“Bu ülkenin kurumları halkımızın kurumlarıdır. Denetleyen de halk olmalıdır…”
Sibel hanım söyledi bunları.
2.5 ay gibi çok kısa sürede gönüllerde taht kuran, Başbakanlık’tan Meclis Başkanlığı’na getirilen Sibel hanım.
Ben yaşamadım ama hemen aklıma Kıbrıs’ta İngiliz dönemi geldi.
Hani, devletin halkın hizmetkarı olduğu dönem.
O dönemi yaşayanlar her türlü sıkıntıya rağmen hiç unutmazlar ve hep anlatırlar…
Hayran olmamak mümkün mü?
Devletin, resmi evraklarda bile ‘hizmetkarınız’ ibaresini.

Sibel hanıma katılmamak elde değil!
Halk nasıl isterse hükümeti değiştirdi, nasıl istemediği vekilleri mahalleye gönderip yenilerini meclise soktu, isterse pek ala bu devleti de denetleyebilir ve hizaya da sokar.
Peki bu denetleme işini layıkıyla yapıyor mu?
Kesinlikle hayır!
Ancak şikayet ediyor ama iş denetleme ve hesap sormaya geldi mi yok!
Belki işine gelmiyor, belki korkuyor belki de iş ola şikayet ediyor.
Büyük çelişki doğrusu!

Ben bu durumdan bir gazeteci olarak muzdaribim!
Bazı şeyleri bilip de yazamamak ne kadar kötü bir duygu bilir misiniz siz hiç?
Düşünün bir kere;
Bir kadın sizi arar, bir devlet dairesinde yaşadığı tacizi anlatır gözleri ağlamaklı.
Şu dairenin şu yetkilisi diye de isim de verir önce!
Az buz bir şikayet değil bu!
Adam, kadınlara askıntı olmayı meslek haline getirmiş, illaki atacak kadını yatağa!
Ağzıyla ister yani!
Verirsen işin olur, vermezsen güle güle!

Sarılırsınız telefonlara sinirle, haberi araştırmak, kadın zaafı olan yetkiliye haddini bildirmek için.
Sonra 15 dakika sonra aynı kadın tekrar arar, ağlayarak!
“Vaz geçtim, ya kocam duyarsa” der!
Rezil olmaktan korkar, basına düşmekten korkar, kocasının bakanlığı basmasından korkar.
Binbir rica ile olayın üstüne gitmemeniz ister, hatta araya tanıdıklaır da koyar!
Belki haklı ama, kadınlara askıntı olmayı, görevini suistimal etmeyi alışkanlık haline getirip işi gücü gözüne kestirdiği kadınları yatağa atmak olan bu adamı haddini kim bildirecek?
Susalım, yazmayalım, siz de şikayetinizi geri çekin, bu rezalet devam etsin değil mi?

Meslek hayatım boyunca böyle örnekleri çok yaşadım, belli ki yaşamaya da devam edeceğim.
Bir örnek daha vereyim;
Geçen hafta içinde bir belediyede çalışan kadın okurum aradı…
Gözünün önünde dönen dolapları anlattı, ben de hayretle dinledim.
Yaşanan usulsüzlükler hakkında elinde belge de olduğunu söyleyince içimden ‘oh be’ diye geçirdim.
Bir belediyede usulsüzlük yapılıyor, yolsuzluk yapılıyor, yaa tanımazlık yapılıyor ve elime belge de gelecek diye seviniyorum, doğal olarak.
Ben bunları kafamdan geçirirken, kadının son sözleriyle hayal kırıklığı yaşıyorum;
“Eğer benim ismim geçerse başım yanar”
Alın da bozdurun şimdi!
Güler misiniz, ağlar mısınız?

Bilir misiniz sevgili okur, bizi sadece vatandaş değil bazı siyasiler de arar;
Başka siyasileri ve devletin bazı kurumlarında ki üst düzey yöneticileri ihbar ederler…
Ama sözlerinin sonunda hepsinin de ortak söylediği şu söz vardır;
“Aman benden çıktığı belli olmasın”
Halkın vekili, halkın hakkını savunacak, hatta meclise getirecekten, bize söyler ve isimlerinin geçmemesini isterler!
Ne büyük korkaklık, ne büyük çelişki yarabbi!

Onun içindir sevgili Sibel hanım;
Bu halktan kolay kolay bir ‘halt’ olmaz!
Kimse alınmasın ama çoğunluk böyle…
Siyasetçisi de, halkı da, hatta gazetecisi de buna dahil!
Halkın çoğunluğunun bir ‘halt’ etmediği bir ülkeden bir ‘halt’ beklemek de saflık olur…



Öğrencilere atılan eğitim kazığı!


“Devlet okullarından” umudunu kesmiş ve de cebinde az biraz parası olan özellikle Kıbrıslı yurttaşlar son bir kurtuluş ve kaliteli eğitim umuduyla çocuklarını “özel okullara” gönderiyorlar. Bir yurttaş yemin billah ederek maaşının yarısının özel okuldaki çocuğunun aylık ödemesine gittiğini söylediydi.
Ne var ki yetmiyor! Nitekim şimdilerde okullar açılıyor ya yeni başlayan küçücük bir öğrencinin iki tane İngilizce kitabı 300 TL’ye satılıyor!.. Okutulacak kitaplardan bazılarının parasal toplamı 750 lirayı orsa ediyor!.. Kâğıt kalem kısaca kırtasiye 300-400 liralarda seyrediyor!.. Kılık kıyafet derken bir öğrencinin bir özel okula başlamasının faturası en az bin 500 liraya patlıyor!.. TL’nin eski kuru ile bir buçuk milyar! Ki bu para ya okulun yahut yine tekel haline gelmiş bir ticarethanenin kasalarına akıyor…”

(Eşref ÇETİNEL)


GÜNÜN FOTOGRAFI



MESAJ KUTUSU


Sayın Halil İbrahim AKÇA, Ekim ayında görev yerinizin değişeceğini ve Kıbrıs Türküne veda edeceğinizi öğrendik. Tamam belki ülke geneline kendinizi sevdiremediniz ama sevenleriniz de yok değil. Bu arada uyarılarınıza hükümetler çok önceden kulak assaydı ülke şimdi güllük gülistanlık olurdu.

Sayın Nazım ÇAVUŞOĞLU, Kaymakam Dana’ya yaptığınız yılbaşı jesti bakın nelere yol açtı. Zaten kendisinin tansiyonu var bir de bu üstüne tuzu biberi oldu. Küçük bir açıklamayla durumu düzeltebilirsiniz.

Sayın Turgut VEHBİ, motorcu arkadaşlarınızı hız konusunda uyarmanız yerinde ama, orada burada radar var deyip ceza yemelerini engellemeniz çok hoş kaçmıyor. Şimdiye kadar çok sayıda motosiklet sürücüsünün aşırı hız nedeniyle kazaya kurban gittiğini unutmamak lazım değil mi?

Sayın Güven ARIKLI, Akdeniz Karpaz Üniversitesi öğretim üyeliğiniz hayırlı ve uğurlu olsun. Artık siyasete bulaşmayacağınız ve dersinizi aldığınızı söylüyormuşsunuz. Sonunda doğru yolu buldunuz ya ne mutlu size…

Sayın Yüksel ÇELEBİ,
yerel seçimlerde birisi sizin partili hem de çok güçlü iki bağımsız aday sizi koltuktan indirmeyi kafalarına koydular. Tekrar seçilebilmek için eskisinden çok daha fazla çalışmak durumundasınız.

Sayın İsmet LİSANİLER, Çalışma Bakanlığı müsteşarlığına atanmanız haberi duyulduktan sonra genelde hep olumlu mesajlar aldık. Tebrik eder çalışmalarınızda başarılar dileriz.

Sayın Emir ERSOY, emeklilik sizi sıkmış olsa gerek ki petrol işine girmeye karar vermişsiniz. Düzova’da yakında akaryakıt istasyonu açacağınız söyleniyor. Paraları saymak için yardım isterseniz geliriz…

Sayın Ziya EMİR,
eski Başbakan İrsen Küçük’ü öyle bir kızdırmışsınız ki hakkınızda 500 bin TL’lik tazminat davası açmak için hukukçularına talimat vermiş. Paraları şimdiden biriktirmekte yarar var değil mi?

Sayın Mehmet Ali TALAT, partinizde çizgi dışında kalan gençler aralarında örgütlenmeye başladılar. 2015 yılında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde karşınıza çok güçlü bir aday çıkaracaklar.

Sayın Tonguç KOTAK,
mahallenin muhtarı olmak için kolları sıvadığınızı öğrendik. Aktif siyasete artık bir yerden başlamak gerekti değil mi? Eğer kazanırsanız mahallelinin başı fena halde dertte demektir. Askeri eğitimi herkes beğenmeyebilir.

Sayın Ahmet KAŞİF, bakan olduktan sonra sosyal medyada atağa geçtiğiniz büyük bir propagandaya başladığınız gözlemleniyor. Ama KTHY mağdurlarına dikkat edin de bütün kızgınlıklarını sizden çıkarmasınlar. Bilirsiniz internette dilin kemiği yok…

Sayın Hasan YÜCELEN
, 28 Eylül’deki düğün hazırlıkları artık son aşamaya gelmiş. Müstakbel eşinize Mesarya’nın tam göbeğinde dubleks ev hediye edecekmişsiniz. Umarız anahtarları kafanıza fırlatmaz. İnsan dağ ve deniz manzaralı bir ev tercih ederdi.

Sayın Yaşar ERSOY
, Ankara Devlet Tiyatrosu oyuncularının gereğinden fazla içki çıkarmak istemesi diğer gruplara da yansımış. Mersin gümrüğü artık didik didik arıyormuş. Festivale biraz gölge düştü değil mi?

Sayın Hasan KÜÇÜK, 57’nci yaşınızı kutlar sağlıklı ve mutlu nice yaşlar temenni ederiz. Biz sizi tanıdığımızda 30 yaşındaydınız. Biraz kırışıklıklar artsa da yüreğinizdeki güzellikler hiç eksilmedi, eksilmesinde…Bu arada artık sizin arabayı değiştirseniz diyoruz.

Sayın Erhan ARIKLI,
Kırgısiztan’da bolca kımız partisine katılıp dünyayı biraz da değişik açıdan görüyormuşsunuz. Hayırdır, siz böyle değildiniz, bu kadar keskin değişiklik niye?




Günün Fıkrası
Emeklilik

Bir adam son günlerini yaşıyormuş. Uzuvları meleklerin huzuruna çıkmışlar.
Göz saygıyla ayağa kalkmış, kibarca söze başlamış:
- Efendim... Sizden bir ricam var. Emekliye ayrılmak istiyorum. Yetmiş yıldır
görmekten yoruldum...
Göz sözlerini bitirdikten sonra sırayla, kulaklar ve ayaklar söz alıp emekliliklerini istemiş.
Derken arkadan çok kısık bir ses duyulmuş:
- Asıl emeklilik benim hakkım!
Melekler öfkeyle bağırmış:
- Ayağa kalkıp konuşsana saygısız...
- Ayağa kalkacak güçte olsam, emekliliğimi ister miydim hiç?