Hükümetin bütçeyi denkleştirme çabalarına destek veriyorum.
Bunun için elbette ki tasarruf şart!
Devlet nereye gereksiz harcama yapıyorsa bunları kısıtlasın...
Buna kimse bir şey demez aksine alkış tutar...
Cenazeleer giden çiçek paralarıın kısıtlayın, RHA'ların okul önlerinde öğrenci almalarına engel olun, dairelerdeki izaz ikramları gerekirse kaldırın...
İyi de gazetelerden ne istiyorsunuz?
...
Hükümet bakanlıklara ve dairelere birer genelge yollayarak şöyle demiş;
"Gazete alımlarını mümkün olduğu kadar kısıtlayın!"
Kısıtlayın ki devlet tasarruf yapsın!
Şimdi başta kendini sosyal demokrat diye tanıtan bir parti olmasa çok üzerinde durmazdım ama sürekli demokrasiden, sosyal adaletten ve basın özgürlüğünden bahseden bir parti böyle bir karar üretiyorsa, 'yok artık' derim...
Bunun elle tutulur hiç bir gerekçesi de olamaz!
...
Avuç kadar bir ülkede günlük olarak yayınlanan 16 gazete olmasına ben de karşıyım...
Bu konudaki düşüncelerimi daha önce çok kez yazmıştım.
Pasta büyümeden gazete sayısının bilinçsizce büyümesi belki gazetelerin bir çoğuna zarar verir ama zaten ekonomik göstergeleri hiç de iç açıcı olmayan gazetelerin devlet eliyle alımının engellenmesini de içime sindiremem, bunda bir mantık arayamam...
Hele de her bir televizyon kanalına aylık 30 bin TL gibi büyük bir rakamı uydu katkısı altında veren bir hükümetin gazetelere ihanet içine girmesi yenilir yutulur cinsten değildir.

Şimdi sözümüz haliyle gazeteci örgütlerinedir…
Gazeteciler Birliği ve Cemiyetine yani!
Hükümetin böyle bir uygulamasından haberiniz var mıydı?
Olmadıysa şimdi oldu…
Gazetelerin ve gazetecilerin haklarını korumak için kurulan örgütlerimiz ve yönetim kurulları umarız gazetelere uygulanan satın almama ambargosu konusunda parmaklarını oynatacaklardır.
Ya da umarım öyle olur!

………………………………………………..


“Elinizden geleni ardınıza gomayın!”

“Bu "anormal" ülkede anayasa, yasa, tüzük ve yönetmelikler yaşamı düzenlemek için değil, gerektiğinde insanları sindirmek, korkutmak için vardır diye iddia ediyorum...
Bugün beni saat 09.35'de Girne Vergi Dairesi'nden aradılar ve yüklü bir vergi borcum olduğunu, görüşmek için yanlarına gitmemi söylediler. Önce şaşırdım.
...
Sonra telefondaki memura benim Girne ve yöresiyle hiçbir ilişkim olmadığını söyledim. Bana "Lefkoşa'da Küçük Kaymaklı'da kiraya verdiğim evimin birikmiş vergi borcu olduğunu" söyledi.
Haydaaa! Kafam attı. "Be gardaş, Lefkoşa'da benim adıma kirada evim filan yok. Ama de ki var. Girne Vergi Dairesi Lefkoşa'daki bir ev için, Girne ile hiçbir ilişkisi olmayan bir vatandaşı niye arar?" diye sordum. "Vallahi ben bilmem..." dedi.
Sonra aklıma geldi. Sözkonusu evin adresini sordum. Verdiği adres kayınvalideme ait kiradaki evin adresi. Sonra hatırladım ki, 12 sene önce vergi dairesi bana bir vergi dosyası açmıştı bu evle ilgili. Günlerce bu evin benim olmadığını kanıtlamak için gidip gelmiştim daireye. Sonuçte koçanı filan gösterip dosyayı kapatmıştık...
Şimdi birilerini rahatsız etmişim herhalde ki, ESKİ DOSYALARIMIZI karıştırmaya başladılar...
HADE KOLAY GELSİN, ELİNİZDEN GELENİ ARDINIZA GOMAYIN!..”
(KANİ KANOL)



MESAJ KUTUSU


Sayın Ahmet KAŞİF, yerel seçimlere az bir süre kala 700 kiralık araç, 10 T izni ve 3 otobüse taşımacılık izin verdiniz, ortalık allem gallem oldu. Yakında taksiciler yine sokağa dökülmeye hazırlanıyor haberiniz olsun…


Sayın Kadri FELLAHOĞLU, basın mensupları bir yıllık icraatlarınızı anlatacağınız basın toplantısını dört gözle bekliyor da bazıları da sormadan edemiyor; Kocaman belediye binası varken Mimar ve Mühendisler Odası’nda basın toplantısı yapmanın alemi nedir? Bizden iletmesi…

Sayın Türkay TOKEL, bölgenizde istifacılar tek tek geri dönmeye başlamış. Hükümette olmanın faydalarını görüyorsunuz desenize. Bu arada tatlı dilinizin de epey işe yaradığı söyleniyor. Bu arada Güzelyurt Belediye Başkan adaylığı için hazır mısınız?

Sayın Tahsin ERTUĞRULOĞLU, siyaset toz duman olunca bir süreliğine kabuğunuza çekildiğiniz söyleniyor. Bari zamanı boşa harcamayın da Fenerbahçe başkanlığı için siz de adaylığınızı koyun. Başınız kel değil ya!

Sayın Bertan ZAROĞLU, bazı dostlara sanayi arsası verdirmek için yoğun bir diplomasi trafiği yaşadığınız gözleniyormuş. Yerel seçimler öncesi domuzdan kıl koparmak böyle bir şey olsa gerek değil mi?

Sayın Özkan YORGANCIOĞLU, bakanlıklara bağlı dairelerin bir çoğu gazete almama genelgesine uydular ve doğal olarak bütün gazetelerin tirajları yüzde 10 aşağı indi. Televizyonlara bol kepçe dağıtırken gazetelere biraz ayıp olmuyor mu?

Sayın Aybars KARAATMACA, kan donör veri bankasına verdiğniz destek bu ülkeye yaptığınız en büyük hizmet olarak anılacaktır. Hassasiyetinizden dolayı tebrik eder başarılı çalışmaların devamını bekleriz.

Sayın Şener ELCİL, ‘dürüst siyasetçi arıyoruz’ çağrınıza doğrusu çok şaşırdım. Burada biraz zor bulursunuz! Ama isterseniz siz aktif siyasete adım atıp şansınızı deneyebilirsiniz. Çok uzakta aramaya gerek yok değil mi?

Sayın Asım AKANSOY, dün sabah Başbakan bir televizyon kanalında size epey göndermelerde bulundu. Aranızın hala limoni olduğunu bilmiyorduk. Kazananı olmayacak olan bu kavgayı acaba kim kazanacak?

Sayın Salih ÇALIKUŞU, ittifakın bozulması en çok sizin işinize yarayacağa benziyor. Yine dört ayak üzerine düştünüz desenize! Hayırlı ve uğurlu olsun…

Sayın Mustafa ULAŞ, Alayköy’de şimdiye kadar size kimse şans tanımazken ittifakın bozulmasından sonra dengeler sizin yararınıza değişti diyorlar. Bu avantajı kullanabilirseniz ne ala! Kolay gelsin…

Sayın Olgun AMCAOĞLU, talihsizlik ancak bu kadar olur doğrusu! Tam da Ahmet beyle aradaki farkı kapatmaya başlamışken ittifakın fiyaskoyla sonuçlanması hiç de iyi olmadı. Seçmene dudak uçurtacak projelere imza atmak artık şart oldu…

Sayın Bengü ŞONYA, hem istifalar hem de SDP olayında kabak sizin başınızda kırıldı. Yıllarınını verdiğiniz partinizle bu kadar ters düşeceğiniz 40 yıl düşünseniz aklınıza gelir miydi?

Sayın Oğuz KÖSE, televizyon programcılığından sonra şimdi de köye yazarlığına hazırlandığınızı duyduk. Doğru yoldasınız, meclise girebilmek için bundan daha iyi bir yöntem olamaz. Kaleminize kuvvet…

Sayın Buket ÖZATAY, ABD’den fotoğrafçılık konusunda çok önemli bir unvan aldığınızı memnuniyetle öğrendik. Rahmetli babanızı çok iyi tanıyan birisi olarak başarılarınızın devamını dileriz…



Günün Fıkrası

Ağlama duvarı

Kudüs’te görevlendirilen bir gazeteci, Ağlama Duvarı’nın önünden her geçişinde, yaşlı bir Musevi’nin orada öyle durup dua ettiğini fark etmiş. Bir hafta, iki hafta... Sonunda adamla bir röportaj yapmaya karar vermiş. İzin alıp açmış teybini, sormuş adama:
- Kendinizi biraz anlatır mısınız?
- Adım David, Polonya Yahudisiyim. Yaşım 68. Smalla’da bir kumaş dükkânım var. Evliyim. İki çocuğum Tel Aviv’de bir çiçek serasında çalışıyor...
- Sizi her gün burada, Ağlama Duvarı’nın önünde, dua ederken görüyorum.
- Evet, her sabah dükkânı açmadan buraya gelirim. Dünya barışı ve insanların kardeşliği için dua ederim. Öğle tatilinde bu sefer insanların mutluluğu, acıların sona ermesi için Yaradan’a yalvarırım. Akşam da, eve dönerken, bu kez dürüst ve iyi insanların esenliği için dua ederim. Cumartesi günümü de burada, yine dua ederek geçiririm.
- Ne güzel! Kaç senedir bunu sürdürüyorsunuz ?
- İsrail’e göçtüğümden beri, yani 40 yılı geçti.
Gazeteci çok etkilenmiş, heyecanla sormuş:
- 40 yıldır her gün dua ediyorsunuz. 40 yıldır yılmadınız. Bugün nasıl bir duygu içindesiniz, neler hissediyorsunuz?
Uzun uzun iç geçirmiş yaşlı Musevi, sonra da bezgin bir sesle cevap vermiş:
“Vallahi artık bilemiyorum” demiş, “İçimde, sanki duvara konuşuyormuşum gibi bir his var...”