Gazetede bir haberden alıntı;
“Merkezi Cezaevi Müdürü Salahi Hoca, ‘dayak yediği doğru değil ama hücredeki mahkumlara sigara verdiği doğrudur. Bu sebeple Erol Diker’e hücre cezası verildi. Hücre cezası olduğu için mahkemeye çıkarılmadı’ dedi.
Lefkoşa Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanan Erol Diker’in bu hafta yapılması beklenen duruşmaları iptal edildi…”

Bu sizce sıradan bir haber değil mi?
Hatta oğluna önce tecavüz edip sonra öldürdüğü için ‘ha keşke dayak yeseydi’ bile diyebilirsiniz…
Ben daha da ağırını düşündüm aklımdan, hele de olayı ilk duyduğumda Sarayönü’nde şeyinden asılsın diye de düşünmüştüm…
Kim bilir belki de o tarihlerde bu sefil adamı mahkeme koridorlarında görsem yüzüne tükürür, sağlam bir Osmanlı tokadı bile atabilirdim, olayın iğrençliğine kapılarak…

Elbette insanız, çoluğumuz çocuğumuz var, kızarız, öfkeleniriz, vurar kırar zaman zaman küfür bile ederiz…
Ama ne polisiz, ne avukat ne yargıç ne de savcı!
İnsanların her zaman istediklerini yapabilmesi, asıp kesmesi sadece orman kanunlarının olduğu yerlerde olur…
Bütün organlarının olduğu devletlerde belirleyici olan yasalar vardır, mahkemeler karar verir, suçu işleyen cezasını bir şekilde çeker…

Lafı çok uzatmadan söyleyelim;
Merkezi Cezaevi Müdürü Salahi Hoca’nın yukarıdaki açıklaması tek kelimeyle yalandır…
Hem de yalanın daniskası!
Erol Diker’in hücredeki mahkumlara sigara verdiği doğrudur, bunun da suç olduğunu bilmeyen yoktur.
Bu suçun cezası da cezaevi kurallarına göre hücre cezasıdır, o da tamam ama bu adamın dayak yemediği palavradan ibarettir.

Nereden biliyorsun diye sorabilirsiniz, bu da doğal hakkınızdır.
Ama yıllardır bu meslekte olduğumuz için bizim de hemen her yerde dostumuz, sevenimiz ve kaynağımız vardır.
Onun için adım gibi eminim, Erol Diker hücre cezalılarına sigara verdiği için eşek sudan gelinceye kadar dayak yemiştir.
Bu insafsız dayak yüzünden yüzü kan çanağına dönmüş, balon gibi şişmiştir.
Salahi Hoca da sırf bunu ört bas etmek için yalana sarılmış, dayak atan gardiyanların peşine düşeceğine onlara ceza vereceğine hatta olayı İçişleri Bakanlığı’na rapor edeceğine, kapatma yolunu seçmiş ve bunun için de amme fesatçılığı suçu işlemiştir…
Amme fesatçılığı suçunun ise 6 ay hapislikten başladığını biliyorum…

Salahi Hoca’ya sesleniyorum;
Derhal bugün bana Erol Diker ile hücrede de olsa bir görüşme ayarla!
Adamın yüzünü gözünü kendi gözümle göreyim, eğer bir çizik bile yoksa kalemimi kırar mesleği bırakırım.
Ama ben haklıysam da o zaman Salahi efendi şu sorulara cevap versin;
İşlediği suç en iğrenci olsa da mahkumları dövme hakkını kimden alıyorsunuz?
Mahkumları döven gardiyanları niçin saklıyorsunuz?
Bunda kardeşinizin bu gardiyan grubunun başı olmasının mı payı var?
Hadi küçük bir açıklama ile kamuoyuna dayak olmadığını yutturdunuz, şimdi bu sorulara cevap verin…

Bir sözümüz de İçişleri ve Yerel Yönetimler Bakanı Nazım Çavuşoğluna’dır…
Daha doğrusu kendisinden ricamızdır.
Salahi Hoca’nin bizi Erol Diker ile görüştürmeyeceğinden eminiz.
Ama siz bu işlerin sorumlusu koskoca bir bakansınız, sizin döneminizde cezaevlerinde bazı iyileştirmenin olduğunu da yine sizinle yaptığımız bir ziyarette gözlerimizde gördük, hatta sizi o zaman övdük de…
Ama şimdi ortada koskocaman bir yalan vardır.
Cezaevi müdürü üst düzey bir devlet memurudur ve size bağlıdır.
Amme fesatçılığı yaparak hem sizi hem de kamuoyunu kandırmaya kalkışmıştır.
Buyurun gidelim birlikte cezaevine ve kendi gözlerimizle görelim.
Erol Diker, hücre cezası nedeniyle mi mahkemeye bir süre götürülmeyecek, yoksa yüzü gözü şiş olduğu için mi basının önüne çıkarılmayacak…
İğrenç bir suçun cezasını, sizin gardiyanlar değil sadece ülkenin bağımsız mahkemeleri verebilir.

GÜNÜN FOTOĞRAFI


MESAJ KUTUSU


Sayın Nazım ÇAVUŞOĞLU, bugün birlikte Merkezi Cezaevi’ne birlikte gidip Erol Diker’in yüzünü görmeye ne dersiniz? Hem Salahi Hoca’nın bir kahvesini içer, adamın yüzünü Çarşamba pazarına çevirenlerin kim olduğunu sorarız…

Sayın Salahi HOCA, Erol Diker’i mahkumlara sigara verdi diye hücreye atabilirsiniz ama bu kadar kötü dayak yemesine göz yummayacaktınız. Dayak atan gardiyan grubunun başındaki çavuş ile yakın akraba olduğunuz söyleniyor, cevap bekliyoruz…

Sayın Hilmi HOCA, sizin gruptaki gardiyanlar Erol Diker’i eşek sudan gelinceye kadar dövdü ve hastane yerine hücreye koydular. Mahkum dövmenin ve dövülmesine seyirci kalınmasın suç olduğunu biliyorsunuz değil mi?

Sayın Nevvar NOLAN, cezaevinde sadece mahkumlardan değil bazı gardiyanlar da şikayetler almaya başladık. Ülkede suç işleyenlerin cezasını mahkemeler mi verecek yoksa bazı gardiyanlar mı. Sahi siz hiç cezaevini ziyaret ettiniz mi?

Sayın Okan HACIALİ, bozuk tavuk olayının ardında petrol işinde avanta alamayan bir iş adamının olduğu iddia ediliyor. Bir araştırın bakalım bir bakanla da kanka olan bu Lefkoşalı iş adamı kimmiş?

Sayın Ersin TATAR, dün yine Lefkoşa açık pazarında hem üreticinin hem de vatandaşın gönlünü feth ettiniz. Farkındaysanız her geçen gün hem üretici kesimi hem de alış veriş yapanların sayısı hızla azalıyor değil mi?

Sayın Vural TÜRKMEN, TMT Mücahitler Derneği bir video kaydı ile çalkalanıyor. Görüntüler bizim elimize de geldi, siz mi el atacaksınız yoksa bize mi bırakacaksınız, karar sizin…

Sayın Mehmet ÇANGAR, açıklamanızda CTP’ye bazı konularda destek olduğunuzu söylediniz ya meraklı vatandaşlar çok sayıda mesaj göndermiş. Sizin açıklamanız mı gerek yoksa CTP’li yöneticilerin mi?

Sayın İrsen KÜÇÜK, Facebook’da yani bir sayfa açtığınız söyleniyor, siz mi açtınız yoksa rakipler size kötü bir şaka yapmaya mı hazırlanıyor? Dikkatli olmakta yarar var…

Sayın Eşref ÜNLÜSOYER, fırtınanın gazabına uğrayarak aracınızla bir ağacın altında kaldığınızı üzülerek öğrendik. Büyük geçmiş olsun diyoruz. Bazı yaşlı ağaçları budamakta yarar var, şans her zaman insanın yüzüne gülmeyebilir.

Sayın Sami DİLEK, her nedense kıdem tazminatları konusunda ki sokağa inme kararınız kamuoyunda çok inandırıcı olmadı. UBP delegesi olmanız buna sebep olabilir mi? Hadi bakalım gösterin dosta düşmana nasıl bir sendika başkanı olduğunuzu.

Sayın Ahmet ÇALUDA, fırtına sonrası kaymakam ile birlikte zarar görenleri ziyaret etmeniz bölgede memnuniyet yaratmış olmalı ki mesajlarınız gelmeye başladı. Bir de en kısa zamanda zarar görenlerin tazmin edilmesini sağlarsanız ne ala…

Sayın Sunat ATUN,
fırtına nedeniyle kesilen elektrikler vatandaşı çileden çıkardı. Tam 28 saat elektriği kesin olan bir aile öyle bir mesaj göndermiş ki burada yayınlamamıza imkan yok. Arıza servisini canlandırmakta yarar var…

Sayın Abdullah SÖNMEZ,
sizin aile belediye meclisi üyesi olmanız için öyle bir kampanya başlattı ki beni bile ikna ettiler. Arkanızdaki bu güçle eğer kazanamazsınız artık ayıp edersiniz…

Sayın Harun DENİZKAN, Bulut İnşaat’ın reklam işlerini aldığınızı öğrendik. Hayırlı ve uğurlu olsun. Demek ki bu sıralar çok sık İstanbul’a seyahat edeceksiniz demektir değil mi?

Sayın Mustafa EMİROĞLULARI, siz de bir faiz mağduru olduğunuz için binlerce kişi sizden komitede çok şey bekliyor. Banka sahipleri ile dişe diş mücadele edeceğinizden kuşkumuz yok. Yeter mi komite üyeleri sağlam bassın…

Sayın Hakan KUNTAY,
7 Nisan’da sonucun at başı belirleneceği artık kesin gibi oldu. Partiliniz sizden özellikle son hafta büyük bir atak bekliyor. Bakalım meslekteki başarınızı seçimlere de taşıyabilecek misiniz?

Sayın İbrahim YAZICI,
bir imam niçin bu kadar çok rapor alır ve işini asar anlamış değiliz. Cemaat sizi özlemiştir değil mi, onları vaazlarınızdan mahrum bırakmayın…




Günün Fıkrası

Güle güle…

Genç bir adam süpermarkette dolaşırken yaşlı bir kadının kendisini izlediğini fark eder. Fazla umursamadan alışverişine devam eder.
Bir şeyler alır ve kasaya gelir. Bu sırada yaşlı kadın adama:
- "Size bakmamdan rahatsız oldunuz ama yeni ölen oğluma çok benziyorsunuz bu yüzden size bakıyorum" der.
Bunun üzerine adam üzülerek:
- "Oğlunuzu kaybetmenize çok üzüldüm. Yapabileceğim bir şey varsa çekinmeyin söyleyin." der
Yaşlı kadında
- "Marketten çıkarken bana güle güle anne derseniz bu beni çok mutlu eder."
Ve kadın marketten çıkar. Adam da ona
- "Güle güle anne" diyerek veda eder.
Kasadaki tezgahtar alışverişinin 100 milyon tuttuğunu söyler.
Adam şaşırır ve
- "Ama nasıl olur ben sadece bir kaç ufak şey aldım." diye çıkışır.
Bunun üzerine tezgahtar kız
- "Anneniz onun aldıklarını da sizin ödeyeceğini söyledi."