Sanırım Orta ikinci sınıftaydım.
Edebiyat hocası haftada bir kompozisyon ödevi verir, aldığımız notları da karneye yansıtırdı.
Edebiyat, Türkçe ve tarih gibi derslerde epey başarılı olan ve hatta okul sıralamasına giren ben bir kompozisyon ödevinde çuvallamış, zırva bir yazı yazıp hocaya vermiş ve dolayısıyla bu derslerdeki başarıma gölge düşürmüştüm.
Kompozisyon konusu ‘aç ne yemez tok ne demez’ olarak belirlenmişti.
O zaman internet gibi, cep telefonu gibi teknoloji harikaları olmadığından, dışarıdan destek de alamamış, sonuçta kompozisyonda en başarısız notumu almıştım.

Şimdi yılar sonra düşünürüm de o zamanlar çok fakir bir ailenin çocuğu olsak belki bu kompozisyon sınavında da başarılı olur, açlık çekenle çekmeyen arasındaki farkları o anda kaleme dökerdik.
Çok zengin değildik, sıradan orta halli bir memur çocuğuyduk ama, yine de aç kalmadık, açıkta kalmadık, yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızdaydı.
Yine de bir bisiklet ya da bir kot pantolon aldırmak için döktüğüm dilleri şimdi anımsıyorum da, şimdiki çocukların ve gençlerin bizden ne kadar şanslı olduklarını bir kez daha teslim ediyorum.

Nereden, nereye?
Bütün bunları niçin yazdım biliyor musunuz?
Lefkoşa’nın pislik içinde yüzen sokakları ya da lanet olası belediyenin bilmem ne borçları için filan değil.
Sadece, yüzlerce belediye çalışanının şu anda içinde bulundukları durum, ya da ruh hallerini biraz olsun anlayabilmek için.
Evet, önceki gün biraz ayıp etiler ve yarım yamalak temizlenmiş Lefkoşa’nın içine ettiler ve hayli de tepki aldılar ama, yine de bunu yaptıkları için kendilerini kınayamıyorum, ayıplayamıyorum.
Bunun için biraz olsun empati yapmak yetip de artıyor bile…

Sevgili okurlar,
Dikkat ederseniz ortada büyük bir sorun var.
Çözümü de şimdilik imkansız gibi görülüyor.
Lefkoşa Belediyesi yönetimi diye bir şey kalmamış ortada.
Başkan bir yerde, meclis üyelerinin yarısı istifa etmiş, diğer yarısı şaşkın ördek gibi…
Yerel yönetimlerden sorumlu bakan her defasında bakanlar kurulu kararlarını açıklayıp ekranlarda kükrüyor ama sonu gelmiyor.
Ortada olan ise sadece ve sadece çalışanlar…
Maaş alamayan, sosyal güvencesiz, daha da önemlisi önlerini göremeyen çalışanlar.

Siz istediğiniz kadar kızabilirsiniz onlara…
Saygı da duyarım ama, eğer onların içinde bulundukları ucube duruma sizler ya da bizler düşseydik, parasızlığın ne demek olduğunu belki daha iyi kavrayabilir, yaşanan olumsuz gelişmelere onların gözlüğünden bakabilirdik.
Ve benim inancım odur ki, onlar paradan daha çok hayatlarının bundan sonraki bölümünün endişe ve paniği ile ara sıra istem dışı eylemler yapıp, bazen abartsalar da sadece hükümetin değil toplumun da duyarsızlığı nedeniyle absürt eylemlere imza atıp, biraz da ruh hallerini bize göstermek istemektedirler…
Evine ekmek götüremeyen, çocuğuna harçlık veremeyen ya da eşinden ya da bir akrabasından sigara parası dilenecek noktaya gelen insanlar topluluğundan bundan daha iyisini beklemek biraz ayıp kaçmaz mı?

Sırf bu yaşananlardan dolayı yıllar öncesinin ‘aç ne yemez tok ne demez’ atasözünü anımsadım.
Aç değilseniz bu insanları anlayamazsınız.
Çocuğunuza harçlık verememenin ezikliğini yaşamadıysanız, yaptıkları size garip gelebilir.
Hayatınız boyunca hiç aileden ya da arkadaşlarınızdan borç almadıysanız, yine onların bu yaptıklarını ayıplayabilirsiniz…
Ama şu var ki, karnı tıka basa tok olanlar, alın teri nedir bilmeden para kazananlar, sefalet çekmeden sürekli ana baba parasıyla caka satanlar, onları anlayamaz.
Şunu da unutmamak lazım ki, komşularınızdan bir tanesi bile açken, sizin karnınız toksa ve bunu içinize sindirebiliyorsanız, yediğiniz de içtiğiniz de helal değildir.
Bilmem anlatabildim mi?



MESAJ KUTUSU

Sayın Hasan BOZER, kurultay sıkıntısı en fazla sizi üzmüş diyorlar. Bu arada rotada bir takım değişiklikler de olduğu iddia ediliyor doğru mu? Kavgaya taraf olmaktansa kavgacıları uzlaştırmaya bakın.

Sayın Ertuğrul HASİPOĞLU, YDÜ konusunda biraz erken karar verdiniz gibi geliyor bize. Özellikle kanser hastalarından yoğun şikayet mesajlarınız geliyor. Umarız daha uzlaşıcı olur kimsenin kalbini kırmazsınız.

Sayın Ali SEYLANİ, Mehmet Altan son kitabı olan Cami Kışla Parantezinde Türkiye adlı kitabında bol bol sizden de bahsetmiş. Okumanızı tavsiye ederiz. Merak etmeyin kötü bir şey yok…

Sayın Sunat ATUN, İrsen bey daha razı olmadı ama sizin ikinci tur için yoğun çalıştığınızı öğrendik. Şu hacca gitme işi olmasaydı belki de bu kadar tartışma yaşanmayacaktı değil mi? Kolay gelsin diyoruz.

Sayın Ayşe MİR, burs konusu için sizi arayan bir vatandaşı önce azarlamış sonra da telefonu yüzüne kapamışsınız. Ayrıca kendisini gazetecilere havale etmenize hiç anlam veremedik. Siz isteyin yeter ki biz ilgilenir gereğini yaparız.

Sayın Mutlu ATASAYAN, bu kadar hoşgörü ve iyimserlik yetmez mi artık? Bazı çalışanlar hadlerini aşıp vatandaşa destek olacaklarına köstek oluyorlar. Bizden uyarması.

Sayın Meriç ERÜLKÜ, sizin sanayideki ofiste siyasilerin büyük buluşmaları olduğunu öğrendik. Merak etmeyin sonsuza kadar aramızda kalacak, ser verip sır vermeyeceğiz.

Sayın Hakan KUNTAY, LTB’nin başkan adayları arasında sizin adınız da geçmeye başladı. Yerel yönetimlerde uzmanlaşmış bir kişi olarak iyi bir isimsiniz ama kabul edeceğinizi de pek zannetmiyoruz.

Sayın Turgay KONTİ, yeni aracınız hayırlı ve uğurlu olsun. Sonunda eski külüstürden kurtuldunuz desenize. Allah kazasız belasız sürüşler nasip etsin. Gözü olanın gözü çıksın.

Sayın Ersin TATAR, size hediye edilen Kur’an’ı Kerim’i başucunuza koyup her gün en az birkaç sayfa okuma sözü vermişsiniz. Belli bir yaştan sonra insan kendisini yukarıya daha yakın hissediyor değil mi? Hayırlara vesile olsun.

Sayın Ozan CEYHUN, bazı görüşmelerinizde MİT’le içli dışlı olduğunuzu ifade etmeniz biraz sıkıntı yaratabilir. Biz sizi daha mütevazi bilirdik.

Sayın Osman TABAK, UBP’de yaşanan olaylar sizi çileden çıkarmış ve artık her iki tarafı bir araya getirip uzlaşma sağlamak için bir takım girişimlerde bulunma kararı almışsınız. Gerçek UBP’liler umarız sizi yalnız bırakmaz.

Sayın Buran ATAKAN, KTHY eski çalışanları biraz daha gür olarak sesinizi çıkarmanızı bekliyor. Yoksa devlet memuru olunca insanın sesi yeteri kadar yüksek çıkmıyor mu? Siz de haklısınız.

Sayın Ramadan GİLANLIOĞLU, muhterem validenizi kaybettiğinizi üzülerek öğrendik. Merhumeye Tanrı’dan rahmet, size ve aileye sabır ve baş sağlığı dileriz. Allah geride kalanlara sağlıklı uzun ömürler versin.

Sayın Ejder ASLANBABA, doğum gününüzü çılgın bir partiyle kutladığınız ve davetli sayısını da sınırlı tuttuğunuzu öğrendik. Hayırlı yaşlar dileriz. Ailenizle birlikte nice mutlu senelere..

Sayın Arif Salih KIRDAĞ, sizin kürek bundan böyle artık Çakıcı’nın eline geçti. Ülkede bu kadar curcuna yaşanırken siz nerelerdesiniz? Kamuoyu epey özlemişe benziyor mesajlarınız gelmeye başladı.

Sayın Şahap AŞIKOĞLU, yurt dışından ülkeye gelecek olan büyük acenteler kirlilik nedeniyle Lefkoşa ziyaretini iptal ettirmişler. Çevre konusunda size de epey sorumluluklar düşüyor, biraz kıpırdanın artık.

Sayın Ziya EMİR, sosyal medya yoluyla müşterilere nevresim ve iç çamaşırı satışlarına başladığınızı öğrendik. Eve teslim siparişler muhakkak tutacaktır. Hayırlı işler dileriz.

Sayın Can SARVAN, günlük köşe yazılarına başlayacağınızı memnuniyetle öğrendik. Bakalım keskin kaleminiz kimlerin canını acıtacak yine? Hayırlı olsun.

Sayın Özel KADIOĞLU, Lefkoşa Belediyesi’nde yaşanan sorunlarda son çare olarak siz uygun görülmüşsünüz. Hoş istifa etmiştiniz ama Başkent’in selameti açısından umarız bu görevi başarıyla sonuçlandırırsınız.



Günün Fotoğrafı




Günün Fıkrası

Estetik

Bir karı-koca çok kötü bir kaza geçirirler.
Kadının yüzü tamamen yanar. Plastik cerrahlar kadının yüzünü eski haline getirebilmek için deriye gerek olduğunu ama kadından deri alamayacaklarını söyleyince kocası deri vermeye gönüllü olur. Fakat kocasından alınacak deri popo bölgesinden alınacaktır. Adam bu bilginin karısına söylenmemesini ister çünkü moralinin bozulacağından çekinmektedir. Ameliyat tamamlandıktan sonra kadın eskisinden de güzel görünür. Her gören bu muhteşem güzellik karşısında hayrete düşmektedir.
Bir gün kadın kocası ile baş başa kaldığında;
- “Hayatım çok teşekkür ederim. Benim bu halim senin sayende. Sana nasıl teşekkür etsem?” deyince kocası cevap verir:
- “Teşekküre gerek yok hayatım. Annen seni her öptüğünde ben gerekli mutluluğu duymaktayım zaten.”