Memlekette her şey güllük gülistanlık ya bütün her şeyi bıraktık 14 yaşındaki tecavüzcü çocuğun peşine takıldık…
Olaya demokratik açıdan bakanlar var kellesinin alınmasını isteyenler var!
Hele sosyal medyada tam bir curcuna yaşanıyor…
Keselim, biçelim hatta tecavüz edelim diyenler var!
Bunlara karşı görüş verenler var…
En çok da şu örnek veriliyor;
Tecavüz edilen 5 yaşındaki kız sizin kızınız olsa ne yapardınız!
Böyle bir savunma bir kere yanlış…
Çünkü bana göre tecavüz edilen değil benim kızım komşunun hatta hiç tanımadığım birinin kızı olsa ve tecavüzcü ile bir an baş başa kalsam muhakkak ki o anki ruh halimle bu çocuğu kıtır kıtır keserdim!
Öncelikle şunu belirtmekte yarar var;
Zaten bu 5 yaşındaki kızın ailesi derin bir acı çekmekte, kızları ile birlikte psikolojik tedavi görmektedir…
Babanın yakın dostlarına söylediği şeyler vardır, ne dese ne düşünce haklıdır!
Hele de o minicik 5 yaşındaki kızın bir ruh halini ve ileriki günlerdeki durumu bile düşününce insanın çıldırası gelmekte, o ruh haliyle dünyanın en kötü insanı olabilme potansiyeli taşımaktadır…
Ve bu aile böyle bir ortamdayken, ‘asalım-keselim’ demek, aileyi suça teşvik etmekten başka hiçbir şeye yaramaz!
Diyelim ki kızın babası ya da bir yakını 14 yaşındaki tecavüzcüyü bir şekilde katletti…
Sorun çözülmüş mü olacak!
Yoksa aile büyük bunalımların içine mi girecek…
Çok sevdiğim bir laf vardır…
“Elma çürükse kabahat ağaçtadır” diye!
Niçin hedef sadece bu çocuk da ailesi değil, asıl bunu sorgulamak lazım…
Asın, kesin bu çocuğu!
Hatta hapiste tecavüze de uğrasın…
5 yaşındaki kıza yapılanlar tamir mi edilecek!
Doğru, iğrenç kabul edilemez bir suç işlenmiştir de…
14 yaşındaki çocuğun ailesinin hiç mi suçu yoktur bu olayda!
Sonuçta 14 yaşındaki çocuk 14 sene yatıp 28 yaşında dışarıda olacaktır…
Peki aileden kim hesap soracaktır!
Elma çürükse ağacı niçin kimse yargılamıyor…
Tamam çocuğun katli vaciptir de!
Ya ailesinden kim hesap soracak…
Onlar hayatları oyunca rahat mı kalacak, çürük yetiştirdikleri bir meyvenin bedeli onlara ödettirilmeyecek mi!
Tamam empati yapıp bu yaşananların kendi ailemizin başına gelebileceğini de hesaplayalım ama yaşanmış bir travmanın yeni travmalara yol azmaması için de azami gayreti gösterelim…
 
 
Polisin kimlik kartı yokmuş!
 
Cahilliğime bağışlayın ama bilmiyordum işte…
KKTC polis teşkilatında çalışanların KKTC kimlik kartlarının olmadığını yeni öğrendim!
Çünkü onlar yıllardan beridir kimlik kartından muaf tutuluyorlarmış…
Ayrıca polis kartı da kimlik kartı yerine geçiyormuş!
Yeni hazırlanan yasayla artık onlar da kimlik kartı sahibi olacaklarmış…
Paylaşma ihtiyacı duydum!
 
 
Kireçle yakıyorlarmış!
 
Bir umut diyerek ülkelerinden kopan ve başka ülkelerde yaşam hakkı arayan mülteciler…
Çoğu zaman başlarına deniz ulaşımında kötü şeyler geliyor ve ülkelerinden kaçmanın bedelini yaşamları ile ödüyorlar!
Km bilir kaç tanesi de KKTC kıyılarına cansız bedenleri ile ulaştılar, sayı bilmiyorum…
Ama bildiğim bunların pek de kimlik taraması yapılmadan, ailelerini bulma gayreti göstermeden gömüldükleri…
İddia şu ki, bunlar KKTC makamları tarafından kireçle yakılıyormuş!
Belli ki ülkeye bulaşıcı bir hastalık yayılmasın diye…
Çünkü adları mülteci bir kere!
Kimin umurunda…
 
 
Mobese sistemi rahatsızlık yarattı!
 
Bazılarını anlamak gerçekten çok güç…
Bütün dünyada kullanılan mobese sistemi yakında KKTC’de de kullanılacak ama buna bile karşı çıkanlar var!
Nedeni de daha da vahim…
Çünkü sistem Türkiye’nin bir dayamasıymış!
Bizi de kendilerine çevirecekler diyorlar başka bir şey demiyorlar…
Yani Türkiye’den gelmesin de nereden gelirse gelsin!
Nasıl bir ruh hali bu anlamak gerçekten güç…
 
 
64 dosyası varmış!
 
Bakanlar Kurulu’nun vatandaş yaptığı 18 kişi konusunda mahkeme kararı bekleniyor…
Ara emri alınır mı alınmaz mı bilmem!
Ama bu arada öyle bir kişiye vatandaşlık verilmek istenmiş ki poliste tam 64 dosyası var…
Adam mübarek memlekette neredeyse dövmedik kimseyi bırakmamış ama bizim Bakanlar Kurulu bu arkadaşın vatandaş olması için epey bastırmış.
Önerge de bir özel kalem müdüründen gelmiş!
Bu neye hizmet insanın aklı almıyor…
 
 
MESAJ  KUTUSU
 
Sayın Kutlu EVREN, 5 Kasım’da Acapulco’da UBP’nin çalıştayı var ve örgütler bu günü iple çekiyor. Zira sizi ve ekibinizi topa tutacaklar diye duyduk. Acaba diyoruz o tarihte bir yurt dışı gezisi ayarlasanız da hasar almasanız! Ne yazık ki partilinin işini yapmayınca böyle durumlar yaşanıyor değil mi!
Sayın İzlem GÜRÇAĞ, bir daha ki genel seçimlerde aday olmayacağınızı ve tüm gücünüzle Girne Belediye Başkan adayı olmayı deneyeceğiniz konuşuluyor! Şimdiden çalışmalara başlamanız yerinde ama Nidai bey size o koltuğu bırakır mı işte o bilinmez! Hayırlı olsun…
Sayın Hasan SADIKOĞLU, bir kenara yazın lütfen Poligon Projesi ileriki günlerde sizin başınızı çok ağrıtacak! Sanırız bu işi fazla aceleye getirdiniz ve bunun nedenleri de bazılarının araştırma kapsamında, uyarmadı demeyin olur mu!
Sayın Ecevit AKTAŞ, İçişleri Bakanlığı yeni ve modern yasaları ardı ardına yürürlüğe koyuyor ama perde gerisindeki asıl kahraman da sizsiniz! Yatıp kalkıp dua etsinler sizin gibi deneyimli ve iş bilen bir bürokratları var. Umarız kıymetinizi de biliyorlar!
Sayın Ünal ÜSTEL, Girne’de yeni yılda bakanlığa en yakın milletvekili olarak anılmaya başladınız. Şu sıralar Başbakan ile aranızda su bile sızmıyormuş. Aman Allah bozmasın ama gözü olanın da gözü çıksın değil mi!
Sayın Ali MAHŞEKER, LTB’nin gece kulüplerini kapatma kararından en fazla sizin etkileneceğiniz ve bunun da telaşı içinde olduğunuz söyleniyor. Ha keşke sizde mekanı Alayköy topraklarına inşa etseydiniz. Bakalım bu sıkıntıyı nasıl atlatacaksınız!
Sayın Mehmet Ali YÜKSELEN, üzerinizdeki siyasi erke rağmen LAÜ’yü bulunduğu ortamdan çok yükseklere çıkardınız! Bu arada öğrencilerin bölgeye ekonomik katkısı da azımsanamayacak kadar yüksek değil mi, tebrik ederiz…
Sayın İzlem SÖNMEZ, hiçbir beklentiniz olmadan sırf hastaların sesi olmak için yaptığınız çalışmalar kamuoyu tarafından taktirle karşılanıyor. Bir de devletin desteğini arkanızda görebilseniz daha neler yapardınız değil mi! Başarılı çalışmaların devamını bekliyoruz…
Sayın Asil NADİR, yıllar sonra Türkiye basının liboş isimleri kaleme sarıldıysa muhakkak sizinle geçmişten kalma bir hesapları vardır değil mi! Ne yazık ki şişesi 3 bin dolarlık viski sevdalısı olan bu tiplerden Türkiye’de haddinden fazla var!
Sayın Mustafa KABASAKAL, İskele Belediyesi Muhasebe sorumlusu görevinden alındığınızı ve yerinize dışarıdan başka bir isim getirildiğini üzülerek öğrendik. Demek ki kötü giden son iki yılın sorumluluğu sizin üzerine yıkılmak isteniyor desenize!
Sayın Güneş GÜNEŞOĞLU, UBP’li bir vekilin damadı devlette istihdam edilince bölgede kıyamet koptu diye duyduk. İsim birkaç güne deşifre olur ve kıyametin de dozu artır. Haberiniz olsun istedik! Allah sabırlar versin artık!
Sayın Hakan YOZCU, sosyal medyada bazı kadınların oyununa geldiğiniz konuşuluyor! Demek ki arkadaş olmadan önce iyi bir güvenlik soruşturması yapmak gerek değil mi! Hele de sizin gibi temiz ve saf insanlar çok daha dikkatli olmalı!
Sayın Neriman SAYGILI, muhterem babanızın vefatını ne yazık ki defnedildikten sonra öğrendik. Merhuma Tanrı’dan rahmet, size ve aileye sabırlar dileriz. Allah geride kalanlara sağlıklı uzun ömürler versin…
Sayın Kemal ALTUNÇ, Mağusa’da kısa bir süre önce açtığınız mekanın epey tuttuğu ve bununla birlikte restoranlar zincirini genişleteceğiniz söyleniyor. Hayırlı işler bol müşteriler dileriz. Bakalım Lefkoşa’da kurdelayı ne zaman keseceksiniz!
Sayın Mustafa DEVECİ, kaçak et olayına karışan bir memurunuzun  yüksek makamlar tarafından korum altına alınmaya çalıştığını biliyorsunuz değil mi! Umarız bu yasa dışılığa karşı durur ve hak edenin hak ettiği cezayı almasını sağlarsınız!