Dünyada ve ülkemizde, obeziteden kaçış yok sanki!

Devlet bu konuda tamamen pasif durumda!

Ülkemizde, çocuklarımızı bile tehditi altına almış obeziteye daha fazla eğilmek zorundayız.

Aksi takdirde, birçok hastalıkların yanında, sırasıyla hepimiz birer obezite cerrahisi adayı olacak gibiyiz!

Bu düşüncelerle kaleme aldığım yazımın ardından, dün, Kıbrıs Türk Cerrahi Derneği Başkanı Sayın Op. Dr. Mehmet İnan’dan aşağıdaki e-postayı aldım. Siz değerli okurlarımla aynı şekilde paylaşıyorum:

‘’Sayın Dr. İlker İpekdal,

   KıbrısTime İnternet gazetesinde 12 Mart 2019 tarihinde yayınlanan ‘Şişmekten Korkmayan’ adlı makalenizde obeziteye ve bu konuda devletin önlem almakta eksikliklerine değindiniz. Obezite yalnızca ülkemizin değil tüm gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin en önemli sağlık sorunlarının başında gelmektedir. Obezite uzun vadede şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kan yağlarında yükselme, damar hastalıkları, kalp krizi, uyku bozuklukları, eklem sorunları, artmış kanser riski ve depresyon dahil bir çok soruna yol açmaktadır. Maalesef günümüzde birçok hastalık gibi obezite tedavisinde optimal tedavi bulunmamıştır. Asıl olan toplum fertlerini obeziteden korumaktır. Bu çerçevede bu tür tartışmaları oldukça yararlı bulmaktayız.

  Obezitede tedavisinde diyet programları, psikolojik destekler, eksersiz ve geliştirilen bazı ilaçlarla denenmiş, bunlardan beklenen yararlar sağlanamaması üzerine cerrahi tedaviler uygulamaya girmiştir. Cerrahi tedaviler belli bir evrimsel süreç geçirdikten sonra günümüzde morbiditesi en az, etkinliği en çok olan yöntemler yaygın olarak kullanılmaktadır. Günümüzde obezite tedavisinde uygulanan tüm tedavi alternatifleri göz önünde bulundurulduğunda bilinen en geçerli yöntem Bariyatrik cerrahidir (BC) . BC olgularına ait elimizde 20 yıla yaklaşan uzun dönem takip sonuçları mevcuttur. Bu sonuçlara göre obezite ile ilişkili neredeyse tüm komplikasyonlarda belirgin azalma söz konusudur. İsveç Obezite Çalışması (SOS) verilerine göre BC cerrahi sonrası 11 yıllık takipte tüm nedenlere bağlı ölümde %30 azalma sağlanmıştır. Ayrıca BC sonrasında kanser insidansında da azalma olduğu bildirilmiştir.  Bununla birlikte cerrahi tedavinin ölüm dahil bilinen bazı riskleri vardır. Bu neden ile bu tedavi uygulanmadan önce bazı ilkelere mutlaka uyulması gerekmektedir.

Toplumu bilinçlendirmek açısından ülkemiz cerrahlarının da ameliyat öncesi uyduğu bu temel ilkeler şunlardır:

Ne olursa olsun hastaların beden kitle indeksi (MBI) 40 ve üzerinde olması gerekmektedir. Eğer obez kişide MBI>35 ise o zaman beraberinde Diyabet veya hipertansiyon gibi obezite ile birlikte seyreden komorbiditenin birlikte bulunması gerekmektedir.  MBI 30> olan Diyabetli hastalarda bu tedavilerin diyabeti kontrol ettiği saptanması üzerine son zamanlarda bu tedavi bu grubuda içine alacak şekilde geliştirilmiştir.

Bu hastalar 18 yaşından büyük 65 yaşından küçük olması gerekmektedir. 65 yaşının üzerinde de bu ameliyatlar son zamanlarda yapılmaya başlanmıştır. Dolayısı ile 65 yaş kesin bir sınır olmaktan çıkabilir.

Bu hastalar mutlaka ameliyat önce birkaç kez ameliyat haricinde bir yöntemle diyetle zayıflamayı denemiş başaramamış veya başarsa dahi dönüp tekrarda kilo almış olmaları gerekir. (Hastaların önemli bir kısmı genelde diyetle kilo vermeyi başarıyor ama YoYo oyuncağına benzer bir şekilde dönüp daha fazla kilo alıyorlar).

Hastalar mutlaka bir süre endokrin uzmanları tarafından değerlendirmeleri ve kontrolde tutulmaları gerekir. Bu hastalarda tedavi edilmemiş ve obeziteye yol açan bir endokrin hastalığın bulunması (Cushing, hipotiroidizm, insülinoma gibi) BC açısından sakıncalıdır.

 Bu hastalar ayrıca psikiatri tarafından değerlendirilmelidir. Tedavi edilmemiş bir yeme bozukluğunun (bulimia nervoza gibi), major depresyon ya da psikozun, alkol veya madde bağımlılığının bulunması BC açısından olumsuz sonuçlar doğurmaktadır.

Ülkemizde BC cerrahi yukarıda sıralanan temel ilkelere uygun yapılmaktadır. Bu ilkeler kanıta dayalı bilimsel veriler ışığında oluşturulmuş temel ilkelerdir. Mutlaka süreç içinde değişebilecek olan parametreler vardır. Her yerde olduğu gibi istismarlar da söz konusu olabilir. Bu neden ile yazınıza cevaben bu açıklamayı hem toplumu bilgilendirmek hem de obezite cerrahisi ilkeleri olduğunu ve bu ilkeler temelinde ülkemizde yapıldığını vurgulama ihtiyacı duyduk.

Bu açıklamamıza yazınızın yayınlandığı sitede yer verirseniz mutlu olacağız,

Sevgilerle

Dr. Mehmet İnan

KTCD Başkanı ‘’  

…..

Sayın Op. Dr. Mehmet İnan’a, bu güzel yazısı için teşekkür ederim. Bu vesile ile, daha çok kişiye, obezite gerçeğini ulaştırma şansımız oluyor.

Aşağıda TC Sağlık Bakanlığı’nın, 06.09.2018 tarihinde güncelleyerek, 81 İlin Sağlık Müdürlükleri’ne,  YÖK Başkanlığı’na, Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Başkanlığı’na göndermiş olduğu; ‘’Obezite Cerrahisi Uygulamaları’’ konulu Genelge’nin bazı bölümlerine bakalım:

Değerli okurlar;

Okuduğunuz üzere, Türkiye’de, gerek obezite ameliyatlarının yapılması konusunda, gerekse bu cerrahi işlemlerin yapılacağı merkezlerin hangi koşullara sahip olması gerektiği konusunda ciddi bir ‘’devlet disiplini’’ söz konusudur.

Ülkemizde böyle bir genelde var mıdır? Tabii ki yoktur! Zaten gerek de yok (!)

….

Aşağıda, Amerikan Metabolik ve Bariatrik Cerrahi Derneği’nin sitesinde, bu tür cerrahilerin, belirli eğitimleri almış/sertifikalandırılmış cerrahlar tarafından yapılması, hastaların gerekli uzmanlar tarafından donanımlı bir merkezde takip edilmesinin gerekliliği ve merkezin, belirli sağlık kalite standartlarına sahip olmasının önemi özellikle vurgulanıyor.

Şimdi gelin, ülkemiz gerçeklerine tekrar bir göz atalım.

Biliyoruz ki, ülkemizde, sağlığın sistemsizliğinden dolayı, hangi doktorun hangi hastanede, hangi süreler ve mesleki sorumluluklar içerisinde çalıştıkları belli değil.

Birçok özel hastanenin, bulundurması gerektiği hekim kadroları bile kamu hekimleri tarafından dolduruluyor.

Hal böyle olunca da, ortaya bir ‘’hasta değerlendirme ve takip sorunu’’ da çıkıyor.

En iyi doktorlar, en iyi işlemleri yapsa da komplikasyonlar ve hatta hasta kayıpları bile ne yazık ki bazen kaçınılmaz olabiliyor!

İşte böylesine keşmekeş bir sağlık sisteminin içerisinde, belki de en çok disiplin gerektiren bir cerrahi işlem, obezite cerrahisi, başarılı doktorlarımız tarafından yapılmaya çalışılıyor.

Sayın Op. Dr. Mehmet İnan’a, ülkemizde uygulanan obezite cerrahisi ile ilgili bir kayıt formu ve takip dosyası oluşturulup oluşturulmadığını sordum. Bildiği kadarıyla yokmuş. Araştırıp bana dönecek. Ben de konuyu takip edip sizlerle paylaşacağım. Diğer taraftan, Sayın Op. Dr. Mustafa Kalfaoğlu’nun davetine icabet ettiğimde, bana aktaracakları bilgileri de yine sizlerle buradan paylaşacağım.

Değerli okurlar;

Kim ne derse desin, bir doktor olarak, ülkemizdeki bu gerçeklerle yüzleştiğimde, obezite cerrahilerinin, ister kamu, isterse özel hastanede yapılsın, devletin kayıt ve kontrolü altına alınması gerektiğine inanıyorum. Çünkü, bu tür cerrahiler, kişinin anatomik yapısını ve metabolizmasını kalıcı, geri dönüşümsüz ve belki de onyıllarca etkileyecek cerrahilerdir!

Ülkemizde dünyanın en başarılı obezite cerrahisi yapılıyor olsa da, ortada ciddi bir sorun var. Kayıt ve takip sorunu. Allah korusun, herhangi bir erken ya da geç dönem komplikasyon ortaya çıktığında, hem doktoru koruyacak hem de hastanın hakkını arayabileceği bir kayıt sistemi şart obezite cerrahisinde.

Sağlık Bakanlğı işte bu nedenlerle, derhal devreye girmelidir.

Ülkemizin obezite sorununa eğilmeli, sebepleri bertaraf etmek için önlemler almalı, tıpkı Türkiye’de ve diğer ülkelerde olduğu gibi, operasyon yapılacak doktor ve merkezlerin kriterlerini belirlemeli ve denetlemelidir.

Bizler obez,

Cerrahlarımız başarılı,

Derneğimiz istekli iken,

Devletimiz ise bi-haber olmamalıdır obezite konusunda!

Dr. H. İlker İpekdal

İletişim: 0542-8529899