Çarşamba akşamı telefonum çaldı, listemde olmayan telefon numarasından arayan kişi şöyle dedi:
“Levent bey merhaba, ben Emir Emirkanı, sizinle görüşmek istiyorum…”
Şaşırdım doğrusu!
Kısa bir şaşkınlık sonrası ‘elbette yarın buyurun ofisime gelin’ dedim.
Telefonu kapatınca da ‘acaba ne görüşecek’ diye içimden geçirdim.
Zira kendisi ile hiç karşılaşmamış ve konuşmamış, ben de adının geçtiği olayları basından takip etmiş birkaç tane de yazı yazmıştım.
Haliyle ertesi gün saat 11.00 olmasını merakla bekledim.

Perşembe günü saat 10.45’te geldi ofisime.
Kahveleri söyleyip dinlemeye başladım.
İlk sözü şu oldu;
“Konu mahkemede olduğu için söylediklerimin yazılmasını istemiyorum…”
Saygı ile karşıladım ve Emirkanı ile konuşurken not bile tutmadım.
O söyledi ben dinledim, ben soru sordum o cevap verdi.
Yapılan suçlamalar az-buz bir şey değil, onun mahcubiyeti vardı üzerinde…
Ve tabi ki her ana baba gibi, bazı olaylara karıştıktan sonra evdeki çocuklara bunun yansıması…
Bu mağduriyeti fazlasıyla yaşadığına kanaat getirdim.

Bu yazıyı da mahkeme sonuçlanıp, karar verildiği için yazıyorum zaten.
Suçu ne olursa olsun elbette Emirkanı’nın çok özellerine girmek haddim değil, söylediğinin bir çok kısmı bende kalacaktır.
Ama şu kısımları da kamuoyuyla paylaşmak ve aydınlatmak benim için bir görevdir.
Emirkanı’ya elbette öncelikle el öpme olayını sordum.
Zira kendisini dönemin başbakanı İrsen Küçük’ün imzasını sahtelemekten daha ziyade olaydan sonra İrsen Küçük’ün elini öpmesiyle günlerde manşetlerde kalmıştı.
İyi de o el öpme olayı nasıl gerçekleşti, bunu kim ayarladı, işte olayın perde gerisi bir çok bilinmezlikle doluydu.

Böyle bir soru geleceğini tahmin ettiği için verdiği cevaplarda kendin emindi, hiç ikilemedi;
“Tamamen bir tuzak bir komplo” diye başladı söze…
Demesine göre aslında el öpmeye filan gitmemiş.
Sahte imza olayına karıştığı ve adının anıldığı için 3 aydır maaşı kesilmiş ve İrsen Küçük’ün bir kurmayı (ismi bizde saklı) aracı olmuş ve ‘ben sana bir ziyaret ayarlayayım kendisi ile konuş ve maaşın ödensin’diye öneri getirince o da sonuçta iki çocuk babası olduğu ve maddi sıkıntılar içinde bulunduğu için bunu kabul etmiş ve İrsen Küçük’ü makamında ziyaret etmiş.

İrsen Küçük kendisini çok d iyi ağırlamış, kendini dinlemiş ve maaş kesintisinin de yanlış olduğunu bu durumun maaşını etkilememesi gerektiğini ifade etmiş.
Haliyle İrsen Küçük’ün bu konuşmasından sonra memnun olmuş.
Sonra görüşmeye aracılık yapan İrsen Küçük’ün kurmayı Emirkanı’ya bari bu tarihi anı görüntüleyelim diyerek resim çekilmesini istemiş.
Aynı anda da İrsen Küçük elini öpmesi için Emirkanı’nın ağzına götürmüş ve Emirkanı da bunu reddetmeyerek elinden öpmüş.
İşte o anda aynı oda içerisinde daha önceden hazır tutulan bir yandaş gazeteci patlatmış flaşları.
O gazetecinin de adı şimdilik bizde saklı kalacaktır.
Emirkanı’nın anlattığına göre gerçekten de bu bir tezgah ve kumpastan başka bir şey değil.

Emir Emirkanı ve Mustafa Tokay dün 4’er ay hapis cezasına çarptırıldığına göre demek ki mahkeme tarafından suçlu bulundular.
Burada mahkeme kararına karşı çıkacak filan değiliz.
Ama yine de kafamıza takılanı sizlerle paylaşmak isterim;
Emirkanı ve Tokay 4’er ay hapis yatacağına göre işlene bu suçta payları eşit tutulmuş.
Yani Emirkanı ve Tokay kafa kafaya verdi ve İrsen Küçük’ün imzasını sahtelediler.
Peki suçları gerçekten eşit miydi?
Emirkanı’ya bu konuyu sorduğumda, yine kendinden çok emin bir şekilde, ilgili yazının ilk önce Afrika Gazetesi’ne gönderilmek üzere Mustafa Tokay tarafından kendisine verildiğini ama bunu yanlış olacağı endişesiyle biraz düşündükten sonra göndermeyi ret ettiğini, Mustafa Tokay’ın ‘tamam o zaman koy çekmecene dursun’ dedikten sonra da çekmeye koymadığını, ofiste bulunan kağıt kıyma makinesinde yok ettiğini ifade etti.
Böylelikle olay kapandı gibi görülürken aslında kapanmamıştı…
Mustafa Tokay ertesi gün elinde kapalı bir zarfı yine Emir Emirkanı’ya götürmüş ve bu zarfın odacıyla Afrika Gazetesi’ne gönderilmesini istemiş.
Emirkanı da önce biraz tereddüt ettikten sonra zarfı odacı ile Afrika Gazetesi’ne göndermiş.
Bunlar tamamen kendi ifadesidir…
Sonra olanları zaten herkes biliyor ve yazı Afrika Gazetesi’nde yayınlandıktan sonra kızılca kıyamet kopup, kısa sürede zanlılar yakalanıp tutuklanmıştı…

Bu olayda en fazla merak edilen bir diğer konu da bu mektubun arkasında başkalarının olup olmadığı konusudur.
Zira o zaman bazı çevreler bu mektubun yazılmasının perde arkasında Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun ya da ona yakın kişilerin olduğu tartışılmış ama bunlar pek de yazılmaya cesaret edilmemişti.
Biz de bu konuyu yine Emirkanı’ya biraz da üstü kapalı sorduk;
“Bu olayda birilerini koruyor musunuz” diye!
Dört kelimeyle cevap verdi;
“Benim bundan haberim yok.”
Hepsi bu!


MESAJ KUTUSU

Sayın Aziz GÜRPINAR, Dipkarpaz Belediyesi’nde toplu sözleşme tarihi bir yıl önce bitti ama başkan bir türlü yenisini imzalamaya yanaşmıyor. Sendika Mukayyitliği de bu konuda biraz pasif kalıyor bilmenizde yarar görüyoruz.

Sayın Resmiye CANALTAY, 29 Haziran’da yapılacak yerel seçimlerde hangi adaya destek vereceğiniz epey merak konusu olmuş. Bu konuda kulağıma bazı şeyler fısıldandı kulaklarıma inanamadım doğrusu.

Sayın Ersan SANER, İsmail Arter’in seçim propagandasını yönetmek için bizzat kolları sıvadığınızı duyduk. İlk hedef parti içindeki sızıntılar olmalı. Aksi taktirde işiniz çok zor görünüyor…

Sayın Kadri FELLAHOĞLU, çalışanların Şubat maaşlarını da ödediğinizi memnuniyetle öğrendik. Belediyenin su alacağı olan 40 Milyon TL’yi de tahsil edebilirseniz düzlüğe çıkmamak için hiçbir nedeniniz kalmayacak.

Sayın Hakan ORAN, çoğu kişinin cesaret edemeyeceği şeyi yaptınız ve müsteşarlık gibi önemli bir makamı boşaltarak tepkinizi ortaya koydunuz. Cesaretinizden dolayı kutlarız. Umarız kalk Arap-otur Arap düşüncesindeki çok kişiye örnek teşkil eder…

Sayın Hüseyin ÖZGÜRGÜN, 15 Nisan’a kadar Mehmet Demirci’ye süre verdiğinizi ve toplu sözleşme imzalamazsa partiden ihraç edeceğinizi beyan etmişsiniz. Yerel seçim öncesi hayli cesur bir karardı doğrusu…

Sayın Ahmet BENLİ, yeni bütçede 15 kişiye istihdam olanağı olduğun ha keşke kimseye söylemeseydiniz. 150 kişi kapıda, 1500 kişi sırada şimdi hepsi üstünüze gelecek. Allah kolaylıklar versin…

Sayın Kemal DÜRÜST, dünkü kazada kulağınızdan ağır şekilde yaralandığınızı üzülerek öğrendik. Büyük geçmiş olsun, ameliyatın başarılı geçtiğini memnuniyetle öğrendik. Allah şifalar versin…

Sayın Oktay KAYALP, belediyenin ihaleleri iştah kabartıyor ve maşallah partili partisiz herkes sizin için çalışıyor. KKTC tarihinin en şanslı belediye başkanı adayısınız. Sonay Adem’in kulakları çınlasın…

Sayın Sezai SEZEN, yapılan iki ayrı seçim anketinde şimdilik en yakın rakibinizin 15 puan önünde gidiyormuşsunuz. Siz yine de rehavete kapılmayın bir son dakika ittifakı ve golüne karşı hazırlıklı olun.

Sayın Tözün TUNALI, SDP olayı epey ciddiye binmiş ve 50 kurucu üyeyi tespit bile etmişsiniz. Eğer baraj sorunu yaşamazsanız ileriki dönemde sizden korkulur doğrusu. Maşallah kurucuların her biri ayrı bir uzman…

Sayın Sümer AYGIN, Kordonboyu’nun şöyle iyice bir makyaja ihtiyacı var. Zira bölge insanı en uğrak yerin en bakımsız yer olduğundan şikayet ediyor. Bizden iletmesi…

Sayın Ali ÇIRALI, siz aylarca zeytinyağı ithalatının yasaklanması için uğraştınız ama sanırız bu çok fazla sürmeyecek. Zeytin üreticisi panik içinde ağzınızdan çıkacak kararları bekliyor…

Sayın Beyhan GÜRGÖZE, bu seçimlerde kuşkusuz ki en büyük yardımcınız bizim Deniz Gürgöze olacak gibi görülüyor. Biz onu aday yapmayı düşünüyorduk ama siz ondan hızlı çıktınız. Hadi bakalım mangalları yakın artık…

Sayın Ahmet KAPTAN, 1 Mayıs’ın tek miting olarak Taksim sahasında kutlanması için yoğun çaba sarf ettiğiniz söyleniyor. Bir de Kıbrıslı Rum ve Türkleri mangal başında buluşturabilirseniz tarihe geçersiniz.


GÜNÜN FOTOĞRAFI



Günün Fıkrası

Kongre


Feminist kongresinde Amerikalı kadın söz alır: "Ben çok iyi bir şirketin genel müdürüyüm, bir gün alışveriş yapmaktan bıktım ve kocama dedim ki; 'Bundan sonra alışverişi sen yapmalısın.' Birinci gün yapmadı, ikinci gün yapmadı, üçüncü gün yaptı..."
İngiliz kadın kürsüye gelir: "Ben uluslararası bir şirkette üst düzey yöneticiyim. Bir gün kocama dedim ki; 'Bulaşık işlerine artık sen bakmalısın.' Birinci gün yapmadı, ikinci gün yapmadı, üçüncü gün baktım yaptı..."
Fadime çıkar kürsüye: "Ben de bir gün kocama dedim ki, 'Ben bu çamaşır işinden bıktım. Bundan sonra çamaşırları sen yıka.' Birinci gün görmedim, ikinci gün görmedim, üçüncü gün şişlik inmeye, gözüm yavaş yavaş görmeye başladı."