Şüphesiz feminizmler tekil değildir. Birden çok feminizm, birden çok feminist algılayış, birden çok feminist pratik vardır.  Bu yazıdaki feminist algı adayarısında kendisine feminist kimliği veren bazılarını içine alabileceği gibi epeyce bir kısmından da farklı görüşleri ifade edecektir. Bu yazı “tüm feministler” adına ne konuşmak istemektedir ne de böyle bir şeyin mümkün olduğunu düşünmektedir.
 
Cumurbaşkanlığı seçiminde bir kadın adayın olması, Sibel Siber, adayın propagandasının kadınlığı üzerinden götürülmesi, kadınlardan açık bir şekilde  adayın  kadın olması üzerinden oy istenmesi, genelde particilik ve özelde bu cumhurbaşkanlığı adaylıkları konusundaki görüşlerimi ortaya koymamı kaçınılmaz kılmaktadır.
 
Siber’in adayarısındaki kadınları yanılgı içerisinde eşitlik sorununu aşmış gördüğünden,  tekil bir “Kıbrıslı kadın” imgesi altında kadınları değerlendirdiğinden, işçi kadınların, göçmen kadınların, ev işçisi kadınların durumundan haberi bile olmayan, ezilmenin arabaya binmek, doktor olmak, öğretmen olmak, memur olmak ve alışverişe gitmekle bitmediğini bilmeyen algısından önceki yazılarımda bahsetmiştim. Kadınların eşitsizliğinin toplumsal temellerinin farkındalığında olmayan bir politikacı, elbette bunların düzelmesi için de bir yaklaşım sergileyemeyecektir. Böyle bir adayın anatomik olarak hangi bedende dünyaya geldiği beni ya da herhangi bir kadını, kadın olarak “oya” dönüşmemiz üzerinden bir sorumluluğa sürüklemiyor.
 
Burada temel alacağım iki konu var. Biri, Siber’in “kadınlığını” ön plana çıkarırken nasıl cinsiyetçi ve hakimiyet kuran erkeksi bir propaganda yaptığı (ya da propagandaya alet olduğu). Diğeri, feministlerin, en azından benim geldiğim ekolünden olanlarının, aday veya parti “taraftarı” olmak konusunda neden istekli olmadıkları konularıdır.
 
Feminizmin en temel amaçlarından biri hiyerarşilerin ortadan kalkmasıdır. Çünkü insanların otonom olmasının, özgür düşüncelerinin yeşerebilmesinin, üretimlerinin ve seçimlerinin kendilerini gerçekleştirebilmek eksenli yaşanabilmesinin önündeki en temel engel hiyerarşik yapılar, tek doğrucu dikta sistemleri ve tepeden inmeci yaklaşımlardır.
 
Siber’in propagandası, bize onu “Hanımefendi” olarak tanıtıyor. Takım elbiseli iki adamın bel altından itibaren çekilen bir başka propaganda fotoğrafı altında “Efendilik bizde kalsın, siz efendi efendi çekilin” diyor. CTP halkın efendisi olma emelinden, halkın tepesine çıkmaktan ve halkı efendi pozisyonunda yönetmekten vazgeçmeyi planlamıyor bu “ilkleri başaracak hanım-EFENDİ” ile. Sadece bu EFENDİLİK pozisyonunu kadın ambalajı altında “yumuşatıyor”. Kadınların “yumuşak, sevecen, narin, estetik ” olarak algılatıldığı feminen değerler üzerinden yeni bir paket sunuyor bize CTP. Tüm afişlerde var, yumuşak bir edayla kahve yudumluyor, elit, zengin bir kadın edalarında gözlüğünü iki parmağının arasına sıkıştırarak poz verdirtiliyor. Ama merak buyurmayınız, EFENDİ pozisyonu hanımlığı ile destekleniyor ve tabi tayyörüyle. Kendine feminist diyenleri de dahil olmak üzere meclis kürsüsüne eğreti erkeksi ceketleri ile çıkan bu erkekleştirilmiş kadın politikacılar bize “erkek dünyada politikayı erkeklerin diliyle yapabileceklerinin” müjdesini veriyorlar tayyörleriyle. Alternatif feminist veya kadın bakış açılı bir politika sunulmuyor.CTP’nin de dahil olduğu kamu kurumlarını batırma, kamu malını peşkeşleme, tembel ve umursamaz yöneticilik ile giden adamların EFENDİLİĞİ bitiyor, erkeksi ceketi ile kadınsılığını birleştiren bir Hanım-EFENDİ bize başka bir tepeden inmecilik söz veriyor. Bir başka Siber posterinde, kendisine oy vermesi hedeflenen kadın seçmen kurgusu yine erkek değer sistemlerine yönelik hazırlanmış: onlar kadın değil “kız”. Kızlar da oy verecek Siber’e, eskide kalmayacaklar. Yetişkin, oy verme çağındaki genç kadınların kadınlıklarını yaşları ve yetişkinlikleri ile değil, cinsel hayatları ile ölçen bir efendilik pozisyonu devam edecek yani. Ama nereden duymuşlarsa duymuşlar “bayan değil KADIN” diyerek de popülerleşmiş feminist söylemleri de içeriğini dolduramadan katıvermişler propagandalarına. Özünde feminist olmayan bir propagandanın sığ algısı ile çizilen bir kadın profili var karşımızda. 
 
Bizim ekolden feministler partici olmayı sevmezler pek. Bir adayı koşulsuz desteklemeyi kabul edemeyiz. Elbette sempati duyulan adaylar, iyi işler yapacağına umut beslenilen ve oy verilen adaylar vardır.  Umut etmek kaçınılmazdır. Bu umut eksenindeaday kabul ederse, fikir alış verişi de yapılabilir, feminist farkındalık için de çalışılabilir. Ama o umut beslenirken, o oy verilirken, o mücadeleye fikir verilirken eleştirel reflekslerin keskinliğinin törpülenmesine izin vermeyiz. “Seçime çok yakınız parti önde gelir, bunlar seçimden sonra” diyemeyiz.Çünkü biz cinsiyet meselesinin hep sonraya itildiğini ve hiç sıra gelmediğini biliriz. Kendi parti abilerimiz ve kliklerimiz baştayken, onların cinsiyetçiliklerini eleştirmeyişimizi “biz okşaya okşaya, seve seve, öğrete öğretedeğiştriyoruz” kılıfına sokup, kendi kliğimizin dışından bir adayı yıpratmak adına feminizmimizi ve cinsiyet hassasiyetimizi kıran kırana kullanarak “feminist muhalefet” yapıyormuş kılıfına bürünemeyiz. Bizim feminizmimiz, partimiz dört başı mamur bir şekilde cinsiyetçi politikaları her yerel, genel ve cumhurbaşkanlığı seçiminde yeniden üretirken ve cinsiyet politikalarında değişimin hiçbir karesinde yer almazken o partide kendimize “feminist kadın örgütü üyesi”, “feminist aday”, “feminist parti üyesi”, “feminist parti gönüllüsü”, “feminist vekil” diyerek devam edemeyiz ve bu cinsiyetçiliğe karşı somutta değişim getiremediğimizi, sayılmadan parti içinde var olduğumuzu, zaman zaman toplum önünde parti lideri tarafından azarlandığımızı bilerek soluk alamayız. O cinsiyetçi partinin, adayın ve makinenin bir çarkı olarak dönüp durmayı kabul edemeyiz. Alternatif politik alanlara kayarak, politikacıları değişime zorlarız, ya da vazgeçilmezsek bizim politikalarımızın hayat bulabilmesi için elimizi taşın altına koyarız.
 
Cinsiyetçiliğini her gün gördüğümüz adayları “ama diğerlerinden solculukta daha iyidir” diyerek destekleyemeyiz. Çünkü bizim feminizmimiz solun, sosyal adaletin, eşitlikçi yönetimlerin haklar, meseleler, sosyal gruplar arasında hiyerarşi kurulan bir bakış açısıyla ulaşılamayacağını bilir. Bizim için ırkçılık, sınıfçılık, homofobi, engelliliğe karşı sessizlik, bölgecilik, din ayrımcılığı, kültürel dışlama, yaş ayrımcılığı ve cinsiyetçilik eksenlerindeki meseleler barışla, barışmakla iç içedir, beraberdir ve birinin olmadığı yerde öbürünün ortadan kaldırılması da mümkün değildir. Biz cinsiyet temelli politikayı hiçbir koşulda, hiçbir parti ve aday için göz ardı edemeyiz, görünmezliğine sessiz kalamayız, sessizleştiremeyiz.
 
Bizim için aslolanefendisizliktir. Politikacının gelip gideceğini, bizim oylarımızla seçilip, bizim oylarımızla indirileceğini bilmesini isteriz. Bizim beklediğimiz politikaları hayata geçirip, bizim işaret ettiğimiz farkındalıkları geliştirme hassasiyetinde olacak politikacılar hedefimizdir. Biz cinsiyetçiliğin uzun bir kavga olduğunu biliriz, bildiğimiz için de parti liderinden, toplum liderinden, parti eksenindeki icraatlardan memnuniyet getirmeyiz. Hep daha ilerisi için eleştiririz. Feministlerin memnun olma lüksü yoktur çünkü, zamanımız dardır aşacağımız sarp kayalıklar ise sınırsız. Mikrofon şövalyeliğinin ötesinde, eylemde, her an kendi alanında, kendi yaşamında, kendi adayında, kendi partisinde cinsiyetçiliği adım adım bitirdiğine somut örnekler çizebilenlerden kurgulanmış bir politik yaşam mücadelemizdir.
 
Politikacı kadınlar: Tayyörlerinizi atın. Elit, hepimize “öğretecek” hanımEFENDİ pozlarından çıkın.  Ve feminist farkındalık geliştirmek için parmak kıpırdatmazken ya da adaylara ve kişilere göre cinsiyetçiliğe değinip değinmeyeceğinize karar vermeyi bırakıp, kadın, cinsiyet, cinsel yönelim, cinsiyet kimliği eksenli eşitsizlikleri her durum ve koşulda konuşmaya söz vermezken anatomik eksende oy istemekten vaz geçin. Anatomim kadındır ve size verecek oyum yoktur.