Eşimin talihsiz birkaza sonucu kesilen bileğine Dr Burhan Nalbantoğlu Devlet Hastahenesinde atılan 18 dikiş sonrası baş ,orta  ve işaret parmağında birtürlü düzelmeyen his kaybı ardından  soluğu İstanbulda aldık.

İstanbulda yaşayan değerli dostum  Kıbrıslı Türk Prof.Dr Mehmet Alp sağolsun eşimi hemen ameliyata alarak kopmuş olan median sinirini 2 saattlik bir operasyondan sonra  yerine dikti.

3 haftalık alçıda geçen bir tedavi sürecinden sonra tekrar İstanbul ve bu kez fizik tedavi.

Fizik tedavi için sabah saatlerini seçip öğleden sonralarını biraz olsun moralde olur diye kendimize ayırmak istedik.

Yollar yaklaşan Cumhuriyet bayramı nedeniyle Atatürkün resimleri ile doluydu.Bunun etkisiyle olacak,

 İlk ziyaretimizi Dolmabahçe sarayına yapmaya karar verdik.

Atatürkün yaşama gözlerini kapadığı yere.

Dışardan çok büyük görünmüyor . Etrafı ağaçlarla kaplı ondan olsa gerek yol tarafından sarayın tamamını göremiyorsunuz. Parke yürüyüş yollarının ve toprak kısımların üzerinde  yalnızca ağaçlardan düşen sarı kahverengi  yapraklar mevcut.

Bilet almak için sıraya girdiğimizde hemen önümüzde duran ve konuşmalarından Fransız olduğu anlaşılan 2 erkek 1 kadının  kestane  yiyip kabuklarınıda yere attıklarını görünce şaşırdım.

Avrupalı birilerinin bunu yaptığına inanamadım.

İçimdende bunlar ya Türk yada sadece çevre düşmanı diyede geçirmedim desem yalan olur.

Bir iki  derken eşim dayanamayıp ingilizce olarak kendilerini uyardı ve hemen yanıbaşımızda duran çöp kovasını işaret etti.

İlk önce anlamamazlıktan gelip yerlerde sigara izmaritleri gördüklerini onun için attıklarını söylemeye kalktılar.

Eşimin uyarılarına bende katıldım ve yerde çöp görmüş olsalar bile bunun kendilerine yere başka çöp atma hakkı vermediğini belirttim.

Yüzlerinin asıldığını ve aralarında konuyu konuştuklarını farkettik fakat yapacak başka birşeyde yoktu.

Bir Avrupalıyı  böyle bir konuda helede Dolmabahçe sarayında uyaracağımız aklımıza gelmezdi.

Uyarımız etkili oldu ki sıradan çıkana kadar yere başka kestane kabuğu atmadılar.

Artık bizi ziyaretçi kılığına girmiş görevlimi sandılar yoksa gerçekten yaptıklarından utandılarmı onu bilemem ama kestane yemeyi de bıraktılar.

Sarayın ön kısmındaki  bahçesinden geçip merdivenlerden çıktık.Ayağımıza galoşları giyip içeriye girdiğimizde önümüze çıkan ihtişamın forografını çekmek için kameraya  sarıldığımızda fotoğraf çekmenin yasak olduğunu öğrendik.

 İstanbul’un en görkemli yapılarından bir tanesi olan Dolmabahçe Sarayı, İstanbul Boğazı’nın en güzel yerine kurulmuş yapımı, çevre duvarlarıyla birlikte 1856 yılında bitirilen Saray110.000 m2’yi aşan bir alana sahip.

Sarayın ana yapısı; Selâmlık,  Tören Salonu ve Haremlik  adlarını taşıyan üç bölümden oluşuyor.  285 odası, 46 salonu, 6 hamamı ve 68 tuvaleti bulunuyor.

Saray ,Sarı ,mavi ,pembe salonlar.Valide sultan ,kadın efendi yatak ve  misafir odaları .Kütüphane ve sofalar ayrıca saray erkanına ayrılmış daire tipinde odalarla dolu

Tuvaletlerde ve hamamda dikkatimi çeken tavanda dıştan gün ışığını içeri alan cam yapılar.

Eşim ‘bu olurmu’’  .Ya biri buradan içeriyi gözetlerse ‘’deyince.

Kolaysa yapsınlar dedim.

Döşemelerin ince işçilikli parkelerinin üstünde, önce sarayın dokumevinde, sonra da Hereke’de dokunmuş 4454 m2 halı serili.

Balo salonunda 36 metre yüksekliğinde ve 4,5 ton ağırlığında olan  kristal avizeyi görmeniz lazım.

İngiltere Kraliçesi Viktoryanın hediyesi.

Sarayda kullanılan süslemelerde imparatorluğun gücünü ve zenginliğini  vurgulamak için kırmızı renk ve altın varaklar çokça kullanılmış.Kalorifer peteklerinin üzerinde bile var.

Hazır olun.

Evet .Sarayın kalorifer sistemi de var.Sistem 1910 ila 1912 yılları arasında eklenmiş.

Girişte karşılaşılan Medhal Salon, üst kat ile bağlantıyı sağlayan Kristal Merdiven, elçilerin ağırlandığı Süfera Salonu ve padişahın huzuruna çıktıkları Kırmızı Oda; imparatorluğun tarihsel görkemini vurgulayacak biçimde süslenmiş ve döşenmiş.

Tüm bölümlerini büyük bir hayranlıkla dolaştık .

İlgimizi çeken bir başka ayırıntıda tüm koridorlarda ,koridorun başında ve sonunda büyük aynaların olmasıydı .

Bunada eşim açıklık getirdi.Belkide bir güvenlik gereksinimi olarak arkadan gelen görünsün diye konulmuştur.Öyle ya saray cinayetleri hepinizin malumu.

Tanzimat ve Meşrutiyet devirlerinden modernleşmenin simgesi olan Dolmabahçe Sarayı, 3 Mart 1924 tarihinde çıkartılan 431 sayılı kanunla Türk Milletine intikal etmiş, Atatürk (1927-1938) ve İsmet İnönü dönemlerinde (1938-1950) ‘’Cumhurbaşkanlığı Makamı’’ olarak kullanılmış.

Ayrıca, Harf Devrimi, Türk Tarih Kurumu, Türk Dil Kurumu ve Hatay Meselesi ile ilgili toplantıları da yine Dolmabahçe Sarayı’nda gerçekleştirilmiştir.

İşte  tüm bu heybet ve zerafet içeren odaları büyük bir şaşkınlık ve gururla dolaştıktan sonra iş ulu önder Atatürkün yaşama gözlerini yumduğu 71 nolu odaya geldiğinde içimizi bir hüzün ve telaş kapladı.Ay yıldızlı kırmız bayrakla  örtülü yatağının önünde durduğumuzda sanki bir anda arkamızda açık duran kapıdan geçip önümüzde belirecekmiş gibi bir telaşa kapıldık.

9 ‘u 5 geçe duran saat gözüme ilişti.Bir an öylece kalakaldım.

Bir ulusu yoktan var eden Cumhuriyetin kurucusu Atatürkü bir kez daha minnet ve şükranla andık.

Özel bir gün olmuştu. Geldiğimiz yoldan sarayın avlusundan çıkışa doğru ilerlerken girişteki wc moralimizi bir nebze olsun bozsada   çok farklı karmaşık düşünceler içindeydik.

Bir taraftan Ülkem KKTC deki sağlık sisteminin insanımıza yaşattıkları  bizim gibi kendi ülkesinde şifa bulamayıp çareyi Türkiye veya başka ülkelerde arayan Kıbrıslı  Türklerin halleri geldi aklıma .

Düzelecek diye onlarca  yıldır beklediğimiz sağlık sistemi.Yanlış teşhis ve tedavilerle mahvolan hayatlar.Aile hekimliği komedisi ve  21. yüzyılda hala daha sahip olamadığımız hasta hakları.

Diyebileceğim şu ki İyi ki yakınımızda Türkiye var ve orada iyi ki Mehmet Alp 'ler var.

Ertrafta sigara izmariti gördü diye yediği kestane kabuklarını yere atmakta sakınca görmeyen Fransızları düşününce  çevrenin Dünyanın neresinde olursanız olun  çevre dostu insanlar tarafından  çevre düşmanı olanlara  karşı korkmadan korunması gerekliliği.Bunun içinde tek ihtiyacınızın biraz cesaret olması gerektiği.

Ve Tarihten edindiğimiz en iyi şey, onun uyandırdığı coşkudur sözüne denk

Dolmabahçe Sarayının , henüz sağlık ve sıhhatiniz yerindeyken ve istanbula da gitmişken mutlaka ziyaret edilmesidir.