CTP’nin Siber kampanyası ile ortaya koyduğu gerçekliğinin
cinsiyetçilik olduğunu artık bilmeyen yok adayarısında. Nihayet
kendini “feminist” olarak tanımlayan vekil Derya açıklama yapmış bu
cinsiyetçi propaganda konusunda. Biz feministler, söylenenleri, bir o
kadar söylenmeyenleri de açıklamalarda irdelemeyi iş ediniriz.
Neden mi? “Güç” önemlidir biz feministler için. Çünkü gücü elinde
tutan gruplar her zaman ezme ezilme ilişkilerini hayata geçirir. O
güçle sessizleştirmeler, baskılar, ikincil pozisyonlar yaşanır. O gücün
hiyerarşiler kurması noktasında hangi yaklaşımları kullandığı, neleri
ön plana çıkardığı, neleri sessizleştirdiği de önemlidir. Gelin bu
yaklaşımdan hareketle kendini “feminist” tanımlayan bir vekilin,
kendi partisinin cinsiyetçi propagandasına yönelik açıklamasını yine
feminizmin bize sağladığı kuramsal mercekle inceleyelim.
Unutmayalım ki kendini “feminist” olarak kimlikleyen bu vekilin
içinde yetiştiği, değişik katmanlarında görev aldığı, militanlığını
yaptığı partisi, iktidardadır ve partisi kadın cumhurbaşkanı adayı
üzerinden açık seçik cinsiyetçi bir propaganda yapmaktadır.
Derya “çok açık söylediğini” iddia ettiği açıklamasında aslında pek
çok şeyi pek de açık bir şekilde söylememektedir. Kadın ve Gençlik
örgütünün cinsiyet eşitliği için çok çalıştığını söyleyen Derya sorunu
“açıkça” ifade ediyor ve şöyle diyor:
“Propaganda ekibi, partinin ürettiği politikalarını alıp da ciddi bir
malzemeye çeviremiyorsa, bu partinin değil propaganda ekibinin
sorunudur. Burada tabii ki propaganda sekreterinin ve yöneticilerin ciddi
bir sorumluluğu vardır. Ama bu sloganlar kesinlikle partinin politikası
değildir. Propaganda ekibi, partimizin politikalarını görsel bir mesaja
dönüştüremiyor, hatta garip garip sloganlarla Sibel Hanımı da mağdur
ediyorlarsa, o zaman işlerine son verirsiniz. Dürüst davranalım sonuçta
yürütülen başarısız bir propagandadır. Çok açık söylüyorum, başarısız
buluyorum. Propagandacıların ne CTP’ye ne de Sibel Hanıma bunu
yapmaya hakkı yok” (Kıbrıspostası 4Mart).
Gerçek şu ki parti vekili Birikim Özgür ve Armağan Candan gibi genç
erkek vekillere, partinin yılmaz savunucularından olan gene kendi
ifadeleri ile kendini “feminist” veya “kadın hakkı savunucusu” kabul
eden partide aktif olan kadın köşe yazarlarına, oradan da sosyal
medyada gördüğümüz parti savunucusu katılımcıların “Sibel Hanım’ı
kıskanıyorlar” yaklaşımlarına kadar CTP kadroları, yediden yetmişe
2
bu propagandayı desteklemekte ve başarılı bulmaktadır. Bu açıklama
feminist bir vekilin ve kendisi gibi cinsiyet eşitliği için çalışan bir
kadın örgütünün neden cinsiyet eşitliği dönüşümünü daha söylemde
bile sağlayamadığına hiç yer vermiyor, tam tersine bu politikaların
“üretildiğini ama propagandanın bunu yansıtmadığını” iddia ediyor.
Öz eleştiriye hiç yer yok. Nasıl ataerkil partilerde pek fazla öz eleştiri
bulunmazsa, burada da cinsiyet eşitliği için ne kadar politika
üretildiği ya da üretilen politikaların ne kadar dönüşüm getirdiğine
dair hiçbir öz eleştiri mevcut değil. Hadi kendi kendine ve partisinde
cinsiyet eşitliğine önem verdiğini söylediklerine öz değerlendirme
yapma konusunda biraz eksik kaldığını düşünelim. Bu açıklamada
maalesef tek rahatsız edici mesele bu öz değerlendirme meselesi
değil. Burada irdelenmesi gereken iki önemli mesele daha var.
Birincisi propaganda ekibine yapılan vurgu, ikincisi, feministlerin
asla yapmayacakları şekilde kadını kendi iradesini kullanamayan bir
“mağdur” olarak ifadelendirme.
Cinsiyet argümanı bir ön yüz olarak kullanılıyor olsa da aslında vurgu
bambaşka bir yerdedir bu açıklamada. Derya’nın en direk vurgusu
“propaganda ekibinin istifa etmesine” yönelik vurgudur. Bir
açıklama okunurken kişi hep kendisine hangi bilginin
verilmediğinden hareket ederek analiz yapmalıdır. Partideki Siber
destekçisi vekil ve kişilerin bayıla bayıla paylaştığı bu propagandaları
yapan, Derya tarafından “tek suçlu” ilan edilen ve kıyasıya eleştirilen
bu propaganda ekibi kimdir? Parti içinden midir? Parti dışından
mıdır? Bunlara bu görevi kim vermiştir? Kaç para bütçeleri vardır?
Sibel Siber bunca eleştiriye rağmen bu propaganda ekibi ve bu
propagandayla devam etmeyi neden tercih etmektedir? Bu
propagandayı yapanlara neden güvenmektedir? İhale ile bu
propaganda birilerine mi verildi yoksa karpuz gibi ikiye bölündüğü
çok iyi bilinen ama konuşulmayan CTP içinde “öbür tarafa” mı gitti?
Neden bu ihalenin sahibi olan ve açıkça başarısız olan propaganda
ekibinden bunca eleştiri yağmuruna tutulan Siber mutsuz değil?
Propagandistlerini kovmayan Siber neden “mağdur”? Derya neden
propaganda ekibinin kovulmasını savunuyor da Sibel Siber’in daha
cinsiyet duyarlı bir politika yapmasını savunmuyor? Dahası,
propaganda ekibi kovulursa yeni ekip kimlerden kurulacak? Ve
adayarısı için en önemli sorulardan biri kaç para alacak bu ekip? Bu
cinsiyet adı altında, parti kaynaklarının bölüşümü kavgası olabilir
mi? Cinsiyet iyi kılıftır. Amerika Irak’ı işgal ederken “mağdur, ezilen,
çaresiz” Iraklı kadınların imgesini kullanmadı mı? Aynısını
Afganistan’da da yapmadı mı? Cinsiyet, parti disiplini altında aleni
3
yapılmaması gereken kavgaların “yumuşak” yüzüne dönüştürülmüş
olabilir mi? Parti kaynaklarının bölüşümü meselesi veya partideki
bölünmüşlüklerde “safların sıkılaşmasına izin vermeme” gayreti
cinsiyetçilik meseleymiş gibi, feminist kimlikli biri aracılığıyla
yapılıyor olabilir mi?
Vekil bu propaganda ekibinin kim olduğunu da, onların
kovulmasından sonra yerlerine kimin, kaç paraya gelmesini uygun
gördüğünü de açıklar mı? Hani şeffaflık adına. Ne de olsa feminizm
şeffaflığı sever politikada. Çünkü şeffaflık gücün ezilen grupları
ezecek şekilde kullanılmasına mani olur.
CTP’de feminist vekil Derya, “abuk‐sabuk” bulduğu “ilk kez çalışan
bir kadın”, “Erkekten ala işler yapan kadın” ve “Hanımefendi” gibi
eşitliği yaralayan söylemleri eleştirmiş. Ama bu tepkisinin izahatı
olarak da propaganda ekibinin “Sibel Hanım’ı mağdur ettiğini, CTP ve
Sibel Hanım’a bunu kimsenin yapmaya hakkı olmadığını” ifade etmiş.
Feministlerin “mağduriyet” konusuna yaklaşımı çok hassastır. Bizler
bir yandan kadınların ezme ezilme ilişkileri içerisinde dezavantajlı
konuma getirildiğini ortaya koyarken, bir yandan da kadınların birey
oldukları, yetileri ve içsel güçleri olduğunu, iradelerinin olmadığını
değil hapsedildiğini ifade etmeyi tercih ederiz. Bu sebeple tecavüz,
dayak, ensest gibi en ağır insan hakkı ihlallerine uğrayanları bile
“hayatta kalanlar, direnenler” olarak algılamayı tercih ederiz. Birileri
bizi “kurtarmaya” kalkmasın diye yaparız bunu. Dayanışarak,
birbirimizi güçlendirerek, ezme sistemlerine birlikte karşı durarak ve
ezme sistemlerinin nasıl işlediğini fark ederek, kadınların kendi
kendini, en vahşi en şiddet dolu ortamlardan kurtardığını biliriz.
Sonuçta ezilmeye dur diyen, ayağa kalkan, ezilmekten kurtularak her
gün yaşamına devam edebilen kadınların kendisidir. O yüzden
feminist söylem kadınların mağduriyetini açığa çıkarır ama kadınları
mağduriyet söylemine hiçbir zaman sıkıştırmaz.
Yani bırakınız koskoca bir partinin (iktidardaki bir partinin)
mağduriyetle ilişkilendirilmesini, kadın adayın “mağduriyetle”
eşleştirilerek sergilenmesi, feminist akıllara durgunluk veren
cinsiyetçi bir temelden hareket etmektedir. Kadın cumhurbaşkanı
adayı ile feminen olarak sembolleştirilen CTP ancak bu ataerkil
kadınsılaştırma algısı kullanılarak “mağdur” olarak
konumlandırılabilirdi. Burada kullanılan “çaresiz, aciz, kendi
propagandasını bile yürütemeyen, içindeki yanlışlıklara dur
diyemeyen” kadın imgesi kadınlara ataerkil sistem tarafından
4
yüklenen “zayıf, narin, güçsüz, korunmaya muhtaç” gibi kalıplaşmış
özelliklerin kullanılmasından hareket etmektedir.
Yani aslında Derya’nın açıklaması, eleştirdiği propaganda kadar
cinsiyetçi bir temelden cinsiyetçiliğe “mazeret” üretmektedir.
Vekilin yazdıklarına feminist dile uygun olarak Özgül Saygun “tarafını
seç arafta kalma” diyerek eleştiri getirmiş. Haklı, çünkü arafta
kalacak kişi “ben kadın hakkı savunuyorum ama feminist değilim”
diyenler için uygun bir metafor olabilir ancak. Feminist siyasi
yaşamda arafta kalmaz, metaforun devamından hareketle
ifadelendirirsek ya cinsiyetçilerle beraber günahların ağır bastığı
yerdesinizdir, ya feminist mücadeleyi kendini harcamak pahasına
sevabına yaparsınız. Feministlerin “sert, kavgacı, uyumsuz” olarak
algılanmalarının sebebi, iki arada bir derede kalarak hak savunucusu
olamayacaklarını bilmeleridir. Feministler arafta kalmanın güçlüden
yana tavır almak olduğunu bilir. Çünkü güçlü ezendir. Bu noktada
Derya maalesef biz feministlerin asla kabul etmeyeceği arafta bile
değil. Partisinin cinsiyetçi yaklaşımları ile yüzleşmek, eleştirmek,
değişmediğinde de istifa etmek yerine “biz değiliz, dışarıdan gelen
ötekiler bizi bozuyor” yaklaşımı sergiliyor, CTP cinsiyetçiliğine hiçbir
eleştiri getirmeden, “yanlış temsil edildiğini” iddia ederek, aslında
çoktan tarafını seçtiğini gösteriyor. O taraf da particiliktir,
cinsiyetçilikle hiçbir derdi olmayan, cinsiyetçi propagandası ile seçim
dönemlerinde gazetelerle, televizyonlarla, sosyal medya ile her eve
giren, bu propagandayla cinsiyetçiliği yeniden üreten, yeniden
öğreten bir particilik hem de. Tıpkı bağımsızlık mücadelesinde
erkeklerin “kadın hakları bağımsızlıktan sonra” dediği gibi, vekil de
“feminizm seçimden sonra”, hatta “feminizm parti iktidardan
indikten sonra” ve hatta “feminizm vekillik bittikten sonra” ve dahası
belki “istifa artık parti geri gelemeyecek ya da seçilinemeyecek ana
geldikten sonra” mesajını vermektedir.
Feminizm, mücadelelerini öğrenerek, adım adım kazanmaktadır.
Adayarısı da “feminist” kimlikle adaylık koyanlardan ilk önce
feminizme sadakat ve feminist ilkeleri hayata geçirmelerini istemeyi
öğreniyor bu süreçte. Sadece sözde değil, eylemde, dönüşüm
yaratabilme becerisinde arayacak bundan sonra adayarısı feminizmi.
Cinsiyet eşitliğine saygısız olan partiyi iktidardayken bırakabilecek,
değişim gelmediğinde onu şekerli bir kılıfa büründürmeyecek
adaylar talep edecek. Demokrasi de feminizm de öyle yeşerecek.