Sorun çözme becerisini kaybeden toplumlar genelde amaç ve buna ulaşmak için kullandıkları araçlarını karıştırırlar. Bunu toplumun genel kaotik yapısında ve yaşadığımız sosyal sorunlar karşısında geliştirdiğimiz reaktif yaklaşım açısından her alanda gözlemek mümkün. Ortak amaçlara ve toplumsal çıkarlara göre hareket etmek yerine anında “taraf” olmak ve ayrışmak karşı tarafa yerleştirdiğimiz kişi veya kesimlere karşı kin kusmak ve birbirini linç etmek ne yazık ki en belirgin özelliğimiz haline gelmiş durumda. Yıllardır partizanlıkla yönetilen, sosyal bağları zayıflatılmış politik ve ekonomik şiddetin her türlüsüne maruz kalan bir toplumdan beklenebilecek ne varsa her şeyi sergiliyoruz. Ayni “taraf” duranı kendinden görmek, farklı görüş veya görüşleri “düşman” ilan etmek hepimizde öyle büyük hasarlara yol açıyor ki toplu sonumuzu kendimiz hazırlıyoruz. Bu yapımızla değil ayrımcılıkla mücadele etmek aynada bile kendi kendine fazla gelen bir fotoğraf veriyoruz çevremize.

Özel gereksinimli bir vatandaşın medyada yer alması öylesine büyük tepkilere neden oldu ki haklı veya haksızın kim olduğuna odaklanmaktan gerçek resmi göremez olduk yine. Öz dediğimizi çok kolay kaybediyoruz. Dedikodu ve hırs kazanının ateşine har vermekten öte bir şey yok elimizde. Yerinde sayılacak tepkileri tartışabiliriz ama şu da çok açık ki sosyal medyada paylaşılanların büyük çoğunluğunda parti isimleri ve kişisel saldırılar yer aldı. Kuruluşların veya gazetecilerin söz düellosuna dönüşen karşı söylemler konuyu saptırmış durumda. Yine ağzınızdan ne çıksa “taraf” olarak algılama sorunumuz nüksetmiş.. Bazı spor kulüplerinin varlığını sürdürebilmek adına gençlere alkol satışı yaparak kumar bağımlılığını aşıladığı tombala gecelerinde özel gereksinimli vatandaşların gösterilerine yer vererek alay konusu ettiğine ya da geçmişte başka kanalların karikatür malzemesi olarak kullandığına çok sefer şahit oldu bu toplum. Tiki olan veya özel durumundan faydalanarak takıntıları tetiklenen bireyler bu toplumda her zaman alay malzemesi yapılmaya adına da kıbrıs ağzı ile “allemcilik” denilmeye devam ediliyor.

Peki 3 Aralık veya engellenmenin neresi kutlanırsa kutladığımız Mayıs ayında seçilmiş haftada kurulan süslü cümleler dışında engelli vatandaşların bir olayın mağduru olduğunda, elektriği kesildiğinde, damı çöktüğünde veya yaşadığı yoksulluk dışında medyada görünür olmadıklarının farkında değil mi hiç kimse? Bir kaç yayın organı dışında aciz olarak resmedilecek, acındırılacak bir engelli yoksa basında yer aldığına kaç kez şahit oldunuz ki? Rastgele seçeceğiniz haftalık 100 haberin kaçı engellilere ilişkin hiç sorguladınız mı? Bu alanda mücadele verenler dışında kaçımızın engelli veya yaşlı arkadaşı var diye kendimize sormalıyız. Yapılan yayınları tartışacaksak hayatı boyunca bu insanların kapısından içeri girmeyen, nasıl bir yaşam mücadelesi verdiğine şahit olmayanların gösterdiği tepkiyi de tartışmalıyız demiştim yayına bağlandığımda. Kendi bakış açımı ve tepkimi yineliyorum: “Pamuklara sarılı yaşamlar ve sıcacık salonlarda klavye şovalyeliği yapmaya benzemez bu işler. Engellenmiş vatandaşları anlamak için kalelerimizi terk ederek onların mücadele verdiği mecraya çıkmalı ve sosyal bir bağ kurmalıyız öncelikle.”

Yaşananlara öylesine tepkisel yaklaşıyoruz ki ne olduğuna odaklanarak ne yapılması gerektiğinden uzaklaşıyoruz. En aydın geçinenlerimiz bile bir kesimin haklarını savunduğunu sanarak diğeri hakkında hakarete hatta nefret söylemine varacak paylaşımlarda bulunabiliyor. Benzer tepkiyi Mustafa Diker’in yaşadığı korkunç son karşısında veren toplum olabilmeyi beceremeyen insanlar yığınında da görmüştük. Şiddetin en ağırına maruz kalan bir çocuğun yaşadıklarına tepki olarak eline sopa ve taşı alan mahkemeler önünde toplanmıştı hatırlarsanız. Şiddeti şiddetle çözmeye çalışan aydın kimlikli insanlar yığını linç kültürünün geliştiğinin farkına bile varmamıştı. Daha da korkunç olanı yüzlerce çocuk risk altında yaşarken bir diğeri benzer kaderi paylaşana kadar yaşananları hemen unutuverdiler. Göreceksiniz Halil ve diğerleri konusunda da aynisi olacak, 13. Maaşlara odaklanılacak. Paracıklarını alıp kanı bitlenene ve alış verişe çıkana kadar sürecek çoğu için bu tantana. Büyük çoğunluğumuz elitize edilmiş marka ve logolarla süslü yaşamlarını sürdürmek için tüketim kültürünün kölesi olmaya devam edecek. Halil gibi sosyal yardım maaşı ile geçinenler, çalışamadığı için devlete bağımlı hale getirilenler maaş adı altında aldıkları komik rakamlarla yaşam mücadelesi vermeyi sürdürecekler. Bu nedenle çok özür dileyerek ben kendi adıma çoğunun “taraf” dediği yerde durmayacağım, siz birbirini duymayanlar olarak amaç ve aracınızı karıştırarak diğerine saldırmakla kendinize yandaş aramaya devam edebilirsiniz.