRAK)


Erdoğan ‘tövbe’ etmeli!

“Başbakan Erdoğan'a bir şeyler oluyor.
Daha önceki mitinglerde; Allaha ait olan bir cümleyi kendine kullanarak "Rahmetimiz gazabımızı aşmıştır.." dedi.
Dün de Avcılar Mitinginde; "Kimse kibirlenmesin. Gururlanmasın..Kibir de gurur da Allaha mahsustur..." diyerek ilahiyatçıları şoke etti.
Yüce Allahın bu tür kötü sıfatlarla anılması küfürdür. Allahın sıfatları arasında bu iki kavrama benzeşen hiç bir sıfat da yoktur.
Birisi Başbakan'a tövbe istiğfar getirmesini söylemeli...”
(ERHAN ARIKLI)


MESAJ KUTUSU

Sayın Pervin GÜRLER, GK 250 plakalı minibüs araç sahibinin izni olmaksızın bir kreşe öğrenci taşıyor. Araç sahibi durumu defalarca polise şikayet ettiği halde bir sonuç alamamış, lütfen ilginizi esirgemeyin…

Sayın Teberrüken ULUÇAY, yasanın zamanında uygulamaya girmemesi yüzünden tapuda tüm işlemler neredeyse durmuş vaziyette. Müteahhit firmalar tek bir ev bile satamamaktan şikayet ediyorlar. Elinizi biraz çabuk tutun lütfen…

Sayın Sezai SEZEN, Mart ayının ilk 10 günü geride kaldığı halde belediye çalışanları henüz maaşlarını alamamaktan şikayet ediyorlar. Cep delik cepken delik çalışanların iş verimi de hayli düşük olur değil mi?

Sayın Mustafa ARABACIOĞLU, Çanakkale Ortaokulu’ndan bazı veliler Rumca şarkılar ve piyes düzenlenen bir geceden şikayetçi oldular. Rum dili ne zaman müfredata girdi diye soruyorlar, haberiniz var mıydı?

Sayın Adnan ERASLAN, KTOEÖS’ün başına yeniden geçmek için yoğun kulislere başlamışsınız. Sendikacılık günlerini özlediniz desenize. Hayırlı ve uğurlu olsun, bakalım ipi göğüsleyebilecek misiniz?

Sayın Zorlu TÖRE, dün düzenlenen Şehit Salih’in cenaze töreninde Meclis’ten tek vekil siz katıldınız. 49 Vekil de evde mangal başında olmayı tercih etmiş. Duyarlılığınızdan dolayı tebrik ederiz…

Sayın Mehmet ÇAKICI, hem de Dereboyu gibi çok işlek bir yerde aracınızı kaldırıma park ederek vatandaşın büyük tepkisini aldınız. Bir daha olursa lastiklerinizi söndürecekler haberiniz olsun…

Sayın Arif ÖZBAYRAK, partinize rağmen Dipkarpaz’da bağımsız belediye başkanı olmanız bölgede büyük memnuniyet yarattı. Tepki oylarını alarak büyük bir sürpriz yapabileceğiniz konuşulmaya başlandı, hadi hayırlısı…

Sayın Özkan YORGANCIOĞLU, Bakanlar Kurulu’nun aldığı iki ayrı kararda aynı karar numaralarının kullanılması hatasının anında değiştirildiğini memnuniyetle öğrendik. Siz yine de sekreteri uyarın ki daha dikkatle olsunlar…

Sayın Börke KAŞİF, bitiş tarihi üzerinden 7 ay gibi uzun bir süre geçmesine rağmen Lefkoşa’daki Vakıflar Çarşı’sını hala teslim etmemişsiniz. Bunu sıradan biri yapsa sonu ne olurdu bilirsiniz değil mi?

Sayın Ersan DAĞLI, Sigortacılar Birliği danışma kurulu üyeliğiniz hayırlı ve uğurlu olsun. Türkiye kaynaklı büyük şirketlere rağmen büyük bir zafer kazandınız, tebrik ederiz…

Sayın Olgun AMCAOĞLU, “Gönyeli’ye Yeni Bir El” sloganıyla yerel seçim çalışmalarına start verdiğinizi öğrendik. Ahmet Benli ile sıkı bir yarış içinde olacağınız söyleniyor. Bakalım bu sefer de sonuçlar at başı mı belirlenecek?

Sayın Engin ARI, Adana dönüşü vatandaşa bol miktarda cezerye dağıttığınız gözlemlenmiş. Fazlasının nasıl zarara yol açacağını biliyorsunuz değil mi? Vardır mutlak bir bildiğiniz tabi ki…

Sayın Ülker FAHRİ, büyük başarı ile yürüttüğünüz Sigortacılar Birliği başkanlığı görevine yeni dönemde devam etmeyeceğinizi açıklamanız camiayı üzüyor. İyi bir çizgi yakalamışken biraz daha devam etmekte yarar görüyoruz. Sizi sevenleri üzmeyin olur mu?

Sayın Ziya EMİR, şimdilik aylık olarak yayına başlayan Kıbrıs Manşet’e yayın hayatında başarılar dileriz. Çok kısa bir zamanda günlük olacağından hiç kuşkumuz yok. Allah utandırmasın artık…

Sayın Okan DAĞLI, “Geçmişten Geleceğe Mağusa” kitabınızın beklenenden daha fazla ilgi gördüğünden emin olabilirsiniz. Tebrik eder başarılı yayınlarınızın devamını dileriz…


GÜNÜN FOTOĞRAFI



Günün Fıkrası

Cördün mü?


Temel’le Dursun güzel bir günde dolaşmaya çıkmışlar.
Biraz ilerlemişler
Dursun:
- Uyy Temel cördün mü cördün mü?
demiş. Temel’de büyük bir telaşla :
- Neyi? demiş.
Dursun :
- Havada uçuşan kuşları.
Temel de :
- Cördüm cördüm demiş. Az daha gitmişler.
Dursun yine :
- Temel cördün mü cördün mü? demiş.
Temel yine :
- Neyi?
Dursun :
- Ormanda açan çiçekleri, demiş.
Temel yine:
- Cördüm cördüm demiş.
Az daha gitmişler Dursun yine:
- Uyy Temel cördün mü cördün mü demiş.
Artık bu sözden bıkan Temel:
- Ula cördüm cördüm, demiş.
Bu kez Dursun :
- Ula madem cöreysun da niye basayisun ayağinun altında ki boka....