Modern Kıbrıs siyaset tarihini mercek altına alacak olan yeni araştırmacılara bir nasihat: Siyasetteki dalgalanmaları, cepheleşmeleri, kümelenmeleri ideoloji ve siyasi çizgi babında kategorize etmeye kalkmayın, işin içinden çıkamazsınız. Sömürge döneminden bugüne dek bu ufak adada ‘modern siyaset’ yaşama geçirilmemiştir. Bu adanın ‘kitabında’ ‘kıraathane kültürü’ yazar. Adanın siyasetçisi rüzgarda sallanan bir yaprağa benzer. Rüzgar hangi yönden eserse, bizim profesyonel siyasetçi de o yöne doğru kıvırılır. İdeoloji, siyasi çizgi nedir bilmez bizim kurnaz politikacı. Onun aklı derdi kar-ziyan hesabındadır. Bu hesap uğruna o yakınlarının canını şeytana da satar, ‘ana vatan’ diye tanımladığı ütopyayı da bir kalemde silip atar.

Çalışmalarına başladığım yeni kitabım için bu aralar geceli gündüzlü olarak arşiv çalışmasına kendimi kaptırmış durumdayım. 1960 yılının Kıbrıs Türk basınında müthiş bulgular var. 27 Mayıs 1960 öncesi ve sonrası bu adanın bugününe adeta ışık tutmakta. 25 Mayıs 1960’da Menderes Hükümeti’ni yere göğe sığdıramayan ‘usta liderlerimiz’ ve politikacılarımız, 27 Mayıs 1960 sabahı birden karşımıza ‘inkilapçı’ kimlikleriyle çıkıveriyorlar. Neymiş efendim: Menderes diktatörmüş. Askeri yönetim ise Kıbrıslı Türklerin yararınaymış... Bu düşünceleri halkın dikkatine sunan bu toplumun liderliğinden başka birisi değil... İki yüzlülük işte... Bu toprağın politikacısının asıl kimliği. 1960 anlaşmalarına dek ‘Enosis’ diye tutturan papazın adamlarının, 16 Ağustos 1960 sonrası ‘cumhuriyet rejimine sadık kalalım’ tarzından bir edayla Kıbrıslı Türklere seslenmesi gibi absürt bir şey işte...

Bu aralar bu küçük adanın arşivlerini tararken bir yandan da Türkiye’de kopan siyasi ve sosyal kasırgayı yakından takip etmek için çaba sarf ediyorum. Ankara’da hava siyasi buhranın büyüyerek devam edeceğini gösteriyor. Tarihi tecrübe de buna işaret ediyor. Malum, 1. Cumhurbaşkanı’nın ölümünden bugüne dek bu ülkede doğru dürüst bir cumhurbaşkanlığı seçimi yapamadık. ‘Demokrasi nedir ne değildir’ sorusuna kafa yormayan ülke insanımla bu iş oldukça zor.

Adadan bakıldığında, Türkiye’deki yeni kriz babında oldukça ilginç reaksiyonlar gözden kaçmıyor değil. Doğal olarak bu reaksiyonları gazete manşetlerinde ve sayfalarında bulmamız söz konusu değil. Basınımıza kalırsa herkes ‘Türkiye’den çok daha Türkiyeli’. Güneyde her siyasi odağın Türkiye’ye laf yetiştirmek üzere oy devşirmesine giriştiği gibi. Yeşil Hat’tın kuzeyindeki ana akım medyası Ak Partili’den daha Ak Partili. Herkesin derdi tek: ‘Aman anavatanı kızdırmayalım’. Nasıl bir göbek bağıysa bu...

Yukarıda değinmiş olduğumuz ‘reaksiyonlara’ dönecek olursak... Lafı evirip çevirmeden belirtelim. Adanın kuzeyinde bugün Ak Parti Hükümeti’nin karşı karşıya olduğu buhrana üzülenler olduğu kadar sevinenler de var. Sevinenler bazılarının sandığı gibi sırf sözüm ola o ‘marjinal çevreler’ değil. Son günlerde gerek iktidar kulvarlarında gerekse de siyasi partiler babında yeni kriz için ‘oh iyi oldu, çoktan zamanı gelmişti’ diyenler var. Bu duyumlar son günlerde an be an kulağımıza geliyor. 2014 yerel seçimlerine ve cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik olarak ‘ince hesaplar’ peşinden koşanlar, siyasi arenada yeni rantlar peşinden koşanlar, siyasi geleceğini Ankara ile olan ilişkilere bağlayanlar ‘oh iyi oldu’ takımının gönüllü neferleri...
Türkiye’de ya da dünyanın başka bir yerinde olup bitenlere tepki vermek her Kıbrıslının hakkı. Buna diyecek bir lafımız yok. Türkiye’deki iktidarı beğenmek ya da eleştirmek de her adalının hakkı. Bizim eleştirdiğimiz Kıbrıslı siyasetçinin iki yüzlülüğü. Daha düne dek Ankara yetkilileri önünde el pençe bir şekilde ‘vatan millet Sakarya’ edebiyatını döktüren politikacı, rüzgar tersine döndüğünde bir anda rotasını değiştirebiliyor. Neden mi? Çünkü hata bu adanın çürümüş siyasi rejimine bel bağlayan Kıbrıslı vatandaşta.

Düne kadar ‘Erdoğan’ın dış siyaseti bize çığır atlatıyor, Kuzey Kıbrıs’ın Arap Baharı’ndan faydalanması an meselesi’ diyen zihniyet bugün yeni hokkabazlıklar peşinden koşabiliyorsa bu adanın insanı şapkasını önüne koyup düşünmeli: Ben nerede hata yaptım da Kıbrıslılar (Türk’ü ve Helen’i/Rum’u ile) bu memlekete yabancılaştı?