Çok sevdiğim bir dostum Babasının İngilterde Hastahanedeki son günlerinden bahsederken

oradaki sağlıkçıların babasına gösterdiği özeni ve ilgiyi anlatıyordu.

Babası kanserdi ve son günlerinde yanında olmak için oradaydı.

Gün içinde kardeşi  ile birlkte ziyaretine gidiyor ellerinden geldiği kadar ona moral vererek eski günleri yad edip rahat ve huzur içinde babası ile vedalaşmak  istiyorlardı.

Hastalık ilerlemiş ve babası artık yatağa mahkum olmuştu.Kalkamıyordu.Hafızası yerinde ve olup bitenide farkındaydı.Çocuklarının üzülmesinide istemiyordu bunun için   yapacak çok fazlada birşeyi yoktu artık tamamiyle başkalarının bakımına mahkum bir haldeydi.

Birileri ona ilacını verecek ,yemeğini yedirecek ve hatta altını temizleyecekti.

Sevgili dostum bundan 1 yıl kadar öncede Annesini kaybetmşti.

Annesi Dr.Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastahanesinde hayata gözlerini yummuştu.

Annesi rahatsızlanınca apar topar Hastahaneye kaldırılmış tüm servislerdeki odalar dolu olduğundan uzunca bir süre acilde tutulmuş daha sonra odaların birindeki bir hastanın ölmesi  ile yer açılan 2 kişilik odaların birinde alınmış ve tedavisine başlanmıştı.

O günlere dair duygularını anlatırken arada bir boğazı düğüm düğüm oluyor bazende  birden bire gözlerinden yaşlar boşalıyordu.

Abi diyordu.

‘’Annemi ilk acile götürdüler .Orada tuttular.Başında biri yoktu.Zaten orasıda deyim yerinde ise sahra hastahanesi gibiydi.Sonra Annemi boşalan bir yatağa yatırdık.Annemin altını temizlemeye gelen hemşire ‘’Bunu bir kez yapıyoırum bundan sonra siz yapacaksınız’’ dediğinde açıkçası bocaladım.Bu iş için tam gün burada kalmak zorundaydım ve ben henüz minik bir çocukken altımı temizleyen pudralayan  Annemin belkide günde en az 3 kez altını şimdi ben temizlemek zorundaydım.Çünkü benden başka ona bakacak altını temizleyek biri yoktu.Ne teyzem nede abim bu işi yapamazdı.Bu işin Annem  açısından psikolojik boyutnunu anlatmanın gereği  yok zaten.

Ertafta diğer koğuşlarda Vietnamlı, Kırgız refakatçiler vardı .Fakat onlarda bu işi para karşılığı yapıyordu ve  gün işleyip gün yiyen biri olarak onlara  verecek kadar param ne yazık ki yoktu.Zaten burada kalacağım için bu arada artık işede gidemezdim.Sonra Annemi tanımadığım bu insanlara nasıl emanet edebilirdim ki.

Çocuklar okula gitmek zorundaydı ve onları abimden başkasına bırakamazdım.Zaten başkada biri yoktu.Onları buraya yanıma alamazdım ya.

Tam bunları düşünürken hemşirenin biri yanıma yaklaşarak’’ Bak dedi bu antibiyotiği ve buhar ilaçlarını dışardan alıp gel  pamuk ve diğer temizlik malzemelerinide dışardan yanında getirmeyi unutma’’ dediğinde aslında tam olarak neyle karşı karşıya olduğumu anladım.

Hastahane Devletindi lakin bu Devleti yaşatmak için bu topraklarda gecesini gündüzüne katıp nöbet tutan bu topraklar için savaşan bu topraklara kanını ,terini akıtan vergisini ödeyen  bizler bu Devletin vatandaşı  değildik.

 Sabaha karşı uyuyakaldığım bir sırada nedendir ansızın uyandım. Anneme baktığımda çok yavaş nefes aldığını farkettim .Gözleri yarı açık ve dudakları kupkuruydu.İyiki uyanmışım .Solunumu neredeyse durdu duracak.Apar topar hemşireleri çağırdım.

Süratle yanına geldiler .Sedyeye koydular bir taraftan oksijen verirlerken diğer taraftanda  koridorlarda asansöre  doğru gittik.Asansör önüne geldiğimiz de asansörün gelmesini bekledik.

Meğer çöplerin taşındığı asansörle yoğun bakıma hastaların çıkarıldığı asansör aynisiymiş.

Bekledik. Sonra Annemi yoğun bakıma koydular.

Ben Annemin tam 65 gün altını değiştirdim.İlaçlarını dışardan aldım geldim.Yemeğini yedirdim.Suyunu verdim.Hastahanede Annemin yanıbaşında evden getirdiğim açılır sandalyede yattım kalktım.Arada birde abim yanına gelince duş almak için eve gittim.

Şimdi Babamın yanındayım ve onun yanında kalmaya onun altınıda temizlemeye karar vermişken

 İngiliz bayan hemşire yanıma yaklaşarak bana şunu dedi.

‘’Babanla artık vedalaşıyorsun.O seni sende onu iyi anılarla hatırlamalısınız.Bizim burada yanında kalmana ilacını vs. vermeni ,altını temizlemene izin vermeyiz.Onlar bizim işimiz’’.dedi.

Bunları şimdi nedenmi anlattım.

Dün sosyal medyada   değerli arkadaşım  Benerin  Dr Burhan Nalbantoğlu  Devlet Hastahanesine yatırdığı babası ile ilgili yazdıkları bana bunları hatırlattı. Bener  aynen şunları  yazıyordu kişisel hesabından 

’’ Devlet kurduk Devlet...Hastaneye yatirdik babami..buhar makinasi yok,dolayisyle buhar makinasina koycak ilac yok hade bunlari satin aldin getirdin ama sen hasta olarak her 4 saatte bir kalkacan ve disardan satin aldigin buhar makinasina ilaci koycan ve kullanacan..bilmezsan sana sagolsun hemsireler ögretir ama gelip seni ilac saatinde uyandirip ilac veren yok.Sen yapacan..Ortalik odalar verane,sistem verane,calisanlar verane,..Boyle Devleti Baglikoy tepelerinde on defa benda gurarim vallahi..Evet Devlet kurduk Devlet hamma humma icin’’

Babası nasıl oldu diye sormak için dün Beneri aradım.Göğsünde Ay Yıldızı ile Güneye Amerikan Hastahanesine gitmemek için çok direndi ama ısrarla götürdük.Çok şükür şimdi iyi dedi.

Kimbilir daha kaç vatandaşımız Devlet Hastahanesinde benzer durumları yaşamıştır .Görünen o ki dün neyseydi bugünde ayni.

Fazla birşey söylemeye gerek yok.Bugün Benerin babasına yarın size  ve Devlet kurduk iddiasında olanlar. Bu halk tarafından seçilip vekil olanlar ,Hükümetler ,bugüne kadar gelmiş geçmiş Sağlık Bakanları.

Benerin dediği gibi ‘’ Böyle Devleti Bağlıköy tepelerinde herkes kurar’’.