Oysa bakın iktidar ortaklarından HP’nin iktidar olunda projeleri arasında ne vardı;

“Bet ofisleri, sokak aralarına ve okulların yanına kadar girmiş, bağımlılığı tetikliyor, intiharlara kadar varan sıkıntılar yaratıyor ve çocuklarımız için ciddi bir tehdit oluşturuyor durumdadır. Bet ofislerini kapatacağız. İnternet üzerinden oynatılan bahisler konusunda var olan yasal boşluğu düzenleme yapıp dolduracağız ve bu alanda oynatılan bahisleri de kayıt altına alarak devletin vergi geliri kaybını önleyeceğiz…”

Doğru tespitlerdi bunlar…

Ama dün Başbakan Tufan Erhürman’ın basın toplantısında anladık ki en azından bu hükümet döneminde bet salonları kapatılmayacaktır…

Bu kararı anlamakta güçlük çekiyoruz!

Tufan hoca işletme sahipleriyle de görüşüp bundan böyle denetimlerin daha da artırılmasına karar vermiş…

Hatta diyor ki, bundan böyle gerekirse kendi gidip denetleme yapacakmış!

Yapma be hocam…

Bet ofislerini denetlemek sizin göreviniz mi?

Eğer bu işi de siz yapacaksınız, bu işi yapması gerekenler yan gelip yatacak mı?

Başbakan, bu konudaki tavırlarını açıkladı ama…

Bir şeyi unuttu!

Bu bet salonlarının ülkeye katkısını anlatmadı…

Gelen paraları ya da!

Hani hep buradan gelen parayla gençlere spor sahaları yapıldığı gerekçesini gösterirler ya…

Biz de ‘oradan gelecek olan para olmaz olsun’ diye tepki gösteririz!

Tufan hocam lütfen açıklasın, eğer bir devlet gençlerine spor sahaları kazandıracak diye bet salonlarına ihtiyaç duyuyorsa o devlet nasıl ciddi bir devlet olabilir ki!

Bizim anladığımız şudur;

Kim gelirse gelsin!

Buraları kapatmanın artık imkan ve ihtimali kalmamıştır…

Söz verirler ama yapmazlar!

Bunun gerçek nedenlerini de açıklayamazlar…

Bu konuda sayısız yorumda bulunduk yıllardır!

Yazmaya da devam edeceğiz…

İşte bundan tam 7 sene önce 26 Ocak 2011’de KIBRIS POSTASI’nda yazdığımız bir yazıyı da buradan sizlerle bir kez daha paylaşma ihtiyacı hissettik;

“Telefonda bizi arayan mesleğinin köfteci olduğunu söyleyince önce şaşırdık, bir köftecinin derdi ne olur diye...

Dinledikten sonra ise taktir ettik kendisini, toplumsal duyarlığından ötürü...

Geçenlerde bir öğrenci girmiş dükkanından içeri elinde 20 TL ile.

Bir porsiyon köftenin fiyatını sormuş ve 6 TL cevabını almış.

Hem de ayran da yanında bedava...

“Ayran içmesem 5 TL’ye olur mu?” diye sormuş, köfteci de kabul etmiş.

Köfteciden 15 TL para üstü alıp, ‘biraz sonra geleceğim’ diyerek çıkmış dükkandan.

Aradan sadece on dakika geçmiş, aynı öğrenci girmiş köfteciden içeri.

“Usta sendeki 5 TL’yi verir misin bana” diye seslenmiş...

Köfteci de “hani köfte yiyecektin ne oldu” diye sorunca, öğrenci 15 TL’yi bet salonunda kaybettiğini kalan 5 TL ile de yemek yerine bet oynamayı tercih ettiğini, belki parasını böylelikle kurtarabileceğini söylemiş.

Öncelikle bu olayı toplumsal sorumluluk örneği olarak bize aktardığı ve bizim de burada kaleme almamıza sebep olduğu için bu esnafımızı kutluyor ve en kısa zamanda köftesini yemeye gideceğimize dair söz veriyoruz.

İşte bet salonlarının ülke insanına, burada okuyan öğrenciye, ailelere verdiği zarara en bariz örneklerden bir tanesi sadece...

Bu sadece küçücük bir örnek!

Bunun gibi daha niceleri var, öğrenince insanın dudakları uçukluyor.

Cep telefonlarını satıp bet salonlarına yatıranlar mı ararsınız, okul harçlarını yatırmayıp buralara kaptıranlar mı dersiniz, ne ararsanız var!

Bu konuda bize gelen şikayetler her geçen gün artıyor.

Özellikle dar gelirli aileler tam bir tehdit altında...

Bet salonları bu işi o kadar azıttı ki parası olmayana borca oynatıyor ve borç milyarları bulunca da kapıya dayanıyor!

Neymiş efendim bu bet salonlarından gelen kazanç ülke gençliğinin spor yapmasına harcanıyormuş!

Ülke gençliğinin yaptığı spora katkı olsun diye, ülke gençliğini kumarbaz yapan, borç batağına sokan bir zihniyet sizce dünyanın bir başka yerinde daha var mıdır?

İster gülün, isten ağlayın ama ülke gençliğinin ve sporunun içine düştüğü durum bu!..”

Yasalar çağ dışı olunca!

Özmelin ballarının sahte çıkması konusu…

Dün ilgili şirket niçin tamamen kapatılmıyor da 3 aylık ceza veriliyor diye sormuştuk!

Bakan Şahali telefonda arayarak detaylı bilgi verdi…

Yasalar buna müsaade etmiyormuş!

Haklı olarak da ellerinden başka bir şey gelmiyor…

Demek ki artık bu yeni hükümet yasaların güncellenmesi için de yoğun bir çalışma başlatmalı!

Özellikle de haksız rekabet ile vatandaşın sağlığını tehdit edenlerin ticari hayatları tamamen son bulmalı!

Özerlat’a dönüyoruz…

Belki de 20 seneye yakın bizim evde hep Özerlat Kahve içilirdi…

Tamamen tiryakisi olmuştuk!

Hatta yurt dışı ziyaretlerinde bile çantaya muhakkak birkaç Özerlat atar, ağzımızın tadının bozulmasını istemezdik…

Sonra ansızın Mehmet Efendi diye bir kahve türedi ülkede…

Bizde kahveler hep hafifti, ama Mehmet Efendi daha tok bir kahve ile girdi çarşımıza!

Şimdi her yerde geldiğimiz nokta;

Mehmet Efendi mi yoksa Con mu?

Bazı Kıbrıslılar ‘yerli üretim’ adına Con diyor ama…

Çok sayıda Mehmet Efendi tiryakisi oluştu son yıllarda!

Geçenlerde soysal medyada Özerlat’ın müthiş zekice hazırlanmış bir reklamını görünce kafamıza dank etti…

“Efendiliğe lüzum yok” diyordu dahice hazırlanmış reklamda!

Yerli ürünlerimiz artık eskisi gibi değil…

İmkanları çerçevesinde ciddi atılımlar yaptılar ve her damağa uygun ürünü üretmeye başladılar!

Onun için artık yerli ürün diyoruz…

Bugünden itibaren ailecek Özerlat’a başlıyoruz!

Çünkü artık efendiliğe hiç lüzum yok…

“Bilimsel verileri görelim…”

“TC yıllar önce talimat verdi: ‘Kablo ile KKTC’ye elektrik de verilecek”.

Talimat “büyük” yerden! Uzun zamandır da bunu görev bilenler (parti gözetmeksizin) nasıl yaparız da kimse fark etmeden bu talimatı toplum yararınaymış gibi gösterip yerine getiririz derdinde. Kılıflar hazırlanıyor, sözde fizibiliteler yapılıyor, çelişkili açıklamalar havalarda uçuşuyor. Öyle yağma yok! Talimatlar size kalsın, biz bilimsel verilerinizi görelim arkadaşlar!..”

(Hasan Ulaş ALTIOK)

“Hayıflanıyorum…”

“…Sadece öğretim yeterli değildir sağlıklı beyinleri topluma kazandırmaya…

Toplumun huzurunu bozucu birçok davranışın üniversite mezunları tarafından da sergilendiğine tanıklık edebiliyoruz…

Bir şeyler öğrenmiş, ama popüler kültürün fazlasıyla etkisinde kalmış bireyler bunlar…

Böyle olunca meyve çürük veya kurtlu olabiliyor…

Dikkatli olmak lazım…

Binalarda ve binaların dışında verilen eğitim aslında toplumun kendisini eğitici bir faktördür…

İnsanlar eğitimlerinin çoğunu buradan alır…

Eğitim derken insanın temel değerleri olan sevgi ve saygıdan bahsediyorum…

Eğitimin yarattığı aile ve birey etrafından şekillenip toplumun tümüne hayat veren kültürel değerleri kastediyorum…

Eğitimi sadece teorik bilgi, ders ve müfredat üçgeni içinde düşünüp esas işlevini yaratamamaktan hayıflanıyorum…”

(Ziya ÖZTÜRKLER)