Bugün geleceğe mektup yazmak istedim.Dünyada ve ülkemizde yaşananaları  görünce.

2100 yıllarına bugünü anlatmanın önemli olduğunu düşündüm.

Neleri yazardım.Neler anlatırdım diye uzun uzun düşündüm.
 

Henüz doğmamış olan torunum belki o günleri görürde bugünkü memleketin halini merak eder diyede  hem memleketi hemde dünyayı anlatmak isterdim.


Önce çevre kirliliğini anlatırdım. Bilmiyorum o zamanlarda  çevre diye bir şey kalacak mı ama, onu bizlerin nasıl katlettiğini, rant uğuruna her şeyi kirlettiğimizi, Ormanları kebap kömürü yapmak için yok ettiğimizi. Denizleri plastik pet şişe ve bardaklarla  doldurduğumuzu. Bunları yiyen kaplumbağaların ölümünden sorumlu olduğumuzu. Balıkların zehirlendiğini anlatırdım

.

Bir zamanlar çeşmelerden kana kana içtiğimiz suyumuzun artık kanserojen madde içeren plastik bidonlarda satıldığını  söylemek isterdim. 4 mevsimin yerini kışın ve yazın aldığını artık ilkbahar ve sonbaharın olmadığını söylemek isterdim.


Sahtekar insanları anlatırdım, ülkemizi, insanımızı  dolandıran, banka hortumlayan, devleti soyanları anlatmak isterdim.

Eğer o zamanlarda sahtekarın anlamını bilmiyorsa işte ona sevinirdim. Demek ki artık insanlar yaşayabilmek için dürüstlüğün en önemli şey olduğunu anlamışlar  diye sevinirdim. 

Ülkemizin ekonomik yapısını anlatır.8 Türk Lirasının  1 İngiliz sterlinine eşit  olduğunu , Domatesin 10 lira olduğunu, elektriğe 4 kişilik bir ailenin asgari ücretin yarısı kadar bir ücret ödediğini bilmesini isterdim.Belki o günlerde güneş ve rüzgardan her aile  masrafsız bir şekilde  elektriğini kolayca temin ediyordurda işte onada sevinirdim.


Amerika’yı anlatırdım, Ortadoğu’ya barış getirmek için nasıl girdiğini petrol uğruna milyonları öldürdüğünü  istediği ülkeyi tehdit ettiğini söylerdim. Amerika’nın başka insanlara nasıl köle muamalesi yaptığını anlatırdım.

Türkiyeyi anlatırdım.Çocukluğumuzun Yeşilçam filmlerini.Üniversiteyi bitirdiğim Eskişehiri.

Garantörlüğü.Mehmetçiği ,Eceviti ve tabii Recep Tayyip Erdoğanıda anlatmadan geçmezdim.

Doğduğum ada Kıbrısı anlatırdım.1974 ‘ü . Doğduğum günden beri 50 yıldır Kıbrıs sorunu diye bir sorunla kalkıp ,toplumlar arası görüşmeler diye bitmek bilmeyen görüşmelerle  yattığımızı.

Tanınmamış bir Devlette yaşamanın ne demek olduğunu  ,her yağmur yağdığında elektriklerin nasıl kesildiğini , 200 m bir asfalt yolun 1 ayda tamamlanamadığını ,yere tükürenlerin ,çöpünü atanların cezalandırılmadığını anlatırdım.

 
Siyasetçileri anlatırdım.

Seçim zamanı vaatlerini ve seçimden sonraki koltuk rehavetlerini.Sağcı diye bilinen kesimlerin bayrağı, solcu kesimlerin oy için işçi ve emekçiyi istismar ettiğini anlatırdım.Vatandaşın kızına  oğluna iş karşılığı siyasetçiye oy verdiğini.

Memlekette binlerce şifa bekleyen hasta varken Doktorların işi gücü bırakıp siyasete soyunduğunu.Bu aradada özel kliniklerinde hasta bakmaya devam ettiklerini anlatırdım.

Mankenleri anlatırdım şarkıcıları magazin haberlerini , onlara harcanan paraları, onlara olan ilgiyi, gazete ve TV’lerin onlar olmadan tek bir haber vermediklerini anlatırdım. Milletvekili Manken  nedir diye bilmiyorsa gene sevinirim, çünkü düzelmişler diye sevinirdim. 

Lefkoşanın Girnenin trafiğini  anlatırım, günde bir buçuk saatin yollarda geçtiğini, gidiş-dönüş günde 3 saat, ayda 90 saatin, kısacası 1 ayda yaklaşık 4 günün trafikte geçtiğini anlatırım.Bir otobanı bile doğru dürüst yapmayı beceremediğimizi ,savaşta kaybettiğimiz insanlardan daha fazlasını trafikte kaybettiğimizi anlatırdım.

Hastahaneleri anlatırdım.Kanser hastalarını.Yediğimiz içtiğimiz herşeyde kanserojen riski olduğunu ve bunu denetlemesi gereken devletin  acizliğini.Hayatlarının henüz baharında küçücük yavruların bu illet ile savaştığını onlara yardım etmek için bir avuç yardımseverlerin para toplamak için çırpındığını.Birçok hastanın Rumda ve Türkiyede şifa aradığını.

İsim isim sayardım bu memlekete gerçek hizmeti geçenleri .Ağacı dikeni değil su verip büyümesini sağlayanları ,ortada çok görünüp  iş yapmayanları  değil görünmeden  eserler yaratanları  yazardım.

Rüşvetçi bakanları,iş adamlarını ve insanları sayardım .Bilsin ki onların torunları ile ayni havayı solumasın diye.

Sonra Atatürkü anlatırdım .Çanakkaleyi inkilaplarını.Her evde, ofis ve dükkanda babamızın annemızın çocuklarımızın  resmi yanında bir resminin hala asılı olduğunu.

Ve Ailemizi anlatırdım.Vatansevgisini.Onurun bu yaşamda en önemli şey olduğunu öğrettiğini.

Ve daha güzel ve yaşanılabilir bir ülkede ve Dünyada yaşamak için bizlerin neler yaptığını 

Ve vicdanımızın rahat olduğunu bilmesini isterdim.