Kıbrıs’tan fotoğraflar görüyorum, kostümlerle Halloween kutlaması yapılıyor.
“Fotoğraf” anları yaratılıyor. Şaşıyorum. Halloween’in kutlanmasına değil
hayretim. Halloween’in hangi kültürel etkileşimin sonucu olarak ortaya çıkmış
olduğunun cevabını bulamadığım için şaşıyorum.
Halloween’ı çok severim. Haloween’i sevdiğim gibi, Amerikalıların şükran
gününü, Hinduların Diwali’sini, Katolik ve Ortodoksların Noel’den daha fazla
önem atfettikleri Paskalyayı, ve Noel kutlanan ülkelerdeki Noel zamanını
pek severim. Bunları sevmemin en büyük sebebi de yukarıda adı geçen insan
kutlamalarını, o grupların üyesi olan insanların davetleri üzerine tecrübe
etmişliğimdir. Bunların kimisinin ölenleri yad etmek ve varlıklarını kutlamak,
kiminin ışığı ve bilgiyi kucaklamak için olduğunu bu kutlamaların kültürel
sahiplerinden öğendim.
Sevgili Mery, Colombia’da Paskalya’nın kendisi için dini önemini ve anlamını
anlattığında, evinde paskalya kahvaltısı yaparken onu dinleyişimi, ailesinden
uzakken arkadaşlarının kedisi ile beraber bu çok önemli gününü paylaşmasından
duyduğu sevincini hatırlıyorum mesela. Sevgili Pushpa’nın bizi Diwali
kutlamasına evine çağırıp, tek tek yaptığı yemekleri anlattığı, bir çok arkadaşını
tanıştırdığı gün gördüğüm yerel kıyafetlerin büyüsüne nasıl kapıldığımı
hatırlıyorum. Çocukları uzakta olan bir Amerikalı ailenin, yabancı öğrencilerden
oluşan bir gurubu, aile şükran yemeğine katışını, sofralarında var olan insan
sayısının artmasının bir nimet olduğunu anlatışlarını hatırlıyorum. Noel
zamanını pırıltılı ışıklar, köşe başlarında insanların şarkı söylemesindeki
o neşeden dolayı, ama en çok da kimsesiz çocuklara noel babadan gidecek
hediyelerin bağışlanması için kurulan büyük hediye kumbaralarından dolayı
severim.
Katıldığım tüm bu kültürel toplantılarda insanları kaynaştıran “sofra”
sohbetlerini, kültürel yemeklerin tarif edilişlerini, dansların nasıl anlamlar
yarattığını konuştuğumuzu ve bunun bende ben ötesi bir duyguya, ben
ötesi bir anlamla karşılaşmaya nasıl olanak sağladığını hatırlıyorum. Farklı
kültürlerimizin ve dışavurumlarımızın ortaklaştığı noktaları keşfettiğimi
hatırlıyorum mesela. “Şeker” üzerinden çocukları sevindirişimizdeki ortaklığın
nasıl gülümsettiğini hatırlıyorum.
Bu bayramlar, kutlayanlarının paylaşımı ile anlam bulur, değer kazanır, bizi
insanlığın değişik grupları ile yakınlaştırır, başkalarıyla bağ kurabilmemize
yardım eder. Kendi oluş biçimlerimizi başkaları ile paylaşmamıza fırsat
tanıdıkları için böylesi bayramların kültürler arası kutlanması anlamlıdır.
Adayarısında farklı kültürlerden insanlar var. Karpaz’da Rumlar’dan, Kormacit’te
Maronitlere uzanan çok kültürlülüğümüz var. Küreselleşmenin sonucunda
adayarısına Pakistan, Bagladeş, Nijerya gibi pek çok ülkeden gelen insanların
çok kültürlülüğümüze katabilecekleri zenginlik önceden var olanlarla beraber
düşünülünce karşımızda bir okyanus var.
Ben “artık bir tane bile Kıbrıslı göremiyoruz sokaklarda” diye üzülenlerden
hiç olmadım. Kalabalıklar, renklilik ve çeşitlilik hep sevdiğim bir şeydir. Ama
bu yakınmayı yapan, farklı insanlarla kendi bulunduğu coğrafya üzerinde
iletişim kurmayan, onların bayramlarından, yemeklerinden, kültürlerinden,
arkadaşlıklarından haberdar olmayan bir grup insanın kostüm giyip Halloween
kutlamasına pek şaşırıyorum (bu bağlantıya sahip olanlara elbette diyecek
sözüm yok). Hatta bazen içerliyorum. Suyu olmayan bir memlekette havuzlu
villalarla dolu mahallelerin yüzeysel zenginliği gibi geliyor bu Halloween
kutlaması bana. Üretmeyen bir ülkede yerli çoğunluğun lüks araba kullanması
kadar yüzeysel ve gösterişsel. Mal mülk kavgası içinde kardeşlerin sayısının
her gün arttığı bir ortamda, o üzerinden kavga edilen mülklerin içindeki akla
durgunluk veren pahalı mobilyalar kadar yüzeysel.
Çevremizde farklı dinlerden, farklı kültürlerden, aynı dini farklı yaşayan bir
çok insan varken hiçbiri ile temas etmeden kutladığımız bayramların bize
kattığı anlam nedir? Derin kültürel anlamlara ve paylaşımlara dokunmadan
insan olmanın dokunaklı hassasiyetini yaşayabilmekte miyiz? Bu genel geçer
yüzeysel maddeciliklerle günü eğlendirirken, insani duygularımızın, iyi ve kötü
günlerimizdeki paylaşımların, saygının, dayanışmanın gerçek derinlikle tadına
varabilmekte miyiz?
Bu çok kültürlü adadaki can acıtıcı çok kültürsüzlüğümüz, kendimizi ve bizden
farklı olanları tanımlayamayışımızın, tanımayışımızın burukluğu ile günün anlam
ve ehemmiyetine uygun diyebileceğim tek bir şey var: “Trick or treat!”