Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, deve tellal iken, memlekette bir padişah varmış. Tanrı göstermesin, anlatılmaz bir kıtlık baş göstermiş. Bir 
zamanlar yediği önünde, yemediği ardında, bir eli yağda bir eli balda olan insanlar, bir dilim kuru ekmeğin yoksunu olmuşlar. Padişah bakmış ki kıtlık halkı kırıp geçirecek, bunu önleyici bir çıkar yol aramış. Sonunda, memleketin dört bir yanına, sokak sokak, köşe bucak
çığırtkanlar salmış. Çığırtkanlar padişah fermanını şöyle bağırırlarmış:
- Ey ahali!.. Duyduk duymadık demeyin!.. Her kimin devlete bir hizmeti, vatana bir yararlılığı olmuşsa, koşup saraya gelsin! Padişahımız efendimiz
onlara nişanlar verecek!..
İnsanlar, açlığı, yokluğu, derdi, borcu, harcı unutup, padişahtan nişan almak sevdasına düşmüşler.
Padişahta yapılan hizmetin büyüklüğüne göre çeşit çeşit nişanlar varmış. Birinci dereceden altın yaldızlı nişan, ikinci dereceden altın suyuna batmış
nişan, üçüncü dereceden gümüş kaplama nişan, dördüncü dereceden demir nişan, beşinci dereceden kalaylı nişan, altıncı dereceden çinko nişan,
yedinci dereceden teneke nişan...
Gelen giden nişan alıyormuş. Artık öyle olmuş, öyle olmuş ki nişan yapmaktan padişahın memleketinde hurda demir, çinko, teneke kalmamış.
Fincancı katırının boynundaki şangır şungur sallanan cam boncuklar nasılsa, körük gibi şişirilen göğüsler üzerinde de nişanlar, işte öyle sallanmaya başlamış.
İnsanların göğüslerinde şangır şungur nişanların sallandığı, padişahın kim gelirse nişan dağıttığını duyan bir inek de
- “Nişan asıl benim hakkım!” diyerek bir nişan almayı aklına koymuş.
Açlıktan bir deri bir kemik, böğrü böğrüne çökmüş, kaburgası omurgasına geçmiş inek koşa koşa sarayın kapısına gelmiş. Kapıcıbaşıya,
- Padişaha haber verin! demiş. Bir inek kendisini görmek istiyor. Başlarından savmak istemişlerse de
- Padişahı görmeden, bu kapıdan bir adım atmam!.. diye böğürmeye başlayınca, padişaha,
- Efendimiz, kullarınızdan bir inek huzurunuza çıkmak istiyor, demişler.
Padişah,
- Gelsin bakalım, bu da nasıl bir inekmiş... diye ineği huzuruna çağırıp,
- Böğür bakalım, ne böğüreceksin?.. diye sormuş,
İnek de
- Sultanım, demiş, duyduğuma göre nişanlar dağıtıyormuşsun. Ben de nişan almak istiyorum.
Padişah,
- Hangi hakla? diye bağırmış. Sen ne yaptın? Memlekete nasıl bir yararlılığın dokundu ki sana nişan verelim?..
O zaman inek,
- Efendimiz! diye söze başlamış. Bana nişan verilmesin de kimlere verilsin? Ben daha insanlara ne yapayım? Etimi yersiniz, sütümü içersiniz, derimi giyersiniz. Gübremi bile bırakmaz kullanırsınız. Teneke bir nişan için, daha ne yapayım? Padişah, ineğin isteğini haklı bulmuş. İneğe ikinci dereceden bir nişan
verilmiş. Boynunda nişanı, inek sevinçten oynaya oynaya saraydan dönerken katırla karşılaşmış.
- Selam inek kardeş!
- Selam katır kardeş!
- Nedir bu sevincin? Nereden gelirsin böyle? İnek her şeyi bir bir anlatmış. Padişahtan nişan aldığını da söyleyince katır da coşmuş. O coşkunlukla doğru dörtnala saraya varmış.
- Padişahımız efendimizi göreceğim demiş.
- Olmaz!.. demişler.
Ama babadan kalma inatçılığı ile katır art ayaklarıyla saray kapısında direnince, padişaha durumu iletmişler. Padişah,
- Gelsin bakalım, katır kulum da... demiş.
Katır huzura varınca, bir katır selamı verip el etek öptükten sonra, nişan istediğini söylemiş padişah sormuş:
- Sen ne yaptın ki nişan istiyorsun?
- A hünkarım, daha ne yapayım? Savaşta topunuzu, tüfeğinizi sırtımda taşıyan ben değil miyim? Barışta çoluğunuzu çocuğunuzu arkamda götüren ben değil miyim? Ben olmazsam, işiniz temelli bitiktir.
Katırı da haklı bulan padişah,
- Katır kuluma da birinci dereceden bir nişan verilsin!.. diye ferman eylemiş. Katırda bir sevinç bir sevinç, dörtnala saraydan dönerken eşekle
karşılaşmış. Eşek,
- Selam yeğenim!.. demiş. Katır,
- Selam amca bey!.. demiş.
- Nereden gelip, nereye gidersin? Katır başından geçenleri anlatınca,
- Dur öyle ise, padişahımıza gider, bir nişan da ben alırım!.. diye dörtnala saraya koşmuş. Saray koruyucuları, deh demişler, çüş demişler, eşeği bir türlü
atlatamayınca padişaha varıp,
- Eşek kulunuz gelmiş, huzura çıkmak ister! demişler. Eşeği kabul buyuran padişah,
- Ne dilersin ey eşek kulum?.. deyince,
Eşek de dilediğini bildirmiş. Padişah, canı burnuna gelip kükremiş:
- İnek eti ile derisi ile gübresiyle bu memlekete, bu millete hizmet etti.
Katır dersen savaşta, barışta yük taşıdı, bu vatana hizmet etti. A eşek, ya sen ne iş gördün ki bir de kalkmış eşekliğine bakmadan nişan istersin?..
Utanmadan bir de karşıma gelmişsin. Söyle, ne halt ettin?
O zaman eşek keyfinden sırıtarak,
- Aman padişahım efendim, demiş, size en büyük hizmeti eşek kullarınız yapmıştır. Eğer benim gibi binlerce eşek kulların olmasaydı, hiçbir taht
üzerinde oturabilir miydin? Saltanat sürebilir miydin? Dua et biz eşek kullarına ki bizim gibi eşekler var da sen de böyle saltanat sürüyorsun. Padişah, karşısındaki eşeğin, öyle her eşek gibi teneke nişanla gözü doymayacağını anlamış,
- Ey eşek kulum, haklısın senin sayende ben bu makamdayım demiş.
Senin bu çok yüksek hizmetini karşılayabilecek bir nişanım yok. Sana ölünceye kadar beylik ahırından her gün makarna, bulgur, üzüm hoşafı ve kış aylarında da kömür, bağladım…
Ye, yee saltanatım için durmadan anır !..

(Aziz NESİN)


GÜNÜN FOTOĞRAFI





MESAJ KUTUSU


Sayın Derviş EROĞLU, belli ki sizin şu bankadaki 2.5 milyon sterlin konusu kurultay tarihine kadar gündemde kalacak. Bu parayı nasıl ve nerelerden kazandığınızı kalem kalem açıklamanızı bekliyoruz. Ayrıca bir de madem ki bu kadar çok paranız var engelli sporcularımıza son model bir asansörlü otobüs almanızı bekliyoruz. Allah size daha çok verecektir.

Sayın Alpay AVŞAROĞLU, LTB Belediye Başkan adaylığınız hayırlı ve uğurlu olsun. Kararın Çarşamba günü kamuoyuna açıklanacağını duyduk. Kıran kırana bir yarış olacağından hiç kuşkumuz yok. İşiniz epey zor ama imkansız değil.

Sayın Suphi HÜDAOĞLU, TDP’den LTB Belediye Başkanı adaylığınız sizin de hayırlı ve uğurlu olsun. Biz sizi mecliste görmek isterdik ama madem ki partiniz böyle uygun gördü kolay gelsin.

Sayın Mehmet ÇAKICI, İrfan Günsel’in belediye başkan adaylığını çok hoş karşılamamışsınız. Eğer böyle düşünmeye devam ederseniz Mayıs ayında ki profesörlük unvanı tehlikeye girebilir. Size ne yani kim isterse aday olabilir. Ben mesela Arif Salih Kırdağ’a vuracağım mührü.

Sayın Ali Rıza USLUER, ailede devlet memuru olmayan tek kişi olan büyük kızınızı da istihdam ettirmek için partiye baskı yapmaya başlamışsınız. Kesinlikle 24 şubat öncesi bu büyük icraatı gerçekleştirmelisiniz. Yoksa toplum çok üzülecek.

Sayın Şerife ÜNVERDİ,
55 yaşındaki bir bayanın istihdam edilmesinde bizce de bir sakınca yoktur. Bu arada sizin gelinin de istihdam edildiğini duyduk. Devletimize ve milletimize hayırlı ve uğurlu olsun.

Sayın Erman ÇİTİM,
Bulut inşaat olarak çok sayıda aileye gıda yardımında bulunduğunuzu öğrendik. Allah kabul etsin. Siz ne kadar verirseniz Allah da size iki katını versin.

Sayın Hasan Ali BIÇAK, intihalci hocalar konusunda hala bir açıklama yapmadınız. Basında çıkan haberler YÖK başkanının önüne de gitti, yakında acil ve zaruri bir Ankara ziyareti yapabilirsiniz.

Sayın Mustafa AROĞLU, kesilen 120 adet selvi ağacınız için hukuk mücadelesi başlattığınızı ve çok yakında yargıç hanımın yargılanacağını memnuniyetle öğrendik. Çok sayıda avukatın da desteğini aldığınızı duyduk. Gazanız mübarek olsun.

Sayın Celal CİN, vatandaştan şikayet mesajı geldi, Pazar günü fuar alanında denetim yapan bir bayanın kucağında köpeğini taşıması tepki ile karşılandı. Ne kadar yetkili ve etkilisiniz bilmeyiz ama önlem almanız isteniyor.

Sayın Meftun ORKUN,
kamyoncular kaçak taşıma nedeniyle kazan kaldırırken sizin üç gün izne ayrılmanız zamanlama bakımından yanlış oldu. Bu sıralar onların karşısına çıkmamanız önerilir.

Sayın Hüseyin ALANLI, bölgeden partililerinizden şikayet var. Heyecanınızın çabuk bittiği ve son günlerde sokağa çıkmaz olduğunuzu söylüyorlar. Yoksa salgın olan grip sizi de mi vurdu?

Sayın İrfan DEMİR, bin yıllık ağaçları kesiyorlar ve siz Orman Dairesi müdürü olarak bundan sadece şikayetçi oluyorsunuz. Ne vahim bir durum değil mi? Bari en azından kesenleri tespit edin ve isimleri deşifre olsun ki, cezalarını vatandaş versin.

Sayın Niyazi KIZILYÜREK,
Kıbrıs Üniversitesi’nde iki Rum meslektaşınızla birlikte girdiğiniz dekanlık sınavında sonucu heyecanla beklediğinizi öğrendik. Eğer bir yol kazası olmazsa ipi sizin göğüsleyeceğiniz söyleniyor, şimdiden tebrikler.

Sayın Mete ÖZMERTER, ATM’ler önünde verdiğiniz pozlar biraz para babası imajı verdi gibi. Ha keşke evin bahçesindeki resimleri kullansaydınız daha mütevazi olacaktı.

Sayın İlter ÖMEROĞLU, DP İskele milletvekili adaylığınız şimdiden hayırlı olsun. Siz ne kadar gizli kulislere başlasanız da bölge o kadar küçük ki dostlarınızın ağzında bakla hiç ıslanmıyor.

Sayın Turgay KONTİ, ülkede ne zaman bir yağ ihalesi olsa her nedendir hemen ilk olarak sizin adınız zikrediliyor. Adınız bir kere 90’a çıktı ya artık ömür billah 80’e inmez değil mi?

Sayın Ayşe Dilek ORHAN,
yeni kitabınız için bugün tanıtım resepsiyonu hazırladığını öğrendik. Bu kadar üretken birisinden de böyle güzel etkinlik beklenirdi, tebrik ederiz başarılarınızın devamını dileriz.


Günün Fıkrası


Yönetici ve mühendis...

Büyük bir şirketin üst düzey yöneticilerinden biri bir gün New York üzerinde balonla dolaşmaya çıkar.
Aksilik bu ya, pusulasını aşağıya düşürür ve kaybolur. İnmek için uygun bir yer ararken bir gökdelenin tepesinde sigara içen bir adam görür ve alçalır.
- Pardon. Ben neredeyim acaba? diye sorar.
- Yerden 500 feet yükseklikte bir balonun içindesin der adam.
Yönetici sinirlenir:
- Sen mühendissin değil mi? diye sorar.
- Evet der adam. Nereden bildin?
- Çünkü başım belada ve sana bir soru soruyorum. Verdiğin cevap 100% doğru
fakat hiçbir işime yaramıyor.
- Sen de yöneticisin değil mi?
- Evet ama sen nereden bildin?
- Çünkü yerden 500 feet yükseklikte bir balonun içinde kaybolmuşsun. Pusulan
yok, berbat durumdasın. Fakat bu şimdi benim suçum oldu.