Yarın kimse hasta olmasın...
Olacaklar da devlet hastanelerine gitmesin!
Zira Kamu-Sen devlet hastanelerinde yarın tam gün grev yapacak...
Haklı yanları da yok değil!
Hastanelerde hala büyük oranda hemşire açığı varsa, hemşire kardeşlerimiz haklarını ve terfilerini alamamışsa elbette grev en doğal demokratik haklarıdır.
Haklar da evde oturarak değil sokağa inilince alınır!
Umarız onlar kazanır ve bu konudaki devlet ayıbı en kısa zamanda giderilir.
...
Onlar Allahtan örgütlü ve haklarını savunacak bir değil tam üç sendikaları var.
KKTC'de memur olmak böyle bir şey!
İnsanlar boşuna değil bin 600 TL maaşı olan memurluk için partilerin kapılarında uzun kuyruk oluşturuyorlar...
Sonuçta devlet babanın kucağına sığınmak hayatının garanti altına girmesi demek...
Güvenli bir gelecek demek, emeklilik maaşı demek!
Özel sektörde 3 bin TL maaş alan bir genç devletin bin 600 TL'si için o güzel işini bırakıp devlete kaçıyorsa boşuna değil ya!
...
Burada konuyu özel sektör çalışanlarına filan getirmeyeceğiz...
Konu tamamen hasta hakları ile ilgili;
Yani ülkenin genelini ilgilendiriyor...
Şimdi lütfen bir kaç dakika empati yapıp kendinizi Karpazlı bir kardeşimizin yerine koyun.
Diyelim ki şeker hastasınız ve bunun belli zamanlarda kontrolleri var..
Atlayıp aracınıza Mağusa Hastanesi'ne gidiyorsunuz.
B-12 tahlili yaptıracaksınız.
Hastaneden içeri girip ilgili servise gidiyorsunuz...
Görevli tahlil yapacağına size şöyle konuşuyor;
"Bizde ilaç kalmadı, Lefkoşa Devlet Hastanesi'ne gideceksiniz..."
...
Elbette sinir olursunuz!
"Bu nasıl bir devlet hastanesi" diye de sitem edersiniz, çünkü haklısınız...
Sonra el mahkum Lefkoşa Devlet Hastanesi'nin randevu servisini arıyorsunuz...
Saat 11.00 ilk arama hiç cevap yok ya da meşgul...
Son arama 12.15 yine cevap yok...
Sinirler iyice tepenize çıkıyor Sağlık Bakanlığı'ndan özel kalemi arıyorsunuz ve şikayetinizi iletiyorsunuz.
Özel kalem diyor ki;
Sizi başka birine havale edeceğim...
Verdiği numaradan bir kadın çalışan çıkıyor.
Şikayetinizi dinleyip cevabı şu oluyor;
"Beyefendi ne yapalım..."
Sonra başka hiç bir yorum yapmadan telefonu yüzünüze kapatıyor...
...
Hadi bakalım Sayın Ahmet Gülle;
İyi niyetinizden hiçbir zaman kuşku duymadık ama geçen hükümet dönemlerinde de olmadı bu iş sizin döneminizde de olmuyor işte…
Ne demekmiş Mağusa Hastanesi’nde ilaç yok!
Hastanede ilaç yoksa sizin o makamda işiniz ne?
Bir çalışanın hastanın yüzüne telefon kapatmasına ne demeli?
Vatandaşın hizmetlisi olması gereken devletin memuru bırakın hizmet etmeyi vatandaşa çile çektiriyor…
Ya sizin yürürlüğe koyduğunuz randevu sistemi!
Nasıl olur da vatandaş saatlerce aradığı halde telefonlar ya cevap vermez ya da meşgul gözükür?

Ülkenin Sağlık Bakanı olarak sizin birinci göreviniz hasta haklarına sahip çıkmak onların sağlıklı bir şekilde hizmet almalarını sağlamaktır…
Bakanlığınıza bağlı çalışanlara bile sözünüz geçmeyecekse, o makamda oturmanızın ne manası var ki?



MESAJ KUTUSU

Sayın Ahmet GÜLLE, Cenevre’de yediğiniz içtiğinizi sormayacağız ama oradan buraya ne gibi yenilikler getireceğinizi doğrusu çok merak ediyoruz. Bakanlığa atandığınızda sizden çok şey beklemiştik ama sanırız yanılmışız. Vatandaşın çilesi bitmek bilmiyor!

Sayın Mustafa ARABACIOĞLU, öğretim yılına az bir süre kala velileri karne ve diploma parası korkusu sardı yine! Kurtuluş Lisesi müdürüne sorun bakalım 320 TL gibi bir parayı o bölgede ödeyebilecek kaç tane bulabilecek?

Sayın Zeren MUNGAN, yeni Vergi Dairesi mükemmele yakın olmuş ama çalışanlar epey şikayetçi. Yemek yiyecekleri bir kafeterya yok, oto park yeterli değil en önemlisi de tuvaletlerde saat 12.00’den sonra su kalmadığından kapatılıyor. Bilginiz olsun istedik!

Sayın Kemal Deniz DANA, dün çıktığınız televizyon programında kırmızı kravat takmanız DP’lilere iyi bir mesaj oldu ama bazı UBP’liler sinirlenip saç baş yoldular. Kravat turuncu, mendil de kırmızı olursa durumu anca idare edebilirsiniz…

Sayın Fırat ATASER, Alsancak’da tam bir kapalı kutu adaysınız. Kazanamazsanız bile kazananı sizin alacağınız oylar belirleyecek diyorlar. Bakalım yıların padişahını sürgüne gönderebilecek misiniz?

Sayın Mehmet HARMANCI, siyasete küskün hemen herkes Lefkoşa seçimlerinde tepki olarak size oy vereceğini söylüyor. Bu işin artık şaka kaldırır yanı kalmadı, kendinizi potanın içinde görebilirsiniz…

Sayın Aykut ÜRETİCİ, sizin hastaneye gelen bütün şeker hastalarını ilaç yok diye Lefkoşa’ya gönderirseniz acayip bir durum ortaya çıkar. Bu işe artık köklü bir çözüm bulma zamanı geldi de geçiyor bile değil mi?

Sayın Süleyman İŞLEK, UBP-DP’den Mağusa belediye meclis üyesi adaylığınız hayırlı ve uğurlu olsun. Uzun yıllar sivil toplum örgütlerinde görev almanız bu süreçte epey işinize yarayacak gibi görülüyor…

Sayın Zeki GÜRSEL, Ombudsman konusundaki geniş ve yararlı açıklamanı aldım hassasiyetinizden ötürü teşekkür ederim. Açıklamanız yarın Kıbrıs Time’de yer alacaktın hiç kuşkunuz olmasın…

Sayın Ahmet BABA, küpe taktınız diye seferberlikten kovulan ilk kişi olarak tarihine adınızı yazdırdınız. Şimdi seferberliğe gitmek istemeyenler küpe ve benzeri şey takarlarsa hiç şaşırmayacağız doğrusu…

Sayın Hasan AKINCI, uzun süren bir sessizlik döneminden sonra yerel seçim süreciyle birlikte yine ortalıklara çıktığınız teşkilatı kurduğunuz söyleniyor. Siz hiç akıl koymayacaksınız değil mi?

Sayın Prof. Adullah ÖZTOPRAK, yasal olmayan işten durdurmalar konusunda acaba avukatlarınız sizi yanıltmış olabilir mi? Zira iki sendika da çok yüklü para cezası ödeyeceğinizi söylemeye başladılar. Hakkınızda hayırlı artık!

Sayın Akay CEMAL, sizin gibi bir duayen olmasaydı Vedia Barut gibi Kıbrıs Türkünün değerleri acaba hiç akıla gelir miydi? Allah size sağlıklı uzun ömürler versin, başımızdan da eksik etmesin inşallah…

Sayın Nazım ÇAVUŞOĞLU, genel başkan adaylığı için gittiğiniz yerlerde nabız yoklamaya başladığınızı duyduk. Ancak Hüseyin Özgürgün çok kolay makamı boşaltacağa benzemiyor bilesiniz…

Sayın Tözün TUNALI, bu sıralar herkes SDP olayını sormaya başladı. En azından işin ciddiyetini belirtmek için kamuoyuna bir açıklama yapmak istemez misiniz? Bu arada SDP ismi tescilli olduğu için yeni bir isim bulmak şart gözüküyor…



Günün Fıkrası

Ölüm döşeğinde


Temel ölümcül bir hastalığa yakalanmış. Karısı Fadime’ye sorar:
-Fadime, ben ölünce yeniden evlenecek misin ? Fadime de Temel üzülmesin diye evet cevabını verir. Bunun üzerine Temel:
-Onu benim kadar sevecek misin ?
-(ağlayarak) Evet
-Onu eve alacak mısın ?
-Evet
-Ona güzel yemekler yapacak mısın ?
-Evet Temel im.
-Ona sarımsaklı yoğurtlu mantı da yapacak mısın ?
-O Sevmez