Sosyal medyada müthiş bir çılgınlık yaşanıyor…

Millet birbiriyle yarışıyor adeta!

10 sene öncesi ve bugünün fotoğrafları paylaşılıyor…

Neye hizmet ediyorlarsa artık bunu anlayamıyorum bir türlü!

Hoş bu konuda çeşitli söylentiler de yok değil…

Birileri bu çılgınlık nedeniyle insan yüzlerinin verilerini elde ediyormuş!

Bakalım ileride nasıl bir sonuçla karşılaşacağız onu da hiç bilmem artık…

Bu arada komik durumlar da olmuyor değil yani!

Çünkü sosyal medya canavarı her geçen yıl kendini yenilediği ve teknolojiyi kullandığı için özellikle de hanımların resimleri gayet ilginç geliyor…

Bir çoğunda 10 sene önceki resimler şu anki resimlerden daha yaşlı gösteriyor çünkü bu günün resimlerini sosyal medyada rötuş yapma imkanı var!

Kadınlar şu anda 10 sene öncekinden daha genç ve yüzlerinde tek bir kırışıklık yok…

Erkeklerin de saçları mübarek daha beyaz olacağına aksine daha kararmış!

Ne gariptir, konu sosyal medya olunca çılgınlığın adı bir anda moda haline geliyor…

Ve sosyal medya bağımlıları da kendini buna kaptırmış, bir bilinmezliğe doğru kulaç atıyor!

Varsa da yoksa sosyal medya…

Telefonlar ellerden düşmek bilmiyor çok daha kötüsü yeni nesil de bu akımın vazgeçilmez akımın birer parçası olmuş durumdalar…

Bu konuda kimseyi kınamıyoruz…

Ama bize göre hem bireylere hem de topluma gram faydası olmayan işler bunlar!

Kişi olarak da bu tür paylaşımlarda bulunmadık ama…

Başka bir şey yaptık!

10 yıl önce neler yazmışız diye karıştırdık biraz…

Çok da ilginç yazılarımıza rastladık!

Şunu anladık ki, bu ülkede 10 yıl önce ne gibi sorunlar yaşanıyorsa bu sorunların hiç biri çözüme kavuşturulmamış, aksine sorunlara başka sorunlar eklenmiş…

İşte 2009 yılının yine bu aylarında tam 10 sene önce KIBRIS POSTASI’nda kaleme aldığımız o yazılardan sadece bir tanesi;

“Yıllık bütçenin yüzde 80’den fazlasının kamu harcamalarına gittiği bir ülkede şahsen biz bundan daha iyisini beklemiyoruz.

Kimse de beklemesin, boşuna da birbirini kırmasın.

Konu tamamen kamu harcamaları ile ilgili.

Kamuda reform, hem de köklü değişiklikler olmaza, elimizi dilenci gibi Türkiye’ye karşı açar, sonucunda da tartışmalar gider durur.

Bizim ülkede her şey kamuyla endekslidir.

Hadi yıllar önce savaş yaşayan ülke insanı yurt dışına kaçmasın diye bir takım haklar sağlanmış ama, savaşın da üzerinden 35 yıl geçmesine rağmen aynı sistemde ısrar edilmesi, batağa saplanmanın nedenlerinden biridir.

Bu ülkenin varı yoğu kamu çalışanıdır.

Bu ayrım Meclis’te de göze batmaktadır.

Örneğin kamu çalışanı iseniz ve seçime girip milletvekili seçildiyseniz, artık sırtınız yere gelmez demektir.

Son seçimlerde bile yeni vekil olanlar, öncelikle seçildiklerine değil de hayatlarının kurtulduklarına şükretmişlerdir.

İsim belirtmeden yazalım;

Örneğin yıllardır bir kamu iş yerinde bir memur olarak çalışan birisi vekil seçildikten sonra hayatının bundan sonrası ballı katmerli olduğu için kurban kesmiş, sevinçten havalara sıçramıştır.

Eğer kamu çalışanı iseniz ve bir de meclise girmeye hak kazandınız mı, isterseniz bir dönem vekillik yapın emiklilik işlemleriniz 30 yıldan vekil muamelesi görür ve en az 400 milyar ikramiye ve yine en az 6 milyarla maaşla emekli olur, hayatınızın bundan sonrası güllük gülistanlık içinde geçer.

Ama, eğer özel sektörde çalışıyorsanız durum farklıdır, vekil seçilemediğiniz anda hayatınızın bundan sonraki döneminde evinizi geçindirememek riski bile taşıyabilirsiniz.

Diyelim devlet hastanesinde  doktorsunuz. Bir dönem vekillik yapıp sonra seçimleri kaybettiğinizi düşünün.

Çok fazla bir şey kaybınız olmayacaktır. İsterseniz yıllar boyu vekillik yapın, sonra kazanamayınca hastanedeki kadronuz hep boş tutulduğundan gider işinize kaldığınız yerden devam eder, emeklilik işlemleriniz de vekilliğiniz göz önünde bulunarak yapılır ve katmerli emekli olursunuz.

Sistem kamu üzerine kurulup, öncelik kamu çalışanlarına olunca, niçin iş adamları, akademisyenler siyasete girmiyor diye sormaya da gerek yok.

Eğer bir iş adamı ya da akademisyen seçime girip de kaybederse, bu artık onun sonu demektir ve hele de partisi kaybederse kesin kez işsiz demektir.

KKTC yasalarına göre kamu görevlilerinin ikinci iş yapması yasaktır.

Milletvekilleri de kamu görevlisidir, değil mi?

Ama bu yasağı uygulayan kim, denetleyen kim.

Eğer bir milletvekili, hem bir okulda kadrolu öğretim üyeliği yapıyorsa, hem de kendine özel bir kliniğe ya da iş yeri varsa, yasalar niçin işletilmemektedir?

Daha bunun gibi birçok örnek verilebilir.

Sistem böyle olunca hükümete kim gelirse gelsin durum çok değişmeyecektir.

Bu ülkenin acilen cesurca alınacak kararlarla, kamuda reforma ihtiyacı vardır.

Kamuda büyük reformlar olmadıkça, devletin küçülmesine gidilmedikçe, biz hep dışarıya bağımlı olarak kalacak, hantal kamu düzeni devam edecek ve kamu çalışanları öz, özel sektör çalışanları ki buna milletvekilliği yapmış olanlar da dahil üvey evlat olarak kalacaktır…”

Barbaros’un rengi mi değişti…

Önceki gün TAK basına bir haber servis etti…

Barbaros Araştırma Gemisi’nin fırtına nedeniyle Girne açıklarında demirlediği haberiydi bu!

Haber de bir de fotoğraf ekliydi…

Sanırız bir hata sonucu başka bir geminin resmini kullandılar!

Basında her zaman olabilecek şeyler bunlar…

Ve bunu adına da haber kazası diyoruz!

“44 yıldır…”

 “…En üzücü olanda ne biliyor musunuz .

Yağan yaşlarla dolan göletlerden sonra her gün için ülke derelerinden toplamda 3-4 milyon m3 su denize aktı ve akmaya devam ediyor.

Kapasitesi 4 milyon m3 olan Gemikonağı göletini düşünürseniz işin vahametini daha iyi anlayabilirsiniz.

Yazların eskisinden daha sıcak geçtiği .Mevcut Göletlerdeki suyun kullanımdan dolayı  yaz aylarına yetişmediği .Suya hem sade vatandaş ama özelliklede üretici olarak astronomik fiyatlar ödediğimiz bunun ürünün pazarlamasında rekabet edebilirliğimizi azaltığı tüketicinde ucuz ürün yemesini etkilediği bugünler düşünüldüğünde ve ayni şeyleri yapmaya devam ettiğimiz görüldükçe en üzücü olanda o.

Ama sebep ortada.

44 yıldır ayni şeyleri yapıp  farklı sonuçlar beklemek. 

44 yılın kiri ,çöpü kolay kolay   temizlenemiyor ne yazık…”

(Hakan ORAN)

“KKTC’ye uygun hastane…”

“…Demek ki, projeye Ankara’da karar verilecek! Yani, Sayın Sağlık Bakanı’na ya da hükümete, ‘’Alın bunu yapıyoruz.’’ denilecek! Seçme hakkı bile kullandırılmayacak belli ki!

Demek ki, projede KKTC’den katılacak kişi de, orada ‘’nezaketen’’ veya ‘’göstermelik’’ bulunacak!

Bana sorarsanız, KKTC’ye şehir hastanesi modeli uygun değildir. Aklımızı ‘’şehir hastanesini red’’ kavramına odaklayacağımıza, KKTC’ye uygun hastane ve işletme modeline çalışmamız gerekir!..

 

Ama bunu yapmıyoruz! Sağlığın paydaşları ile, ne sağlık sistemini düzeltmeye çalışıyoruz, ne de ‘’şehir hastanesi’’ kavramından sıyrılıp, doğru düzgün bir hastane modeli üzerine çalışıyoruz!..”

(Dr.İlker İPEKDAL)